This is the html version of the file http://www.egeweb2.ege.edu.tr/tid/dosyalar/XXVI-2_2011/TIDXXVI-2_2011-03.pdf.
Google automatically generates html versions of documents as we crawl the web.
Page 1
Tarih İncelemeleri Dergisi
Cilt/Volume XXVI, Sayı/Number 2
Aralık/December 2011, 361-422
KLASİK VE ÇAĞDAŞ KAYNAKLAR IŞIĞINDA
TURAN-İRAN KAVRAMI VE TARİHSEL COĞRAFYASI
Abdulhalik BAKIR* Ahmet ALTINGÖK**
Özet
Turan ve İran kavramları genelde iki milletin adı olarak bilinir. Hâlbuki bu çok basit bir
yanılgıdan ibarettir. Dikkatli bir şekilde bu konuyu incelediğimiz zaman Turan ve İran
kavramlarının iki millete ait birer isim değil de iki ayrı coğrafyanın adı olduğunu net olarak
görürüz. Hem de birbirine komşu iki coğrafyanın hatta iki ayrı ülkenin adıdır. Her iki coğrafya da
birbirine yakın kültür, dil, din ve ananeye sahip boy ve toplulukların bir arada yaşamış oldukları
iki ayrı ülkeden ibarettir. Turan adı verilen coğrafya Türklerin ve Türklerle akraba diğer
kavimlerin üzerinde yaşamış oldukları, İran ve Çin arasında kalan ve hatta Horasan’ı içerisine
alan kısımdır. İran ise Aryen kavimlerinin üzerinde yaşamış olduğu ve Turan ile Mezopotamya
arasında kalan toprakların adıdır. Çoğu zaman bizler İran’dan kastın Farslar ve Turan’dan kastın
Türkler olduğunu zannederiz. Hâlbuki yapmış olduğumuz bu kısa çalışmayla durumun hiçte
bundan ibaret olmadığını ve bu iki kavramın anlamlarının daha geniş ve kapsamlı olduklarını
görmüş olduk.
Anahtar Keimeler: Aryen, Turan, İran, Alper Tunga, Saka.
Abstract
Turan-Iran Concepts and Historical Geography in the Light of the Classical and Modern Sources
Turan and Iran or Pers concepts are generally known as the name of two nations. But, it is a
delusion. When we examine this subject, we see that Turan and Iran concepts are the name of two
differant geographies. And also they are the names of te two differant country. There are a close
cultur, language, religion and tradations and also people who have got these facilities lived in
these geographies. Turan is a geography that Turks and people who are relatives of Turks lived on
it and it is between İran and China and even it take Horasan. Iran is the name of the lands that
Aryen people lived on it and it is between Turan and Mesopotamia. Usually we know Iran as
Farce and Turan as Turks. But with this short study, we learned that it isn’t like this and these two
concepts have wide and comprehensive meanings.
Key words: Aryen, Turan, Iran, Alper Tunga, Saka.
Giriş
Turan sözcüğü, kavram olarak Farsça bir kökene sahiptir. Bu sözcüğün
ortaya çıkışı ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. Turan sözcüğünün “Tur”
sözcüğünün çoğulu olarak Farsça çoğul eki olan “an” ekinin “Tur” sözcüğüne
Page 2
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
362
eklenmesi suretiyle elde edilmiş bir kavram olduğu hemen hemen bütün
tarihçiler arasında muteber kabul edilen görüştür. Tur’un ise kavram olarak
Türklerin atası olan “Tur’a” izafeten İranlılar tarafından söylenen bir sözcük
olduğu ifade edilmektedir1. “Tur” sözcüğü, Farsça “cesaret yiğitlik” anlamına
gelir2. İlk önceleri Türklerin atası kabul edilen “Tur’a” verilen bu isim, daha
sonra bütün Türklere hatta Ceyhun Nehri’nin doğusunda yaşayan kavimlere
izafeten genelleştirilmiş ve sonuna “an” çoğul eki getirilerek İranlıların
dışındaki kavimleri belirtmek suretiyle “Turan” şeklinde çoğul yapılmıştır.
“Turan” şeklinde çoğullanan bu kavram Türklerin yaşamış oldukları coğrafyayı
ifade etmek için de kullanılmıştır3.
Bununla beraber “Turan” sözcüğü hakkında farklı görüşler de ortaya
atılmıştır. Mesela bu sözcüğün, yine Farsça bir sözcük olan “Tura” sözcüğünün
çoğulu olduğunu savunan bilim adamları da bulunmaktadır ki bu genelde batılı
bilim adamları tarafından savunulan bir görüştür. İran ve Türk kaynakları
“Turan” sözcüğünün Türklerin atası olarak kabul edilen Tur’a izafeten söyleyen
sözcüğün “an” şekliyle çoğul yapılarak Türkleri kastetmek amacıyla
kullanıldığında hem fikir olmalarına rağmen, batılı bilim adamları bu sözcüğün
Farsça “Tura” sözcüğünden geldiği kanaatindedirler4. “Tura”, Farsça kötü
ruhlu, saldırgan ve her şeyi yok eden anlamlarına gelen bir sözcük olmakla
beraber, İranlıların ülkelerinin doğusunda bulunan göçebe kavimlere
aralarındaki savaşlar ve husumetten dolayı bu ismi taktıkları ve daha sonra bu
sözcüğü “an” çoğul eki ile genelleştirerek Ceyhun nerinin doğusunda bulunan
Farsça veya Türkçe konuşan bütün göçebe kavimleri kastettiklerini
söylemişlerdir.
“Tur” veya “Turan” sözcüğüne ilk olarak Zerdüşt Avesta kitabında
rastlanılmaktadır5. Avesta’da t-r harfleriyle temellenmiş birçok kavim veya
kabileden bahsedilir ki bunlardan bir tanesi de “Turlar’dır”6. Bu sözcüğün en
yoğun olarak kullanıldığı dönem ise erken ortaçağlarda Sasaniler dönemidir.
Sasanilerin bu sözcüğü idari anlamda kullandıkları ve ülkelerinin doğu
satraplıklarına Turan dedikleri rivayet edilmektedir7. Hatta İranlıların
ülkelerinin doğu kısımlarına Turan demeleri on sekizinci yüzyıla kadar
*Bilecik Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölüm Başkanı, Bilecik.
**Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Öğrencisi, Elazığ.
1 Türkan 2002, 411.
2 Levi 2002, 390.
3 Turan 1969, 20-21.
4 Levi 2002, 390.
5 Togan 1981, 37.
6 Türkan 2002, 410.
7 Levi 2002, 390.
Page 3
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
363
sürmüştür. Onların bu bölgeye Turan demelerinin sebeplerinden biri olarak da
buradaki kabile ve boyların hem Türkçe hem de Farsça dilleriyle
konuşmalarından dolayı bu isimle tesmiye oldukları şeklinde bazı görüşler de
bulunmaktadır8.
Turan sözcüğü en sık olarak İranlı kaynaklardan Firdevsi’nin
Şehname’sinde geçmektedir9. Firdevsi bu eserini Gazneli Mahmut’un isteği
üzerine yazmıştır. Bu eser İranlıların milli destanı olarak şöhret kazanmıştır.
Eserde İran ve Turan savaşlarından geniş bir şekilde bahsetmektedir. Firdevsi
Turan sözcüğünü İran sözcüğünün karşıtı olarak kullanmıştır. Turan’ın, İran’ın
düşmanı olduğunu ve İran’ın doğu tarafında bulunduğunu, iki ülke arasındaki
sınırın ise Ceyhun olduğunu ifade etmektedir. Aslında yazarın anlatmış olduğu
olaylar, Ahamanişlerin İran’da imparatorluk kurmuş oldukları MÖ 550’li
yıllardaki Saka-Pers savaşlarının destansı bir anlatımından ibarettir. Eserdeki
anlatıma göre, Persler İran’ı, Sakalar ise Turan’ı temsil eder10. MS VI. yüzyılda
Türklerden bahseden Menandros Türklere eskiden Saka dendiğini ifade
etmiştir11. İran’ın başında batılıların Kyros dedikleri Keyhüsrev12; Turanlıların
başında ise İranlıların kendisine Afrasyab, Türklerin ise özellikle Kaşgarlı
Mahmud ve Yusuf Has Hacib’in ifadelerine dayanarak13 Alper Tunga dedikleri
Türk büyüğü bulunmaktaydı14. Bu eserinde Firdevsi, “Turan” sözcüğünü
Türklerin atası olarak kabul ettiği “Tur’a” izafet eder ve bu konuyu destanında
uzun bir şekilde anlatmaya çalışır.
İran sözcüğü ise, kaynağını Ari veya Aryen sözcüklerinden aldığı gibi,
genelde coğrafi bir terim olarak kabul edilmektedir. İran, daha ziyade Aryen
halkının yaşamış olduğu ülke veya coğrafya anlamında kullanılmıştır15.
Sözcüğün temeli “ir” kökünden oluşmakla beraber sonuna getirilen “an” mekân
ve yer son ekiyle birlikte “İran” şeklini almıştır. Ari veya Aryen sözcüğünün,
“ir” veya “iyr” şeklindeki okunuşu ise Aryenî Perslerin bu sözcüğü kendi
telaffuzlarıyla bu şekilde okumalarından kaynaklanmaktadır. Bu sözcüğün
günümüzdeki kullanımı coğrafidir ve bir millete izafeten söylenmiş bir sözcük
değildir. İran milleti kavram olarak tam anlamıyla Pers veya Fars ırkını
karşılamamaktadır. Günümüz İran’ında bile halen devlet adı olarak kullanılan
bu sözcük, on dokuzuncu yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Bu sözcüğün
8 Levi 2002, 391.
9 Aksoy 2002, 554; Karatay 2005, 113-117.
10 Durmuş 1997, 50 vd.
11 P’yankov 2002, 615.
12 Wiesehöfer 2003, 20 vd.
13 Aksoy 2002, 554.
14 Togan 2002, 506.
15 Türkan 2002, 411.
Page 4
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
364
kullanılmasının sebebi ise II. Dünya savaşı sırasında İngiliz işgallerine karşı
Almanların desteğini almak isteyen Farsların kendi ülkelerine Arilerin ülkesi
anlamına gelen İran adını verdikleri ve bu şekilde Almanların teveccühünü
kazanma amacı güttükleri bilinmektedir16. Bu nedenle, “İran” sözcüğü ırk
temelli bir kavram olmaktan ziyade Aryen ırklarının üzerinde yaşamış oldukları
ülke anlamına gelmektedir17.
Fakat bu sözcüğün, eski Pers kaynaklarında, r+y+n harfleri temelli olmak
suretiyle farklı türevleriyle birlikte kullanıldığına dair çok sayıda iz vardır18.
Zerdüşt Avesta, Dara Bihistun yazıtları, Nakş-ı Rüstem bunlara örnek olarak
verilebilir. Persler kendilerini Ari ırkının bir parçası olarak kabul etmekle
beraber, Ahamanişler döneminde kurmuş oldukları görkemli
imparatorluklarıyla birlikte kendilerini tüm Aryen ırklarının hamisi ve
koruyucusu olarak görmüşler ve Pers imparatorları kendilerini, “şahan şah-ı
aryen” ifadesiyle, yani tüm Aryen şahlarının şahı şeklinde tabir etmişlerdir.
Bununla beraber İran sözcüğü, kavram olarak temelini Aryen veya Ari
sözcüğünden alsa da, bu sözcük Hint-Avrupa-İran kavimlerinin ortak bir ön adı
olan Aryen sözcüğü ile ifade edilen kavimlerden sadece Farslar için özelleşmiş
bir isimdir. Buna rağmen İran sözcüğü, Fars veya Pers sözcüğünün eş anlamlısı
olarak değil, Aryen ırkının ülkesi anlamında coğrafi bir terim olmakla beraber,
günümüzde bile Türk, Arap, Fars, Beluc, Peştu gibi kavimlerin birlikte yaşamış
oldukları ülkeye verilen genel bir isim olduğunu görmekteyiz.
Proto Hint-İran-Avrupa kavimlerinin birbirlerinden ayrışmalarından
önceki ön isimleri olan Aryen veya Ari terimi, bu kavimlerin ortak dil, din,
inanç ve kültür birlikteliklerinin sağlanmış olduğu dönemlerde bu kavimlerin
hepsine şamil kılınan ortak bir isim olmakla beraber, bunların yaşamış oldukları
coğrafya üzerinde tam bir ittifak söz konusu değildir. Bir grup bilim adamı,
Aryen ırkının anavatanın Avrupa toprakları olduğu, ancak sonradan doğuya
doğru sürüklenerek Asya’ya geldiklerini söylemektedir. Diğer bir grup ise,
Aryenlerin anavatanın Hindistan olduğunu ve oradan Ön Asya ve Avrupa’ya
geçtiklerini savunmaktadır. Üçüncü bir grup da, Aryenlerin anavatanlarının
Kafkaslar ve Kızılırmak arasındaki coğrafya olduğunu ve buradan Avrupa’ya ve
Asya’ya doğru yayıldıkları yönünde bir görüş ileri sürmektedir19. Buna ek
16 Bu konu ile ilgili geniş bilgi için Mariane Satrapi’nin www.kitaptürk.com adresindeki Eylül
2002 tarihli “Persepolis” adlı makalesine bakılabilir.
17 Ortaylı 1996, 11.
18 Mackenzie 1998, 8.
19 Aytbayev 2002b, 668.
Page 5
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
365
olarak proto Aryen olan İndo-Germenlerin ortaya çıkış yeri olarak da Turan
toprakları gösterilmiştir20.
I. Türk Mitolojisinde Turan ve İran Tanımlaması
Türk ve İranî kavimlerinin komşulukları tarihin çok eski dönemlerine
dayanmaktadır. İranlılar doğudaki komşuları olan Türklerin ülkelerini Turan
olarak adlandırmış ve onların ülkelerinin Ceyhun Nehri’nin diğer tarafında
olduğunu belirtmişlerdir21. Ahamaniş dönemi İranlılarının Turan adını vermiş
oldukları bu ülkenin merkezi Orta Tiyanşan olan; Horasan, Soğdiyana, Fergana
ve Kaşgar’ı içine alacak şekilde bu bölgelerden Hazar’ın kuzeyi, Kafkaslar ve
Karadeniz’in kuzeyinden Doğu Avrupa topraklarına kadar uzanan alanda Saka
Türkleri tarafından kurulmuş olan Büyük Saka İmparatorluğu olduğunu
görmekteyiz22.
Oğuz destanlarının temelini teşkil eden “Şu” ve “Alper Tunga”
destanlarında, İran Hükümdarları ile savaştıklarından ve hakanlarının merkez
olarak Çu havzasında bulunan Balasagun ve Doğu Türkistan’daki Kaşgar
şehirlerini esas aldığı bir Türk Turan devletinden bahsedilmektedir23.
Firdevsi’ye ek olarak İbn-i Belhî ve Dakikî; Karluk ve Çigil Türklerinden
müteşekkil merkezleri Kaşgar (Ordukent) olan ve başlarında Afrasyab-ı
Türkî’nin (Alper Tunga) bulunduğu hanedan ailesinin Uygur Türklerinin
oluşturduğu bir Türk devleti hakkında bilgi verirler. Eski İran kaynaklarından
naklen el-Birunî, Taberî, Narşahî ve Nesefî gibi bilginler ise, bu eski Türk
devletinin sınırının güney batıda İran sahasına doğru Meşhed ve Sarakhs
şehirleri arasında uzanmakta olduğunu ifade ederler. Aynı yazarlar, bu sınırın
ortasında bulunan Mezduran şehrinin eski Farsça’da Merz-i Turan yani Turan
sınırı anlamında bir yerleşim yeri olduğunu ifade etmektedirler24. Bu da
Maveraünnehir ve Horasan’ın tamamıyla bir Türk toprağı olduğunu ve daha
sonraları Ahamanişler döneminde İranlıların eline geçtiğini göstermektedir25.
Büyük İskender meşhur doğu seferi sırasında Orta Tiyanşan merkezli
büyük Saka Turan devletini yıkarak Sakaların büyük çoğunluğunun Hazar’ın
kuzeyinden Karadeniz ve Kafkaslara, bir kısmının da Orta Asya ve Çin
sınırlarına çekilmelerine neden olmuş, Baktirya toprakları üzerinde Grek
20 Rasonyi (Trs), 7.
21 Öztuna 1977, 29.
22 Karatay 2003, 25 vd.
23 Togan 1981, 18.
24 Togan 1981, 19.
25 Barthold 1990, 83.
Page 6
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
366
Krallığını kurmuştu26. Daha sonra Makedonyalı İskender’in doğu seferi
sırasında burada kurmuş olduğu Baktirya Grek krallığı yıkılmış ve bölge birçok
mahalli krallık tarafından yönetilmeye başlanmıştı27. İskender’in kurmuş olduğu
Grek Krallığı, MS. II. yy’da yine Saka kökenli Kuşan28 Türklerinin tekrar
Baktirya topraklarına gelmesi sonucunda yıkılmış ve eski topraklarına yerleşen
Saka boyları burada büyük Kuşan İmparatorluğu’nu kurmuşlardır29. İskender’in
doğu seferi sırasında Helenistik çağın doğuya bir hediyesi olarak kurulan Belh
şehri, daha sonraları Saka kökenli Kuşanların Kuzey Afganistan’daki önemli bir
merkezi olarak Turan Türklerinin eline geçmiş olacaktı. Miladi III. yy’da
Kuşanların Baktirya toprakları ile Toharistan, Afganistan ve Kuzey Batı
Hindistan’a hâkim oldukları bilinmektedir30. Böylece Turan varlığı, Orta Asya
ile birlikte Asya’nın güneyine doğru kaymaya başlamıştır.
Adını bir zamanlar Hindistan’dan bu bölgeye akan ve burayı istila eden
Aryanilerden31 alan İran coğrafyasının kendine has zengin bir bitki örtüsü
vardır. Bu orijinalliği Avrupa-Sibirya, Hint ve Arap-Akdeniz flora bölgeleri
arasındaki kavşakta yer almasından kaynaklanmaktadır32. İran coğrafyası,
Karadeniz, Kafkaslar, Hazar ve Maveraünnehir çizgisi üzerindeki milletlerin
Basra aracılığı ile Hint Okyanusu’na açıldıkları stratejik bir ülke
konumundadır33. İran coğrafyasının en önemli özelliği bu stratejik yapısından
kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca bu ülkenin bir iki istisna hariç istilalardan
uzak kalmasını ve işgal edilememesini, sahip olduğu coğrafyaya ve stratejik
özelliğine bağlamak gerekir. İran coğrafyasının, kuzey-güney ve doğu-bat
ticaret yollarının tam ortasında bulunması, Asya’nın, Doğu Avrupa ve Rusya’ya
açılan iç denizi Hazar ile Afrika ve uzak doğuyu çevreleyen Hint Okyanusu’nu
Basra körfezi ile birleştiren önemli bir coğrafyanın ortasında yer alması;
Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri arasında köprü vazifesi görmesi, Asya ve
Avrupa’yı birbirine bağlayan Küçük Asya’nın komşusu olması bakımından çok
yönlü stratejik özelliklere sahip doğunun en önemli bölgelerinden biri haline
getirmektedir34.
MÖ. IX. yüzyıllarda ilk olarak Medlerin Urumiye civarına gelmeleri,
Perslerin ise güneyde Fars bölgesine hakim olmaları suretiyle İran coğrafyasına
26 Cöhce 2002, 81.
27 Narain 2002, 822.
28 Tezcan 2002, 793 vd.
29 Narain 2002, 821.
30 Tuguşeva 2002, 152.
31 Temel Britanica 1993, IX, 87.
32 Hourcade 2000, 393.
33 Hourcade 2000, 394.
34 Karatay 2003, 19.
Page 7
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
367
yerleşmiş oldular. Asurlularla ittifak kurmak suretiyle Persleri mağlup eden
Medler daha sonra İskitlerle uğraşmaya başladılar ve onları etkisiz hale
getirdiler. Böylece Babillilerle ittifak kurarak daha sonra da Asurluları ortadan
kaldırdılar. MÖ 580 yılında Mezopotamya medeniyetlerinin etkisi altına giren
Medler bu gelişme sonucunda tarih sahnesinden silinip gittiler35. Daha sonraları
İran coğrafyasında Perslerin devamı olarak ortaya çıkan Ahamanişler, Büyük
Kuroş döneminde Med başkenti Ekbatana’yı MÖ. 550 yılında ele geçirerek
güçlü bir imparatorluk kurdular. MÖ 547 yılında Küçük Asya üzerine sefer
düzenleyen Kuroş, Sard’ı ele geçirerek Lidyalıları ortadan kaldırdı. Daha sonra
539 yılında Babil’i ele geçirmek suretiyle Suriye ve Filistin topraklarını
ülkesine kattı. Kuroş’tan sonra Ahamenidlerin güçlü hükümdarı Dara doğuya
yönelerek Sakalarla savaştı ve ülkesinin sınırlarını İndus ırmağına kadar
genişletti36.
Türk ve Fars ırklarının ilk tanışmaları MÖ VI. yy’da Tiyanşan, Pamir-
Altay civarında yaşayan Sakaların Doğu İran yaylalarına inmeleri sonucunda
gerçekleşmiştir37. Pers kaynaklarında İskitlerin adına rastlanmakla beraber, bu
kaynaklarda İskitlerin “Saka” şeklinde isimlendirildiği ve Sakalar hakkında
bilgi veren en önemli kaynağın Pers kralı Daryuş’a ait olan “Behestun” kitabesi
olduğu belirtilmektedir38. Bu kitabeye göre Sakalar; Saka tigra khauda (sivri
başlıklı Sakalar), Saka tiay para daray (Denizin ötesindeki Sakalar-Karadeniz’in
kuzeyinde yaşayan Sakaları ifade etmek için kullanılan tabir) ve Saka Amirgiva
(Orta Asya kökenli Maveraünnehir Sakaları) şeklinde üç kısma
ayrılmaktaydılar. Genel anlamda bu üç Saka grubunun Pamir, Tiyenşan, Altay
dağ kolları ile Batı Türkistan sahasını içerisine alan Tuna Nehri’nden Çin’in
batı sınırlarına kadar uzanan düzlüklerde yaşamış oldukları ifade edilmektedir39.
Buna bağlı olarak Sakaların yaşamış oldukları coğrafyalar şöyle sıralanabilir;
Amirgi Sakaları Fergana, Orta Tiyenşan ve Kaşgar taraflarında, diğer Saka
grubu Aral Gölü ile Hazar Denizi arasında, üçüncü grubun ise Karadeniz’in
kuzey kısımlarında yaşamış olduklarını söyleyebiliriz40. Birçok Türk lehçesinde
“sa” veya “sak” sözcüğünün yaygın anlamlarından bir tanesinin “yay” olduğu
ve bazı Türk lehçelerinde yayın “güçlü” ve “kuvvetli” anlamlarında
kullanmalarından dolayı, Sakaların isimlerinin onların Türklükleri hakkında iyi
bir bilgi verdiği söylenmektedir41.
35 Naskali 2000, 394.
36 Naskali 2000, 394.
37 P’yankov 2002, 611.
38 Çay-Durmuş 2002, 620.
39 Çay-Durmuş 2002, 578; Togan 1981, 34.
40 Togan 1981, 35.
41 Durmuş 2002a, 622.
Page 8
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
368
Türk ve İranlıların kutlamış oldukları bayramlar ile yılın belirli
günlerinde düzenlemiş oldukları matem günlerinin Saka-Pers ilişkilerine
dayandığını söyleyenler de bulunmaktadır42. Perslilerin, Alper Tunga’yı
öldürdükleri gün yüzyıllar boyunca Saka Türkleri arasında bir matem günü
olarak devam etmiştir43. Bunun yanında Alper Tunga’nın kardeşi Barsgan’ın
Beykent’te Pers prensi Siyavuş’u öldürdüğü günü İranlılar matem günü olarak
ilan etmişlerdir. Alper Tunga’nın öldürülmesinin Azerbaycan, Kafkasya ve
Anadolu’nun, Sakalar tarafından Perslerin elinden alınmasının önüne geçildiğini
söyleyenler de bulunmaktadır. Sakaların Anadolu’daki egemenliklerinin sadece
yirmi sekiz yıl devam ettiğini söyleyen Herodot, MÖ 626 yılında İranlıların Zile
yakınlarında hileyle Sakaları imha ettiklerini ve onları Anadolu’dan attıklarını
söylemektedir44. İranlıların bu zaferi 6-7 yüzyıl boyunca bayram olarak
kutladıkları söylenmektedir.
II. Türk Kaynaklarında Turan Coğrafyası
Türk ve İranî kavimlerinin komşulukları tarihin çok eski dönemlerine
dayanmaktadır. İranlılar doğudaki komşuları olan Türklerin ülkelerini Turan
olarak adlandırmış ve onların ülkelerinin Ceyhun Nehri’nin diğer tarafında
olduğunu belirtmişlerdir45. Ahamaniş dönemi İranlılarının Turan adını vermiş
oldukları bu ülkenin merkezi Orta Tiyanşan olan; Horasan, Soğdiyana, Fergana
ve Kaşgar’ı içine alacak şekilde bu bölgelerden Hazar’ın kuzeyi, Kafkaslar ve
Karadeniz’in kuzeyinden Doğu Avrupa topraklarına kadar uzanan alanda Saka
Türkleri tarafından kurulmuş olan Büyük Saka İmparatorluğu olduğunu
görmekteyiz46.
Turan topraklarına daha sonraları Maveraünnehir denmesinin sebebi,
Arapların Sasani İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra Türkistan topraklarına
yapmış oldukları akınlardan sonra Ceyhun Nehri’nin ötesine Maveraünnehir
adını vermelerinden dolayıdır47. Ceyhun Nehri’ne eski Türklerin verdiği isim
ise “Ogüz’dür”48. Genel olarak coğrafyacılar arasında Maveraünnehir denildiği
zaman, Ceyhun ve Seyhun arasındaki bölge akla gelmektedir. Fakat
Maveraünnehir ile kastedilen toprakların, Ceyhun’dan başlayarak nerede bittiği
kesin olarak belirlenmemiştir. Sasani İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra
42 Öztuna 1977, 25.
43 Togan 1981, 506.
44 Öztuna 1977, 25.
45 Öztuna 1977, 25 vd.
46 Karatay 2003, 25vd.
47 Barthold 1990, 67.
48 Özgüdenli 2003, 177.
Page 9
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
369
hızla doğuya doğru ilerleyen Arap ordularının bir süre durakladıkları Ceyhun
Nehri’nin öte tarafına bu ismi verdikleri bilinmektedir49. İran, Çin, Yunan ve
Arap kaynaklarında Ceyhun’un Turanî ve İranî kavimlerin arasında bir sınır
olduğu kabul edilmektedir50.
Çin, Yunan ve Arap kaynakları da İran ile Turan arasındaki doğal sınırın
Ceyhun Nehri olduğunu söylemektedirler. İranlıların Afrasyab dedikleri Alper
Tunga Tûr’un soyundan gelen bir Oğuz hanı olup Türkistan ile beraber İran,
Hindistan, Rum ve Rus ülkelerini ele geçirmiştir51. Böylece MÖ 700 yılından
MS 642 yılına kadar Ceyhun genel sınır olmak üzere Pers, Part ve Sasani
imparatorlukları ile Ceyhun Nehri’nin kuzeyinde bulunan Saka, Kuşan, Akhun
ve Göktürk gibi Turanî kavimler arasındaki mücadele devam ede gelmiştir.52
İskender istilasından sonra Türk nüfusu bu bölgelerden doğuya doğru
çekilmiştir. Doğuya doğru giden Türkler, Orkun vadisinde Hun, Göktürk ve
Uygur devletlerini kurdukları için Moğolistan Türklerin anavatanı sayılıyordu53.
Hâlbuki İslam kaynakları bunlardan daha önce Batı Türkistan topraklarında
İran, Rum, Rus ve Hindistan topraklarını fetheden ve başlarında Oğuz Han’ın
bulunduğu bir devletten bahsetmektedir.
Turanî Aryaniler ve diğer Fars toplulukları ile Hint, Afgan toplumları
üzerinde medeniyet alanında büyük tesirler icat eden Turan topluluğu hiç
şüphesiz Saka kökenli Kuşanlardır. İskender’in Helenizm medeniyeti üzerine
bina ettiği Greko Baktirya imparatorluğunun üzerine kurulmuş Kuşan
İmparatorluğu Hint ve Aryani din ve kültür unsurlarını sentezleyerek yüksek bir
medeniyet modeli ortaya çıkarmış bunları kendi Türklükleri ile yoğurarak
yaşamış oldukları bölgedeki bütün kavimler üzerinde büyük tesirler
bırakmışlardır. Afgan tarihçisi Abdulhay Habibi bu günkü Afgan ve Hint
medeniyetlerinin ortaya çıkışının temelini Ahamaniş, Yunan, Hint ve Budist
felsefesini Türklükleri ile yoğurarak bütün kültürler üzerinde egemenlik kuran
Kuşanlıların attığına inanmaktadır54. Yine aynı tarihçi devamında Kuşanlıların
geriye bıraktıkları sanat eserlerindeki süslemelerin Saka dönemi
süslemeciliğinin görkemli unsurları olduğunu belirtmektedir. Bu toprakların
Türk egemenliğinde kalması Arapların Sasanileri ortadan kaldırıp Batı
Türkistan’ın Turan kısmının Arapların eline geçmesine kadar sürmüştür;
Tiyanşan ve Altay’dan sonraki kısımlar ise Çin egemenliği altına girmiştir55.
49 Barthold 1986, 408.
50 Özgüdenli 2003, 177.
51 Ünal 1975, 17.
52 Ercilasun 1982, 238.
53 Turan 1969, 19.
54 Reisneya (Trs), 520.
55 Rasonyi 1971, 97.
Page 10
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
370
Türklerin yaşamış olduğu topraklar yani Turan ülkesine Türklerin vermiş
oldukları isim Türk-eli’dir; fakat Arap ve İran kaynakları Türklerin yaşamış
oldukları coğrafya için “Türk-ostan” tabirini kullanmışlardır ve bu tabir daha
sonraları Türkistan şeklini almıştır. İranlıların, Türkistan’dan kastettikleri yer
ise Ceyhun Nehri’nin öte tarafıdır56. Elbette Türkistan tabiri Göktürk
imparatorluğunun Maveraünnehir coğrafyasına olan hâkimiyetlerinden sonra
İran ve Arapların bu bölgeye takmış oldukları isimdir. İlk veya erken
ortaçağlarda İranlıların Ceyhun’un öte tarafına verdikleri isim elbette ki Tur’un
ülkesi anlamına gelenTuran’dır57. Bunun yanında Turan kavramı Türkistan
kavramına göre daha genel bir isimdir. Bu isim genelden özele dönüşmüştür.
Göktürk imparatorluğu Türk ismiyle bu bölgede kurulduktan sonra onların bu
bölgelerdeki hâkimiyetinin de kuvvetlenmesinden ve kesinleşmesinden sonra
artık bölgenin adını Türkistan olarak değiştirmiş ve özelleştirmişlerdir. Hâlbuki
Turan kavramı bütün Türk kavim ve kabilelerine verilen ortak bir isimdi.
Bununla ilgili Ziya Gökalp’in meşhur mısraları örnek olarak verilebilir. “Vatan
ne Türkiye’dir Türklere ne Türkistan; Vatan büyük ve müebbed bir ülkedir
Turan”58.
Turan ülkesi Tura halkının adından meydana getirilerek Firdevsi’de
Tuc/Tur olarak belirtilen isimden türetilmiştir. Türk ülkelerine verilmiş bulunan
Turan tabiri, Arap tarihçileri ile Fidrevsî’nin kaynak olarak kullandıkları
Pehlevî dilindeki Hvatay-namak’te mevcut olduğu söylenmektedir59.
Bundahiş’de ise yalnız Türkistan kelimesini kullanmakta olup, Turan kelimesi
ise Denkart’ta ve Turfan’da bulunan metin parçalarında bulunmaktadır.
Firdevsî’ye göre Turan, Türklerin ve Çinlilerin memleketidir. İran’dan Amu-
Derya Nehri’yle ayrılmıştır.60 Diğer taraftan Afrasiyab’ın mağlubiyeti hakkında
verilen bilgilerde, kendi ülkesinin başlangıcının Anadolu’ya kadar uzanmış
olduğu görülmektedir61.
Firdevsî’ye göre, Afrasiyab’ın payitahtı olan Kang-diz Çin hududunda bir
yerdedir; ancak Buhara’daki Kang memleketi ile hiçbir alakası yoktur. Turan
hükümdarlarının tabileri olan Çinlileri ise Firdevsî bunların adlarını önce
Çinlilerin içinde eriyen Avesta’daki eski Saynav halkı yerine koymuştur. Arap
coğrafyacıları, Türklerin memleketlerini ancak Sır-Derya’nın şarkından
başlattıkları için, Maveraünnehir’i içine almamışlardır. Buna göre coğrafyacılar,
56 Baykara 2002, 286.
57 Baykara 2002, 287.
58 Güvenç 1997, 88; Baykara 2002, 287.
59 Minorsky 1988, 108; “Türk ve Turan Tarihi”: www.kıbrıs1974.com.
60 Turan 1969, 21.
61 Kafesoğlu 2002, 310.
Page 11
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
371
bu tetkiklerinde Turan’ı, Amu-Derya ile Sır-Derya arasındaki arazinin aynı gibi
görmek eğilimindedirler. Harizmî’ye göre İranlılar Amu-Derya sahillerindeki
araziye Marz-i Turan derler62. Yakut’a göre Turan, Maveraünnehir
memleketidir; dünyanın Afridun tarafından üçe taksim edilmesi üzerine Türkler
kendi memleketlerine, hükümdarları Tur’a izafetle Tûran adını vermişlerdir63.
Dimaşkî’ye göre, Seyhun (Sır-Derya) Maveraünnehir çevresine Turan veya
Tulan denilmektedir. Fergana denilen Türkistan memleketi bu çerçeveye
dâhildir.
Masalik al-Abşar’da Turan tabirinin kullanılış şekli çok daha farklı
olduğu söylenmektedir. Burada Volga Nehri’ne Tûran Nehri adı verilmiş ve
Tûran’ın eski hükümdarlarının yazlık ordugâhları; Quatremere ile Marquart’ın,
Ural dağları ile aynı kabul ettikleri Ark-Tag olarak gösterilmiş olduğu
söylenmektedir64. Turan, 10. Asırda yazılan Zafer-name’de yalnız edebî
mukayeseler için kullanıldığı, 18. asır müelliflerinden Ebu’l-Gazi ise bu
kelimeyi bazen esatiri bir tabir olarak, bazen batı Sibirya için kullanmış olduğu,
bazen de tamamıyla Muhammed Harizmşah ülkesinin İran ile Turan arasında
bulunduğunu kapalı bir şekilde kaydettiği belirtilmektedir65. Turan kelimesini,
Avrupa ise d’Herbelot’un Bibliotheque oriental’i ile tanıdığı söylenir66. Burada,
doğuştan Türk olup, Tur’un neslinden gelen ve Faridun’un oğlu olan Afrasiyab,
Amu-Derya’nın ötesinde doğuya ve batıya doğru uzanan bütün ülkelerin
hükümdarı olarak gösterilmiştir67. Turan da bu ülkeye verilen addır. Fakat
Türkistan adı, daha Ortelius ile Mercator’un haritalarında 16. asırda mevcuttu.
Turan tabirinin Avrupa’da ilmi gündeme yerleşmesi ise 19. asırda olmuştur68.
A. Türk Kaynaklarında Saka Turan İmparatorluğu
Sakaların yaşamış oldukları coğrafya genel olarak Doğu Türkistan ve
Gobi bölgesi ile olan bağlantısı doğu tarafındaki birçok geçit ile sağlanan ve
kuzeydoğu step bölgesi olarak adlandırılan Pamir, Tiyenşan, Altay dağ kolları
ve Batı Türkistan üzerinden Tuna’ya kadar uzanan ve Güney Rusya’yı da içine
alan sahadır69. Sakaların MÖ 6. ve 2. yüzyıllarda Tiyenşan, Pamir, Altay
civarlarında yaşamış oldukları ve bu dönem İran’da hüküm süren Perslerle
62 Aksoy 2002, 557.
63 Aksoy 2002, 561.
64 “Türk ve Turan Tarihi”: www.kıbrıs1974.com
65 Minorsky 1988, 109.
66 “Türk ve Turan Tarihi”: www.kıbrıs1974.com
67 Kafesoğlu 2002, 310.
68 Minorsky 1988, 109; “Türk ve Turan Tarihi”: www.kıbrıs1974.com
69 Çay-Durmuş 2002, 575; Atalay 2002, 242.
Page 12
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
372
komşu oldukları bilinmektedir70. Amirgi veya Amirgeba adı verilen bu Saka
toplulukları Fergana ve Altay vadileri ile bir Türkmen Nehri sayılan Mergab
Nehri’ne kadar olan Batı Pamir bölgelerinde oturmaktaydılar ve isimlerini de
yine bu Mergab Nehri’nden almaktaydılar.71
Persler ve Helen
imparatorluklarıyla yapmış oldukları mücadeleler sonucunda batıya doğru göç
etmek zorunda kalan Saka toplulukları Karadeniz’in kuzeyindeki düzlükler
üzerinde Tuna’ya kadar olan topraklara yerleşerek zamanla İskit adını
almışlardır72.
Sakaların Horasan sahasına indikten sonra burada bir dünya devleti
kurdukları söylenmektedir. Bu devlet Fergana ile Alay vadisi ve Mergab’a
kadar olan Batı Pamir sahasını da içerisine almaktaydı. Buradaki Saka
İmparatorluğu’nun sınırları İranlı Ahamanişler döneminde Merv şehrinden
Hindikuş dağlarına kadar uzanmaktaydı. Saka Türkleri ve İranlıların bilinen ilk
sıcak temaslarının Saka imparatoriçesi Zarin’in Med hükümdarı Striange’nin
yapmış oldukları İran savaşlarıdır73. Bu savaşın nedeni olarak Sakaların
Baktirya’yı aldıktan sonra İran içlerine doğru yürümelerinden
kaynaklanmaktaydı. Bu savaşın Sakaların Baktirya’da yerleşmeleri ile son
bulduğu ve Ahamanişlerin kurulmasından önce Baktirya halkının tamamen
Sakalardan oluştuğu belirtilmektedir.
Sakaların en güçlü hükümdarının ise İranlıların Afrasyab dedikleri Alper
Tunga olduğu ve kendisinin Pers hükümdarlarından Keyhüsrev tarafından MÖ
624 yılında öldürülmesinden sonra Saka devletinin zayıfladığından
bahsedilmektedir74. Keyhüsrev Alper Tunga’yı Altaylara kadar takip ettikten
sonra kendisini Azerbaycan topraklarında yakalayarak öldürmüştür. Alper
Tunga’dan sonra kendisinin torunu olan Saka imparatoriçesi Tomris ise MÖ
529 yılında Perslerin meşhur hükümdarı Büyük Dara’ya karşı ülkesini
kahramanca savunduğu ve veliahdı olan Spargabir’in İranlılar tarafından
öldürüldüğü söylenmektedir75. Tomris Sakaların büyük kolu olan
Massagetlerin76 kraliçesiydi ve Saka Turan İmparatorluğu’nu başarılı bir şekilde
Perslere karşı savunmuş hatta Kiyros ve ordusunu imha etmiştir.
MÖ 530 yılında Ahamaniş hükümdarı Kuroş ile 485 yılında Dara
Türkistan üzerine sefer düzenleyerek Sakalarla savaşmışlardır. Kuroş’un
70 P’yankov 2002, 611.
71 P’yankov 2002, 611.
72 Durmuş 2002, 620.
73 P’yankov 2002, 612.
74 Öztuna 1977, 22.
75 Öztuna 1977, 22.
76 Aytbayev 2002b, 532 vd.
Page 13
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
373
Türkistan seferi sırasında bu bölgeyi istila ederek Seyhun havzasında bulunan
Uratepe’ye gelerek burada kendi adına bir şehir inşa ettiği söylenmektedir.
Kuroş’un, Gürgan taraflarında Saka imparatoriçesi Tomris ile yaptığı bir savaş
sırasında öldürüldüğü söylenmektedir77. Kuroş’un öldürülmesi üzerine
Türkistan üzerine sefer düzenleyen Büyük Dara 522 yılında Ceyhun Nehri’nin
kuzey kısmında Sakalarla savaşmış ve Saka ordusunun Skungh adlı komutanını
mağlup ederek Semerkant ve Harezm bölgelerini egemenliği altına almıştır78.
Dara’nın Türkistan topraklarını üzerinde kazanmış olduğu başarılarını
ölümsüzleştirmek amacıyla Soğdiyana’da bir kitabe diktirerek heykelini
yaptırdığı ve bu zaferlerini bayram olarak kutladığını belirtmektedirler79.
Heredot’un, Ahamaniş hükümdarı Dara döneminde Sakaların Kaspilerle birlikte
Pers hazinesine 250 talant ödeyerek on beşinci satraplıklarını kurdukları ve bu
satraplığın çok geniş ve zengin bir bölge olan Bedehşan, Pamir, Çitral, Gilgir ve
Keşmir sahasını içine aldığını ifade ettiği söylenmektedir80. Bu istiladan sonra
ülkesine geri dönen Dara bu bölgede ölen Perslilerin mezarlarının Sakalarca yok
edilmesi üzerine Saka hükümdarına bu tutumları karşılığında kendisine nota
verdiği söylenmektedir81. Bununla birlikte MÖ 330 yılında, Aryani
istilalarından dolayı Çin’e giden ve daha sonra tekrar dönerek Çu havzasında
merkezi Orta Tiyenşan olan bir Saka devletini kuran ve Kaşgarlı Mahmud’un
adına “Şu” dediği bir kurucu Türk büyüğünden daha bahsedilmektedir82.
Bunun yanında Sakaların Perslerle iyi ilişkiler içerisinde oldukları iki
devlet arasında vergilerin dışında hediyeleşmelerin de olduğu ve bunların
Ahamanişler dönemi Pers başkenti olan Persepolis kabartmalarında Pers
hükümdarlarına at, silah ve süs eşyası hediye eden Sakalı tasvirlerinin de
bulunduğu belirtilmektedir. Ahamaniş hükümdarı Dara’nın Yunanistan üzerine
yapmış olduğu büyük yürüyüş sırasında Saka Türklerinin de düzenli askeri
birlikler şeklinde Dara’ya katıldıkları söylenmektedir. Perslerin Asya
hükümdarları ile ilgili ilişkilerinde Sakaların Perslerin en eski askeri
müttefikleri oldukları söylenmekle beraber Ahamaniş hükümdarı II.
Artakserks’in en önemli müttefiklerinin Saka hükümdarı Amorg olduğu
belirtilmektedir. III. Dara döneminde Baktirya satraplığına bağlı olarak
Ahamaniş hâkimiyetine giren Sakalar Pers ülkesinin doğal halkları olarak kabul
edilmeye başladılar. Hatta Persler ve Medlerle eşit sayılan Sakalar Ahamaniş
devletinin önemli sahalarında görev almaya başladılar. Perslerin Amirgi adını
77 Togan 1981, s. 38.
78 Togan 1981, s. 38.
79 Comparetti 2002, 157.
80 P’yankov 2002, 612.
81 Durmuş 2002, 623.
82 Öztuna 1977, 23; Togan 1981, 33.
Page 14
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
374
verdikleri bu Ceyhun sakaları ile İranlı ırkların birleşmesinden Tohar, Asegi
gibi proto Fars kavimlerin ortaya çıktığı söylenmekle beraber Pers
egemenliğinin dışında kalan Sakalar, Ahamanişler tarafından Soğd Sakaları
olarak adlandırılmaktaydılar83. Bununla birlikte Sakalar, Kuzey Kafkasya’da yer
tutmuş olan proto Fars kavimlerden Kimmerleri Anadolu’ya kadar kovalayarak
bir müddet Anadolu topraklarında yerleşmiş oldukları da ifade edilmektedir84.
Heredot’un, “göçebe İskitler Asya’daydılar, Massagetler ile yaptıkları
savaşlardan sonra Araxes ırmağını geçerek Kimmerlerin yanına gittiler” dediği
rivayet edilmektedir85. Bunun yanında batılıların İskit adını verdikleri Karadeniz
Sakalarının Pers ülkesinin kuzeyinden batıya doğru göç eden Orta Asya Saka
toplulukları olduğu da belirtilmektedir86.
Amirgi Sakalarının Horasan’a yerleşmesinden sonra MÖ III. yy’da
başlayan İskender istilası87 sonucunda Ahamanişlerin yıkılmasıyla birlikte
Seyhun Nehri civarında Sakalarla ilk irtibatını kurmuş ve Baktirya bölgesini ele
geçirmek için Sakalarla mücadele etmek zorunda kalmıştır. İlkçağlarda
gerçekleşen bu olay, Ceyhun Nehri sınır olmak üzere komşu halklar olarak
yaşayan Türk-İran komşuluğunun, Sasanilerin Araplar tarafından yıkılması
sonucunda Arapların Türklerle Ceyhun Nehri boyunca Maveraünnehir
hâkimiyeti için aralarında geçen savaşların bir benzerini oluşturmaktadır. MÖ
III. yy’da Saka Türklerinin batıya doğru İran sahası üzerinde gerçekleştirmiş
oldukları bu kayma hareketi, İskender istilası sonucunda Seyhun civarına
çekilmek zorunda kalmıştır. Yine Ortaçağlarda Göktürklerin öncülüğünde
Türklerin Horasan üzerinden Rey ve İsfahan’ı da içine alacak şekilde batıya
doğru kayma teşebbüsleri yine Arapların Sasanileri yıkmak suretiyle yapmış
oldukları İran istilası döneminde Türk ilerleyişinin Ceyhun Nehri civarına
çekilmesi ile son bulmuştur.
İskender’in bu istilası sırasında Sakalar doğuya ve güneye doğru
çekilmekle beraber Baktirya ve Soğdiyana bölgesi Aryanî akınına uğramıştır.
MÖ 327 yılında Afganistan ve Tirmiz üzerinden Seyhun Nehri’ni geçerek
Taşkent’e gelen İskender, Saka imparatoru Kardas’ı etkisiz hale getirir ve
ülkesini egemenlik sınırları içerisine katarak burada Greko-Baktirya adını
taşıyan Yunan krallığı kurar88. Soğdiyana topraklarına çekilen Sakalar
İskender’in kurmuş olduğu Grek-Baktirya krallığı ile iyi ilişkiler içerisine
83 P’yankov 2002, 613.
84 Togan 1981, 34; Durmuş 2002, 637.
85 Durmuş 2002a, 621, Durmuş 2002b, 637.
86 Durmuş 2002a, 620.
87 Ercilasun 1982, 239.
88 Togan 1981, 38.
Page 15
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
375
girmişler ve hatta onlarla müttefik olarak Kherkes savaşına dahi katılmışlardır89.
Böylece İskender ile birlikte Maveraünnehir Aryanî istilasına uğradıktan sonra
Proto-Fars kavimler olan Alanlar ve Toharlar Orta Asya’ya doğru kaymaya
başlarlar, fakat burada Hunların baskısı sonucu geri çekilmek zorunda kalırlar.
Hunların baskılarından nasibini alan Yüeçiler MÖ 129 yılında Toharistan
bölgesine gelerek Alan ve Tohar varlığının yoğun olduğu bölgeye yerleşerek
ileride Kuşan şeklinde kurulacak imparatorluğun hakim unsuru olacaklardır90.
B. Saka Turan İmparatoru Alper Tunga
Alper Tunga, Tûr’un soyundan gelen bir Oğuz hanı olup, Türkistan ile
beraber İran, Hindistan, Rum ve Rus ülkelerini ele geçirmiş güçlü bir Turan
imparatorudur91. MÖ 8. asırlardan beri merkezi Orta Tiyanşan’da bulunan ve bu
günkü İran’ın Horasan bölgesini İran topraklarının ortasına kadar elinde tutan
bir Saka mevcudiyeti zaten bilinmektedir. İran destanlarının bahsettiği Alper
Tunga’nın, Hazar Denizi’nin kuzey, doğu ve güney kısımlarının diğer tarafında
bulunan Türkistan hakanı olduğu belirtilmektedir92. Alper Tunga’nın hakanı
olduğu bu Türk devletinin Sakalar olduğu, o dönemlerde bu bölgelerdeki Saka
varlığından anlaşılmaktadır93. Sakaların en güçlü hükümdarının ise İranlıların
Afrasyab dedikleri Alper Tunga olduğu ve kendisinin Pers hükümdarlarından
Keyhüsrev tarafından MÖ 624 yılında öldürülmesinden sonra Saka devletinin
zayıfladığından bahsedilmektedir94. Keyhüsrev, Alper Tunga’yı Altaylara kadar
takip ettikten sonra kendisini Azerbaycan topraklarında yakalayarak
öldürmüştür. Alper Tunga’dan sonra kendisinin torunu olan Saka imparatoriçesi
Tomris ise MÖ 529 yılında Perslerin meşhur hükümdarı Büyük Dara’ya karşı
ülkesini kahramanca savunduğu ve veliahdı olan Spargabir’in ise İranlılar
tarafından öldürüldüğü söylenmektedir.95
Afrasyab’ın Babası Peşeng Kağan adıyla bilinmektedir. Peşeng veya
Puşeng İranlıların Alper Tunga’nın babasına vermiş oldukları bir isimdir ve bu
ismin öz Türkçe karşılığı maalesef kaynaklarda mevcut değildir. İranlıların
Alper Tunga'ya verdikleri isim ise Afrâsyâb’tır. Afrâsyâb'ın Alper Tunga
olduğunu hem Kutatgu-Bilig, hem de Divan-û Lügatit Türk’ten anlıyoruz.96
89 Comparetti 2002, 158.
90 Togan 1981, 39.
91 Ünal 1975, 17; İbn-i Belhî 1339, 39.
92 Öztuna 1977, 25.
93 P’yankov 2002, 613.
94 Öztuna 1977, 22.
95 Öztuna 1977, 22.
96 Togan 1981, 36.
Page 16
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
376
Afrâsyâb, eski İranlıların kötülük ilahlarına verdikleri isimdir. Alper Tunga’nın
İranlılarla girişmiş olduğu amansız savaşların ardından kendisine bu ismi
yakıştırmış olmalılar. Alper Tunga’nın, Med hükümdarı Keyhüsrev tarafından
bir ziyafete çağrılarak hile ile öldürdüğü anlaşılmaktadır.97 Bu olay MÖ 625
yılında meydana gelmiştir.
Alper Tunga ile ilgili en eski kayıtlara Herodot tarihinde rastlamaktayız.
Herodot, Sakaların MÖ 653–625 yıllarında en güçlü devrelerini yaşadıklarını,
bu dönemde Ön Asya’ya egemen olarak, İran üzerinden Mısır’ın kapılarına
kadar ilerlediklerini; Doğuda Çin’e, batıda Tuna ovalarına kadar uzanan
topraklar üzerinde egemen olarak büyük bir kağanlık geliştirdiklerini
kaydederek; Sakaların Asya’ya buyruk oldukları bu dönemde başlarında
Modova adında birisi bulunmaktaydı98. Alper Tunga, ülkesinin sınırlarını Çin
seddinden Karadeniz kıyılarına kadar genişletmekle beraber güneyde Mısır
kapılarına dayandırmıştır. Böylece Çin’den Avrupa ve Afrika’ya kadar birçok
boy ve kavmi egemenliği altına alan Alper Tunga doğudan ve batıdan İran
ülkesini zorlayarak onlarla amansız savaşlara girişmiştir. Özellikle MÖ 653–
625 yıllarında İran tarih ve destanlarında anlatılan savaşlar, İran ve Turan
savaşları adını almaktadır. İran kaynakları ise Turan hükümdarının adını
Efrasyab olarak tanıtmaktadır99. 12. yüzyılda yaşamış Yusuf Has Hacib,
Kutadgu Bilig’te, Kaşgarlı Mahmut Divan-ı Lügati’t Türk’te “İranlıların
Efrasyap dedikleri Turan padişahının Alper Tunga” olduğunu kaydederler100.
Herodot, Yurcae adlı bir urugdan bahseder ki bu kelime Türk adını
vermektedir101. MS I. asırda yaşamış olan P. Mela, tarihi eserinde Herodot’u
tamamlayıcı bilgiler kaydetmektedir. İdil (Volga) ve Yayık (Ural) nehirleri
boylarında yaşamış budunu, Turcia adıyla tanıtmaktadır102. Avesta’nın
Sanskritçe tercümesinde Tura ve Turuskalı adıyla bir uruğ kaydedilmektedir.
İran destanlarında sıkça geçen Turan ülkesi ile Heredot’taki Yurcae, Pompenius
Mela’nın yer göstererek tanıttığı Turkia (Türkiye) hep aynı kavimdir. Yani Türk
kavmini ifade etmektedir. İran kaynak ve destanlarında, görülen Turan kelimesi
ile Avesta’daki “Tura” kelimesi, Türk adıyla aynı kökten gelmektedir103. Hatta
bazı âlimler Hazar’ın doğusunda, Aral Gölü’nün etrafında Turan adlı bir
budunun uzun süre bu bölgelere hâkim olduğunu kaydederler104.
97 Kafesoğlu 2002, 309.
98 Öztürk 1980, 98; İbnu’l-Belhî 2008, 50-52.
99 Öztürk 1980, 32.
100 Togan 1981, 36; Karatay 2011, s. 157-166.
101 Kafsoğlu 2002, 308.
102 Togan 1981, 37.
103 Togan 1981, 37.
104 Kafesoğlu 2002, 309.
Page 17
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
377
Herodot, Modova ile kastetmiş olduğu Alper Tunga’nın İskitlerin bir kolu
olan Sakaların başbuğu olarak, Kafkasları aşıp MÖ 6. yılda İran’ı istila ettiğini
ve Keyhüsrev ile birkaç defa savaşarak ordularını mağlup ettiğini belirtir105.
Herodot’un bahsettiği Sakaların başbuğu Modova idi. Heredot devamla,
“Sakalar Mısır’ın kapılarına varınca, Ön Asya’yı işgal ederek 28 yıl bu bölgede
buyruk oldular.” şeklinde bilgi verir. Keyhüsrev, MÖ 625 yılında Sakaların
Başbuğu Modova’yı ve buyruk beylerini eski ismi Saekasta106 yani Saka Gölü
olan Urmiye Gölü yakınlarında düzenlediği bir şölene çağırarak aşırı derecede
içki ikramı ile onları fazla sarhoş etmiş ve Modova’yı arkadaşları ile beraber
öldürtmüştür.107 Firdevsi ise Alper Tunga’yı saklanmış bulunduğu yeraltı
sarayında Haoma adlı İranlı bir kâhinin bulduğunu ve kendisini Keyhüsrev’e
teslim ettiğini anlatmaktadır108.
Alper Tunga’yı Turan’ın ilk padişahı olarak kaydeden Bağdatlı Mesudî,
Afrasyab’ın iki Zap Suyu arasını ele geçirerek, buraları tahrip ettiğini ve
sonradan Şahi Kirşab’ın bu bölgeyi eline geçirerek şenlendirdiğini
anlatmaktadır109. Ahmed-i Tusî, Afganistan’ın ortasında, Gürcistan’daki
ülkesinden dünyayı idare eden, dünyayı çeşitli devletlere bölerek, Türkleri
yöneten bir cihan hükümdarından bahseder110. İran tarihlerinde Afrasyab,
Franrasyab veya Karnamak adı ile anılır. Bunun ordası Kaşgar idi. Barsgan,
Kuçkar, Balasagun, Semerkant, Demethan, Beyken, Merv, Siraks ise diğer
şehirleri idi111. Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk’te açıkça Afrasyab’a
Türklerin, Alper Tunga dediklerini yazarak, acunun başbuğu olduğunu
kaydeder. Ölümü üzerine matem (yuğ) ayinlerinin düzenlendiğini, bu yuğlarda
onunla ilgili sagular söylediğini anlatır112. İslam âlimlerinden Gazali ve Niğdeli
Kadı Ahmet de Afrasyab’a Türklerin Alper Tunga dediklerini kaydederler113.
Afrasyab’ın Sakaları da, MÖ 7. yüzyılda Hazar’ın kıyılarından, yani
doğudan İran’a girmişlerdir. Afrasyab’ın oğlu Ercasp da Şehname’de Hazar’ın
doğusundaki illerde buyruk olarak gösterilmektedir114. İran destanı Şehname’ye
göre Feridun’un üç oğlundan Tur Afrasyab’ın ulu babasıdır. Tarihlerde
kaydedilen Tur veya Turan bu addan gelmektedir. Turan kelimesi de Farsça’ya
105 Herodotos 1991, 40-160.
106 Togan 1981, 160.
107 Öztürk 1980, 100.
108 Firdevsi 1974, Özet kısmı.
109 Turan 1960, 80.
110 Ögel 1971, 182.
111 Kafesoğlu 2002, 307.
112 Kaşgarlı 2004, I: 44, 164, 403; II: 31.
113 Turan 1960, 80-85.
114 Firdevsi 1974, Özet kısmı.
Page 18
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
378
göre, Türk adının çoğuludur. Zekeriya Kazvinî’nin kaydına göre, “Şabaran”
şehri Alper Tunga’nın başkentidir115. Arran’daki Seng-Şurakh, Alper
Tunga’nın, Keyhüsrev’le yaptığı savaşların sonunda mağlup olduktan sonraki
son sığındığı yerdir116. Uygur Budist rahipleri Alper Tunga’nın İranlılarla
sürekli olarak yaptığı savaşların halk arasında yaşayan anılarından faydalanarak,
İran’ın Zerdüşt inancına karşı Manihaizm’i koruyan veya yaşayan bir başbuğ
olarak kabul etmişler ve bu inançla onu mabedin önündeki duvara işlemişlerdir.
Bu mabedin duvarlarında Alper Tunga’nın yaptığı savaşların da resmi
görülmektedir117. Penc-Kent’te bir yuğ ayinini canlandıran duvar resminin,
Alper Tunga ile ilgili bir yuğu tasvir ettiği kabul edilmektedir118.
III. Mitolojilerde ve Kaynaklarda Turan ve İran
Aryan mitolojisi, Pers ve Hint Vedik kültürün kurucuları antik Aryanlar
tarafından inanılan mitolojidir. Avrupa, Pers ve Vedik gruplara ayrılmadan önce
ortak bir Hint-İran yani Aryan mitolojisine sahip olduklarına inanılır. Bazı
Aryan tanrılarının isimlerine kayıp Hitit ve Mitanni krallıklarından bugüne
ulaşan bazılarının metinlerinde yer aldığı bilinmektedir. Bu konuda ana bilgi
kaynakları erken dönem Farsi Avesta'sı ve Hint-Aryan Rigveda'dır. Hint-
Avrupa topluluklarının dini uygulamaları, ibadetleri ve tapındıkları tanrılar
arasındaki benzerliklerin yanı sıra kullanmış oldukları dillerin fonetik açıdan
sahip oldukları ortak yönler, bir Proto-Hint-Avrupa ortak bir ırk, dil, din ve
mitolojisinin ipuçları olarak görülebilir. Bu hipotetik dinin Hıristiyanlık öncesi
Avrupa'daki dinlerin çoğunluğunun, kaynaklarını Hindistan'daki Dharma
inançları ile İran'daki Zerdüştlük’ten almış olabileceği düşünülmüştür119.
MÖ Birinci bin yılın başlarında Kafkaslar ve Kızılırmak arasındaki
bölgede aynı dili konuşan farklı Aryen ırklarının mevcudiyetinden bahsedilir ki
bunların en büyük unsurlarının Guttiler ve Kaslar olduğu ifade edilmektedir120.
Onların doğusunda Asurlar daha ilerisinde Medler ve onların doğusunda da
Persler bulunmaktaydılar ki bunların hepsi İndo-Aryen kavimler
sayılmaktaydılar121. Bu dönemde Zab ile Dragattu alanları arasında bulunan
Persler, doğuda Turan ve batıda Media krallıkları arasında yurt edinmişlerdi. Bu
dönemde Zagros dağlarının Aryen ırklarının aksine, Turan halklarından
115 Kırzıoğlu 1953, 80.
116 Kırzıoğlu 1953, 80.
117 Esin 1972, 223.
118 Orkun 1936, 50.
119 http://tr.wikipedia.org/wiki/Aryan Mitolojisi
120 Günaltay 1987, 91.
121 Günaltay 1987, 94.
Page 19
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
379
oluşmuş oldukları Günaltay hoca tarafından belirtilmekle beraber adına Ön
Turanlılar adını verdiği ırkların daha sonraları doğudan gelen Hint-İranlıların
tazyiki sonucunda Zağros’tan batıya doğru ilerleyerek Asurluları zor durumda
bırakmışlardır122.
Aryen mitolojisine göre, Turan hükümdarı Efrasiyab, tanınmış bir savaşçı
ve İran'ın gelmiş geçmiş en büyük düşmanı idi. Feridun'un oğlu Tur'un yedinci
kuşaktan torunu olan Efrasiyab, uzun savaşlar sonunda Heng-i Efrasiyab
denilen yerde İran kralı Keyhusrev tarafından öldürüldü. Avesta'nın MÖ 1.
binyıla ait olan Farvardin yazıtlarında, doğuda yaşayan ve İran halkının
düşmanı olan Turiya halkından söz edilir. İran’a Arya halkının ülkesi dendiği
gibi; Turan, Turya halkının ülkesi demektir. Bu mekan, Horasan'ın doğusunda
ve Amu Derya Nehri’nin öte yanında bulunur. Gerek Zerdüşt metinlerinde,
gerek Şehname'de Çinliler Turan halkları arasında sayılırlar123. Horasan
sahasında kalan ve Turan halklarının ana unsurlarından sayılan Sakaların
zamanla Aryani unsurlarla karıştıkları da müşahede edilmektedir. Şimdiki
İran’ın Sicistan adı verilen bölgesi Sasaniler dönemine kadar Sakastana şeklinde
Farsların Saka-İstan adını verdikleri bölge Sasaniler döneminde Sagastan ve
Sigistan şeklinde değişerek günümüzde Sicistan şeklini almıştır124. Erken
Ortaçağların başındaysa bu bölgede özellikle Batı Türkistan’da Soğdlular,
Harezmliler, Toharlılar ve yerleşik Türkler ikamet etmekteydiler125. Aryanî
istilasından dolayı doğuya çekilen Türk varlığı Kuşanlarla beraber tekrar batıya
doğru kaymaya başlamıştır. Daha sonraları Hunların batıya göçleri sırasında
onlardan koparak Aşağı Türkistan’a inen Akhunlar buradaki Türk varlığının
zenginleşmesine büyük oranda katkı sağlamış, daha sonra Göktürklerin büyük
bir imparatorluk olarak kurulduğu dönemlerde artık Maveraünnehir ve
Horasan’ın büyük bir kısmı Turan topraklarının bir bölümü haline gelmiştir126.
Turan topraklarının ilk sakinleri olan Saka Türkleri hakkında ilk bilgileri
veren İran kaynağı, Pers kralı Dara’ya ait olan Bihistun kitabesidir. Bu kitabe
Sakaları üç kısma ayırmıştır. Birincisi sivri başlıklı Sakalar, ikincisi yaylak
Sakalar, üçüncüsü ise denizin diğer tarafındaki Sakalardır127. Persepolis’te
bulunan Xerxes kitabesinde de yaylak ve sivri başlıklı sakalardan
bahsedilmektedir. Ayrıca bu kitabe Sakalar için Skudra tabirini de
kullanmaktadır. Skudra tabirinin denizin ötesindeki Sakaları kastederek
122 Günaltay 1987, 94.
123 “Turan”: www.vikipedi.özgür asiklopedi.
124 İbn-i Belhi 1339; Cöhce 2002, 816.
125 Babayar 2002, 107.
126 Kitapçı 1989, 52; Akbulut 2002, 832 vd.
127 Çay-Durmuş 2002, 577.
Page 20
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
380
kullanılmış olabileceği ihtimali üzerinde durulmaktadır128. Denizin öte
tarafındaki Sakalardan kasıt ise Karadeniz’in kuzeyinde yaşamış olan
İskitlerdir. Pers kaynaklarında ifade edilen Saka Haumavarga’nın, Heredot’ta
Sakai Amyrgioi şeklinde geçtiği görülmektedir129. I. Dara’ya ait kitabede, Saka
ülkesinin ülkenin kuzey doğusundan güney batısına kadar uzandığını
belirtilmektedir. Üstelik bu dönem İran ülkesinin en kalabalık sınırını Sakaların
oluşturduğu, yine Dara yazıtlarından anlaşılmaktadır. Bundan yola çıkarak da
diğer batılı bilim adamlarının aksine Herzfeld, Sakaların anavatanının Pamir
silsilesi olmadığı, bu bölgenin kuzeyinde bulunan Fergana vadisi olduğunu ileri
sürmektedir130.
Hamedan’da bulunan altın kitabelerde, Soğdakların ötesinde oturan
Sakalar anlamında “Saka tahay para Sugdam” şeklinde bir ifadenin olduğu
belirtilmiştir. Soğdların yaşamış oldukları doğal sınır Zarefşan’ın kuzeyindeki
dağlar olduğuna göre, Sakaların oturmuş oldukları yer de doğal olarak Fergana
vadisi olmaktadır. Turan ırklarının ilk halkasını oluşturan Sakalar, Kimmerler,
Urartular, Asurlular ve Fenikeliler ile mücadele ettikleri gibi bunlara ek olarak
en çok Perslerle mücadele etmişlerdir131. Pers kaynaklarında Turan halkları üç
guruba ayrılmışlardır. Birincisi sivri başlıklı Sakalar anlamına gelen “Saka
tiğrakhauda”. İkincisi denizin öte tarafında bulunan Sakalar anlamına gelen ve
Karadeniz’in kuzeyindeki Sakaları kasteden “Saka tiay para daray”. Üçüncüsü
ise Herodot’un Saka Amirgava dediği ve Pers kaynaklarında, “Saka
Hamargava” adı verilen Horasan Sakaları, diğer adıyla göçebe veya yaylak
Sakalardır132.
Turanlıların Perslerle yapmış oldukları mücadeleler İran kaynaklarında
yazılı kaynakların dışında kabartma ve damgalar üzerine de nakşedilmiştir.
Darius’un Nakş-ı Rüstem’inde açık bir şekilde bu üç Saka gurubundan
bahsedilmiştir. Persler bu üç Saka gurubuyla da mücadele etmişlerdir. Turan-
İran savaşları MÖ 555 yıllarına kadar uzanmaktadır. Pers kaynakları, Pers
hükümdarı Kyros’un, başlarında Amorges bulunan Horasan Sakaları ile
mücadele ettiğini ve onların ükelerini kendi ülkesine kattığını söylemektedir.
Kyros doğuya doğru yaptığı seferde Soğdluları ve Harezmlileri itaatleri altına
alarak Saka unsurlarından olan Massagetler üzerine sefer düzenlemiştir133.
128 Çay-Durmuş 2002, 577.
129 Herodotos 1991, 64.
130 Çay-Durmuş 2002, 578.
131 Durmuş 1997, 49.
132 Durmuş 1997, 49.
133 Durmuş 1997, 50.
Page 21
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
381
Massagetlerin başında Tomris adında bir hatun bulunmaktaydı134.
Tomris, Kyros’u savaş fikrinden vazgeçirmeye çalıştıysa da başarılı olamadı.
Massagetlerin sahip oldukları toprakları ele geçirmek isteyen Kyros, Tomris’e
evlilik teklifinde bulunur fakat Tomris, Kyros’un asıl amacının ülkesinin
topraklarını ele geçirmek olduğunun farkındadır. Böylece onun bu siyasi evlilik
teklifini reddeder135. Tomris komutasındaki Massaget ordusuyla Kyros
komutasındaki Pers ordusu şiddetli bir şekilde savaşa tutuşurlar. Bu savaş
sonucunda zafer Tomris’in olur ve Kyros savaş sırasında öldürülür. Bu olaydan
sonra Persler, Sakalar üzerine saldırılarına devam etmişlerdir. Kyros’tan sonra
başa geçen Darius, Sakalardan intikam alma yoluna gitmiştir136. Darius ilk
seferini sivri başlıklı Sakalar üzerine düzenlemiştir. Onların başında Skungh
adında bir hükümdar bulunmaktaydı. Darius kendi kitabesinde, Sakalarla
yaptığı savaştan bahseder ve onları nasıl yendiğini, hükümdarlarını nasıl tutsak
ettiğini anlatır137.
Darius’un ikinci seferi Karadeniz Sakaları üzerine olmuştur. Bu Sakaların
Kafkasya üzerinden İran ülkesine akın etmeleri ve yine Aryen ırklarından olan
Medleri dağıtmalarından dolayı idi. Aslında Darius’un Sakalar üzerine
yürümesinin ilk nedeni, Sakaların Darius’un baş düşmanı olan Yunanlılarla olan
iyi münasebetleriydi. Çünkü Yunanlılar gemi yapımında kullanmakta oldukları
keresteleri Sakaların yaşamış olduğu ülkeden Karadeniz’in kuzeyinden ithal
ediyorlardı ve Sakalar ile Yunanlılar arasında iyi bir ticari ilişki vardı138.
Bundan dolayı Darius’un Sakalar ile arası iyi bulunmamaktaydı. Onların Medya
üzerine seferlerini fırsat bilen Darius, ikinci büyük seferini Karadeniz Sakaları
üzerine yapmıştır139. Fakat Sakalar Perslerle savaşmak yerine onların yolları
üzerindeki kuyuları taşlarla doldurmuşlar ve otlakları yakmışlardır. Böylece
Pers ordusunu yıpratmak suretiyle onları ülkelerine geri dönmek zorunda
bırakmışlardır140. Turan ve İran savaşlarının en yoğun olarak gerçekleştiği
dönemler elbetteki Kyros ve Darius dönemleridir. Ancak Turan ve İran
savaşlarının bu dönemde başladığını söylemek doğru olmaz, ünkü hem İran
hem de Türk destanlarında Kyros’tan önce İran topraklarını istila eden Saka-
Türk hakanı Alper Tunga’dan da bahsedilmektedir. Kyros’un, babasının
intikamını Sakalardan almak için onların üzerine sefer düzenlediğinden de diğer
bölümlerde bahsetmiştik.
134 Togan 1981, 38.
135 Durmuş 1997, 50.
136 Togan 1981, 38.
137 Durmuş 1997, 51.
138 Memiş 1987, 28.
139 Mansel 1971, 255.
140 Herodotos 1991, 228.
Page 22
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
382
A. Aryen-İran İlişkisi
İran sözcüğü ilk kez Nakş-ı Rüstem’deki I. Ardeşir’in kabartmasına eşlik
eden yazıtta tespit edilmiş Orta Farsça “Eran”, Pehlevice (yrn) sözcüklerinden
gelmektedir141. Burada Orta Farsça yazıta eşlik eden Partça dilindeki yazıtta kral
için, “ardaşir şahan şah aryan” ifadesi kullanılırken, kralın Orta Farsça yazıttaki
adı “ardaşir şahan şah eran” olup, “İran’ın şahlar şahı Ardeşir” anlamına
gelmektedir.
MÖ İki bin yılında Babil'in yanı sıra Elam ulusu bir uygarlık meydana
getirirken, Hint-Avrupa istilacıları yerleştikleri uçsuz bucaksız İran platosuna
kendi adlarını verdiler. "İran" sözcüğü, “Aryenlerin kökeni” anlamına gelen
"Ayryana Vaejo”dan türemiştir142. Bu yarı-göçebe halk, Medlerin ve Perslerin
atalarıydı. Medler ilk İran devletini MÖ yedinci yüzyılda kurdular; bu daha
sonra Büyük Sirus tarafından yıkıldı. Büyük Sirus, MÖ altıncı yüzyılda antik
dünyanın en büyük imparatorluklarından birisi olan Pers İmparatorluğu’nu
kurdu. İran, son İran Şahı’nın babası Şah Rıza'nın ülkesine İran adının
verilmesini istediği 1935 yılına dek Yunanca’daki ismi Persia olarak
anılıyordu143. Bununla beraber İran kavramının ülke ismi olarak ortaya
çıkmasının İlhanlı dönemlerine rastladığı söylenmektedir144. Bu kavramın bir
ülke ismi olarak kullanılması Moğollara dayanmaktadır. Sözcük olarak ise bu
isim ideolojik anlamda kaynağını Sasaniler döneminden almaktadır. İslami
dönem İran’ında unutulmaya başlayan bu sözcük, İlhanlılar döneminde idari bir
isim olarak ortaya çıkmıştır145.
Hatta Alan adının bile “Aryan” sözcüğünden geldiğine inanılmaktadır146.
Aryen sözcüğü İndo-İran konfederasyonuna mensup As, Sarmat, Kimmer, Alan,
Med, Hint, Vedik, Harezm unsurlarına verilen ortak bir ad olduğu şeklinde
genel bir yargı vardır. Bunların dışında yine Asyalı olan Massagetler ise Saka-
İskit kabile federasyonunun bir parçası oldukları, Aryen ırkına mensup
olmadıkları ve Turan halklarından oldukları ifade etmektedirler147.
Aryan kavimlerinin Orta Asya’da ortaya çıkmaları MÖ 2000’li yıllarda
olmuştur148. Anadolu ve Kafkaslar üzerinden gelen Aryanîler Hazar Denizi’nin
güneyine yerleştiler. İndo Aryen kavimleri Anadolu üzerinden geçerken burada
141 Mackenzie 1998, 8.
142 Mariane Satrapi: “Persepolis” www.kitapturk.com, Eylül 2002- Paris
143 Mariane Satrapi: “Persepolis” www.kitapturk.com, Eylül 2002- Paris.
144 Ortaylı 1996, 11.
145 Ortaylı 1996, 11.
146 Alemany 2002, 530.
147 Aytbayev 2000a, 632.
148 Togan 1981, 31.
Page 23
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
383
oldukça yoğun miktarda kendilerine ait izler bırakmışlardır. Aryen unsurlarının
geldiği MÖ 2000’li yıllara kadar tüm Asya Altaylı ve Turanî kavimlerin
merkezi durumundaydı. Bu Aryanîler’den olan Vedik adı verilen unsurlar ise
Hindistan’a yerleşmişlerdir149. Böylece Aryan-Vedik unsuru bugünkü
Hintlilerin atalarını teşkil etmektedirler.
Aryanîlerin diğer bir kısmını teşkil eden Harezm, Soğd ve Alan unsurları
ise Türkistan adı verilen Turan topraklarının batı kısımlarına yerleşmişlerdir150.
Turan topraklarına yerleşen Aryani unsurlar buradaki Turanî kavimler ile
kaynaşarak Turan-İran karışımı melez ırkları oluşturmuşlardır. As, Alan,
Soğdlar bunların en bariz örneklerini oluşturmaktadırlar. Anılan Aryan
kavimleri bu bölgedeki Turanî unsurlar olan Massagetler ve Sakalar ile
kaynaşmışlardır. Harezm ve Alanlar Masagetler ile Soğdlular ise Sakalar ile
kaynaşmak suretiyle melezleşmişlerdir151.
Aryan istilasından önce Asya’da orta Tiyanşan merkezli büyük Saka
imparatorluğu bulunmaktaydı. Bu imparatorluk diğer Turanî kavimleri de
içerisinde barındıran bir konfederasyon şeklindeydi. Bu Turan
konfederasyonunun sınırları Çin sınırından Tuna Nehri’ne kadar uzanmaktaydı.
Eski İran kaynakları dahi Sakaların bir kısmının Fergana, Orta Tiyanşan ve
Kaşgar taraflarında, diğer bir kısmının Aral Gölü ve Hazar Denizi etrafında,
diğer bir kısmının da şimdiki Rusya’nın güneyinde yaşamış olduklarını ifade
etmişlerdir152.
G. Singh MÖ 3000 ve 1750 yılları arasında Ön Asya halklarının
Türkistan’ın güneyi ve Hindistan’ın kuzeyine doğru kayarak burada farklı bir
kültürün gelişmesine sebep olduklarını, bu kültüre tarihte Ari kültürü adı
verildiğini ifade etmiştir153. Fakat batılı bilim adamları bu kültürü Hint-İran dili
konuşan ırklar birliği temeline oturtmuşlardır. Bununla beraber kuzeyden gelen
Turanî kavimlerden bazıları bu dil gurubunu konuşan kavimlerle birleşerek
farklı bir kültürün de ortaya çıkmasına neden olmuşlardır. Bu kültürün
oluşumuna neden olan ırklar ise Hint-Avrupa ırklarıdır, doğuya doğru Asya’ya
kayan bu Hint-Avrupa ırkları Ari yani Aryen ırkının ortaya çıkmasına sebep
olmuşlardır154.
149 Cöhce 2002, 816.
150 Togan 1981, 32.
151 Togan 1981, 33.
152 Togan 1981, 35.
153 Aytbayev 2002b, 668.
154 Aytbayev 2002b, 668.
Page 24
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
384
B. Aryen Veya İran Coğrafyası
Ortadoğu coğrafyasına dâhil edilen İran toprakları orta doğunun Asya’ya
açılan kapısı olarak kabul edilmektedir. Kuzeyinde uzanan Hazar Denizi ile
güneyinde Hint Okyanusu arasında bir kapı görünümünde olan İran toprakları
Küçük Asya, Kafkaslar ve Maveraünnehir’in ortak buluşma noktası şeklinde
kilit bir konuma sahiptir. İlk çağlarda Türklerin göç yollarının genelde Hazar
Denizi’nin kuzeyinden geçmesinin en büyük nedeninin bu coğrafyaya çakılıp
kalmış bulunan Fars unsurundan kaynaklanmış olduğu söylenmektedir155. Eski
çağlardan beri İran toprakları üzerinde kurulan Fars imparatorlukları doğu batı
ticaret yolları üzerinde tam bir gümrük kapısı şeklinde işlev gören ülkelerinin
bu konumunu çok iyi değerlendirip ipek yolu ticaretinin aslan payını kendileri
aldıkları gibi bu konumlarını siyasi alanda bir koz olarak kullanmasını çok iyi
bilmişlerdir. Bu coğrafyanın doğudan ve kuzeyden aşılması güç sarp dağlarla
çevrili olması, doğuda ise uzanan bozkırlar ve çöllerin çok gerisinde yer alması
nedeniyle güvenli bir yere sahip olup işgallerden uzak kalabilmiştir156.
Adını bir zamanlar Hindistan’dan bu bölgeye akan ve burayı istila eden
Aryanilerden157 alan İran coğrafyasının kendine has zengin bir bitki örtüsü
vardır. Bu orijinalliği Avrupa-Sibirya, Hint ve Arap-Akdeniz flora bölgeleri
arasındaki kavşakta yer almasından kaynaklanmaktadır158. İran coğrafyası
Karadeniz, Kafkaslar, Hazar ve Maveraünnehir çizgisi üzerindeki milletlerin
Basra aracılığı ile Hint Okyanusu’na açıldıkları stratejik bir ülke
konumundadır159. İran coğrafyasının en önemli özelliği bu stratejik özelliğinden
kaynaklanmaktadır. Tarih boyunca bir iki istisna hariç istilalardan uzak kalması
ve işgal edilememesinin altında sahip olduğu coğrafyanın ve stratejik
özelliğinin payı büyüktür. İran coğrafyası kuzey-güney ve doğu-batı ticaret
yollarının tam ortasında bulunması Asya’nın Doğu Avrupa ve Rusya’ya açılan
iç denizi Hazar ile Asya’nın Afrika ve uzak doğuya giden Hint Okyanusu’na
açılan Basra körfezine açılan önemli bir coğrafyanın ortasında yer alması;
Ortadoğu ve Orta Asya ülkeleri arasında köprü vazifesi görmesi, Asya ve
Avrupa’yı birbirine bağlayan Küçük Asya’nın komşusu olması bakımından çok
yönlü stratejik özelliklere sahip doğunun en önemli bölgelerinden biri olarak
sayılabilmektedir160.
155 Karatay 2003, 18.
156 Karatay 2003, 19.
157 Temel Britanica 1993, IX, 87.
158 Hourcade 2000, 393.
159 Hourcade 2000, 394.
160 Karatay 2003, 19.
Page 25
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
385
Türklerle ilk münasebet kuran İran medeniyeti Pers İmparatorluğu’dur.
Pers İmparatorluğu’nun sınırlarına ve egemenlik alanlarına baktığımız zaman
batıda Mezopotomya’dan doğuda Pamir’e doğru uzanan alanda Afganistan,
İndus ve Amu Derya arasında uzanan bir geçit devleti şeklinde olduğu
görülmektedir161. Bugünkü İran coğrafyası etrafı sıradağlarla çevrili çukurlardan
ve kısmi havzalardan oluşmuş, kuzeyde Hazar Denizi’yle bitişik Elburz dağları
ve Hindukuş silsilesi ile Pamir’e devam eden kuzey İran dağları İran
coğrafyasının ana çerçevesini oluşturur. Zağros dağları, İran’ı Mezopotamya ve
İran körfezine karşı korumaktadır. Doğuda ise Belucistan’dan kuzeye doğru
uzanan ve Hindikuş’la birleşen sıradağlar İran coğrafyasının ana sınırlarını
oluşturur162.
Pers imparatorlarından Dara’nın kitabelerine bakılırsa, Soğdiya ülkesinin
ötesinde Sakalardan Nübya’ya, Hindistan’dan Lidya’ya kadar uzanmaktaydı163.
Bu kitabe bize İranlıların o dönemdeki doğu komşularının Sakalar olduğunu
göstermesi açısından önemlidir. Bu dönemlerde Medler Urumiye civarına
yerleşmekle beraber Persler ise güneyde Fars bölgesine yerleşmek suretiyle İran
coğrafyasına yerleşmişler ve Asurlularla ittifak kurmak suretiyle Persleri
mağlup eden Medler daha sonra Sakalarla uğraşmaya başlamışlardır. MÖ 580
yılında Mezopotamya medeniyetlerinin etkisi altına giren Medler tarih
sahnesinden silinip gittiler164. Daha sonraları İran coğrafyasında Perslerin
devamı olarak ortaya çıkan Ahamanişler Büyük Kuroş döneminde Med başkenti
Ekbatana’yı MÖ 550 yılında ele geçirerek güçlü bir imparatorluk haline
geldiler. MÖ 547 yılında Küçük Asya üzerine sefer düzenleyen Kuroş, Sard’ı
ele geçirerek Lidyalıları ortadan kaldırdı. Daha sonra 539 yılında Babil’i ele
geçirmek suretiyle Suriye ve Filistin topraklarını ülkesine kattı. Kuroş’tan sonra
Ahamenidlerin güçlü hükümdarı Dara doğuya yönelerek Sakalarla uğraştı ve
ülkesinin sınırlarını İndus ırmağına kadar genişletti165.
Dara, Yunanistan üzerine yapmış olduğu seferden sonra yapılan
Marathon savaşında büyük bir hezimete uğradı. Dara’dan sonra Makedonlar
Ortadoğu’da yeni bir güç olarak tarih sahnesine çıktılar. Büyük İskender MÖ
334 yılında Anadolu, Suriye ve Mısır’ı ele geçirdikten sonra, İran topraklarına
yöneldi. 331 yılında III. Dara ve İskender arasında yapılan Ninova savaşında
Ahamenidler büyük bir yenilgi aldı ve III. Dara Media yakınlarında öldürüldü.
Böylece İndus ırmağına kadar bütün İran toprakları Makedonyalı İskender’in
161 Wiesehöfer 2003, 23.
162 Wiesehöfer 2003, 22.
163 Wiesehöfer 2003, 25.
164 Naskali 2000, 394.
165 Naskali 2000, 394.
Page 26
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
386
eline geçti166. İskender’in İran toprakları üzerinde kurmuş olduğu büyük
imparatorluk kendisinin ölümünden sonra kumandanları arasında paylaşılarak
mahalli krallıklar ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi de Pars bölgesinde
Selevkosları yenerek ortaya çıkan ve daha sonraları Sasanilerin ortadan
kaldıracağı Part imparatorluğudur167. Böylece Partlar Ortadoğu’nun en güçlü
imparatorluğu olarak ortaya çıktılar. Bu arada Çin’deki Han hanedanlığının
ipeği inkişaf ettirmeleri üzerine doğu-batı ticaret yollarının canlanması üzerine
kıymete binen İran topraklarını Partların elinden almak için Romalılar harekete
geçtiler. Bundan böyle Romalılar ve Partlar arasında sürekli sınır savaşları
olacaktı ve bunu Part taht kavgaları takip etti, bunun sonucu olarak Fars eyaleti
hükümdarı Ardeşir Arşaki hanedanının son kralı Ardavan’ı MS 224 yılında
yenerek Part İmparatorluğu’na son verdi168.
Sasani İmparatorluğu’nun kurulmuş olduğu coğrafyaya baktığımız zaman
ise bu devletin merkezinin İstahr adı verilen ve eski Pers İmparatorluğu’nun
başkenti Perspolis yakınlarında bir şehir olduğunu görmekteyiz169. Sasani
devletinin kurulduğu yer Partların hüküm sürmüş olduğu Horasan bölgesidir170.
Sasani devletinin kurulmasından sonra doğuda Kuşanların küçük yabguluklar
halinde yönetilmesi ve henüz güçlü bir merkezi otoriteye sahip bir devletin
bulunmayışından dolayı, batı Bizans ve Arap tehlikesine karşı ülkenin merkezi
II. Şapur döneminde Irak topraklarında Tisfun (Medayin) şehrinin kurulmasıyla
Mezopotamya’ya taşınmıştır171. Sasani imparatorluğu en geniş sınırlarında
doğuda IV. Behram ve Anuşirvan, batı da ise II. Hüsrev Perviz döneminde
ulaşmıştır. Ülkenin sınırları kuzeyde Ermenistan, Gürcistan, İberya ve
Azerbaycan topraklarını içine almaktaydı. Batıda ise Doğu Anadolu, Mısır,
Suriye, Irak ve daha güneyde Yemen topraklarını kapsıyordu. Doğuda ise
ülkenin sınırları Harezm, Toharistan, Çağanyan, Mekran, Talegan ve Kuzey
Hindistan’a kadar uzanıyordu.172.
Aryen coğrafyası hakkında bilgi veren eski tarihçilerden bir tanesi de
Herodot’tur. Herodot İranlıların ülkesinin batı tarafında Güney denizi adı
verilen Hint denizi ile kuzey denizi adını verdiği Karadeniz arasında uzanan
saha içerisinde en yukarıda Kolhisler, onun altında Phasisler, onların altında
Medler ve onların altında da Perslerin bulunduğunu belirtmektedir173. Doğuda
166 Naskali 2000, 394.
167 Naskali 2000, 195.
168 Naskali 2000, 395.
169 Grantovski 1359, 156.
170 Meşkür 1366, 80.
171 İbn-i Belhî 1339, 70.
172 İran UNESCO 1963, 359-361.
173 Herodotos 1991, 202.
Page 27
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
387
ise onların sınırlarının Hazar Denizi, Ceyhun Nehri ve Hint ülkesine kadar
uzanan bölge olduğunu belirtir. L. Ligeti ise daha iddialı bir şekilde Altayların
batısında sürekli bir İran varlığının bulunduğunu ve buradaki İran varlığının İç
Asya’daki Türk varlığından daha eski olduğunu ifade etmiştir174.
C. Avesta’da Türk ve Turan Tanımlaması
En eski tarihi kaynaklardan biri de Zerdüştler’in dini kitabı Avesta’dır.
Bu kitap Arîlerin Herodot tarihi'nden sonra öğündükleri en eski kaynak kitapları
olması açısından önemlidir. Türk sözcüğünün ilk defa ifade edildiği İran
kaynağı Avesta’dır175. Türk sözcüğü Avesta’da o dönem Pers dilinin kendine
has üslubu ile “t, r” temelli harflerden oluşan bazı telaffuzlarla ifade edildiği
gibi Türk sözcüğü “ik” çoğul eki ile biten başka kavim isimleri ile beraber de
kullanılmıştır176. Avesta’da Tura şeklinde geçen ve Arajahvant ile Frarazi
adlarında iki ulu kişinin babası olarak verilen şahsın Türk sözcüğünü
çağrıştırması açısından önemlidir. Yine bu sözcük Avesta’da göçebe olması
ihtimali yüksek bir kabilenin adı olabileceği ihtimali üzerinde de
durulmuştur177.
Avesta’da, “ebu’l beşer” yani insanlığın atası Âdem peygamber,
Giyomres veya Kayumers olarak geçer. İkinci önemli isim Cemşid, üçüncüsü de
onun oğlu Feridun'dur. Feridun ülkesini oğulları Salm, Irak ve Turak ismindeki
üç oğlu arasında paylaşır178. Salm'a bugünkü Anadolu, Yunanistan ve
Makedonya dâhil Rumların yaşamış olduğu topraklar. Irak'a bugünkü İran, Irak
ve etrafı, Turak'a da Orta Asya ve Çin civarını verir. Turak ve Irak arasında
Ceyhun Nehri sınır kabul edilir. O tarihten sonra bu sınırın doğusuna Turan,
batısına İran denir179. Salm ile birlik olan Turak, Irak’ı öldürerek topraklarını
paylaşırlar. Böylece Turak ile Irak’ın çocukları arasında savaşlar başlar ve
nesiller boyu devam eder. Sonunda Turak'ın torunu Afrasyap, Irak'ın torunu
Manuçehr’i yener. Manuçehr’i ortadan kaldıran Afrasyap bütün İran’a ve Orta
Doğu ve Anadolu’ya sahip olur.
Turan ülkesi diye bahsedilen yerlerde yaşayan Türk boyları, Avesta’da
Tura ve Sanskritçe tercümelerinde ise Turuşka anlamlarında geçmektedir180.
Bununla beraber Avesta’da T+r harflerinden oluşmuş farklı boy ve kavim adları
174 Ligeti 1998, 29.
175 Minorsky 1988, 107.
176 Togan 1981, 37.
177 Minorsky 1988, 107.
178 Kafesoğlu 2002, 309.
179 Kafesoğlu 2002, 309 vd.
180 Minorsky 1988, 108.
Page 28
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
388
da geçmektedir181. Elbette ki t+r temelli “Türk” sözcüğünün telaffuzu farklı
milletlerin dillerinde farklı şekillerde kendisini göstermiştir. Çinlilerde “Tik”,
İranlılarda “Tur, Tura,”, Hintlilerde “Turuşka”, Heredot’ta “Targit veya
Yurcae” şeklinde ifade edilmiştir182. Heredot tarihinde İran’ı Mısır’a kadar istila
ettikleri kaydedilen İskitlerin Başbuğu (MÖ 625) Afrasyab’dır. Yine Zent
Avesta’da Medya padişahını yenen Frasyak veya Franrasyar adıyla Saka ve
Hion Hakanı olarak kaydedilen Başbuğun Afrasyab olduğu açıkça
anlaşılmaktadır. Darmestader’in, Zent Avesta’daki kaydına göre, Turan
Padişahı Afrasyab, Keykavus’un (Kyrus) tutsak olduğu bir devrede, İran’ı istila
eden Arap zalimi (Samih) Zainigao’yu ortadan kaldırarak, İranlıların kurtarıcısı
olmuştur183. Turan Başbuğu Afrasyab’ın sarayında kısrak sütünden yapılmış
kımızla doldurulmuş havuzlar bulunuyordu. Bu saray o kadar mükemmel
aydınlatılmıştı ki, orada geceler gündüz gibi aydınlıktı. İçinde sudan, şaraptan,
sütten, kımızdan dört ırmak akardı184.
Turak, “Türük” Turuk” “Torok” şeklinde de ifade edilen Türk
kelimesinin bir başka şeklidir. Bugün Ruslar’ın Türkler'e hâlâ daha Turak
dedikleri rivayet edilir185. Afrasyap ise Saka Turan imparatoru Alper
Tunga'dır186. İranlılar Âdem, Cemşid ve Feridun'un üçüne birden sahip çıkarlar.
Hâlbuki bunlar insanların kabileler ve klanlar halinde yaşadıkları döneme ait
insanlar olup, henüz Aryen, Turan ve Rum ırklarının oluşmamış olduğu
dönemlere ait şahsiyetlerdir. Bundan dolayı bunların ırkları şu veya budur
demek biraz mantıksızdır. Sonuçta bütün ırkların kendisine dayanmış olduğu
şahsiyetler ise bunlar, pek ala bir Türk veya Rum veya Arap bu şahsiyetlerin
kendi atası olduğunu ve diğerlerinin de bunlardan neşet ettiğini savunabilir ki
bu da komik bir durumu oluşturur. Nasıl ki insanlığın atası sayılan Adem
peygamber Arap olamaz ise Cemşid veya Feridun’da Pers olamaz. Çünkü Pers
ırkının ilk ortaya çıkarak ulus devlet187 olmasının tarihi MÖ 550’dir. Hâlbuki bu
insanlar bu tarihten çok önceleri yaşamışlardır. “Camiü’t Tevarih” adlı eserinde
Reşideddin, “Tarih-i Oğuzan ve Türkan” başlığı altında bahsettiği Oğuzhan
destanına göre, Oğuz Han’ın MÖ 4000’li yıllarda yaşamış olduğuna işaret
etmektedir188. Ebu’l-Gazi ise “Şecerey-i Terakime” adlı eserinde Oğuz Han’ın,
181 Türkan 2002, 410.
182 Turan 1969, 20; Türkan 2002, 410 vd.
183 Minorsky 1998, 109.
184 Togan 1981, 160;Kırzıoğlu 1953, 79.
185 Baykara 2002, 281.
186 Aksoy 2002, 665.
187 Duralı 2002, 335. (Yazar bu makalesinde bizim ulus şeklinde bahsettiğimiz milli devlet
unsurunu boy ve aşiretlikten devlete geçme ülküsü olarak almıştır).
188 Kaplan 2002, 514 vd.
Page 29
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
389
Hz. Peygamber’den beş bin yıl önce yaşamış olduğuna işaret etmektedir189. Bu
tarih de İranlıların ilk insan ve ilk hükümdar dedikleri Kiyomers’e tekabül
etmektedir ki bu şahıs Cemşid ve Feridun’dan çok önceleri yaşamış olup,
onların ataları olarak kabul edilmektedir190.
Bilindiği gibi, Nuh tufanı MÖ 4000 yıllarında cereyan etmiş, bu yüzden
de Sümer kil tabletlerinde yer almıştır. “Tarih-i Oğuzan ve Türkan”a göre, Oğuz
Kağan; Nuh peygamberin oğlu Yafes’in torunudur191. Nuh peygamber tufandan
sonra Türkistan’ı oğlu Yafes’e vermiştir. Yafes’in oğlunun adı Türk’tür ve onun
oğlu da Oğuz Han’dır. Bütün toplumlaın tarihi ananelerinde görülmekte olan
“bir babanın dünyayı üç oğluna bölüştürdüğü” nazariyesinin hepsi aynı
tarihlerde birleşmektedir. Fakat İranlıların nazariyesine göre, dünyayı üç oğluna
bölüştüren baba İranlı, Yunanlılara göre dünyayı üç oğluna bölüştüren baba
Yunanlı Zeus192. Araplara göre ise Nuh peygamberin, Arap ve Sami ırklarının
atası olması hasebiyle, Arap ve diğer milletlere göre ise kendi atalarıdır.
Hâlbuki doğal olarak insanlığın sadece bir atası olduğuna göre ve daha sonra
ortaya çıkan bütün ırklar bu tek atadan kaynağını aldığına göre bu şahsiyetlerin
İranlı, Arap, Rum veya Türk olmasının bir manası yoktur. Çünkü ulus olma
özelliğini insanlar çok sonraları kazanmışlardır ve ilk devir insanları köyler ve
klanlar halinde yaşamaktaydılar.
D. Şehnâmede Türk ve Turan Tanımlaması
İran milli şairi Firdevsî, İran'a Gaznelilerin, yani Türklerin hâkim olduğu
bir dönemde 934–1020 yılları arasında yaşadı. Büyük Türk Hakanı Gazneli
Mahmud ile tanışmış, onun desteği ile eseri Şehname’yi yazmıştır. Bu eserinde,
eski Pers ve Sasani hükümdarlarının dillerde dolaşan ve başkaları tarafından
kaleme alınmış destanlarını toplayarak bir araya getirmiştir. Eserinde şiirimsi
bir anlatım tarzı mevcuttur ve destansı bir üslup kullanmayı tercih etmiştir.
Böylece ortaya 60.000 beyitlik muazzam bir eser çıkmıştır. Turan hükümdarı
Alper Tunga ile ilgili en geniş bilgi Firdevsî'nin Şehnamesi'nde verildiği için,
Alper Tunga destanını da ancak onun mısralarından çıkarıyoruz. Tabiî bu, asıl
destan değildir. Alper Tunga'nın, milliyetçi bir İran şairinin bakışıyla
anlatılmasıdır. Eserinde, kendi yaşadığı dönemde Türklerin hâkimiyetinde olan
İran'ın parlak geçmişine özlem duyar ve bunu coşku ile dile getirir. İran'ın
Turanlılarla yaptığı savaşları, en güçlü Türk hükümdarı olarak anlattığı Alper
Tunga'ya karşı kazanılan zafere geniş yer vermektedir.
189 Bayat 2002, 522.
190 İbn-i Belhî 1339, 9.
191 Kaplan 2002, 514; Baykara 2002, 295.
192 Herodotos 1991, 208.
Page 30
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
390
Şehname’ye göre Alper Tunga’nın atası olan Tur, İran hükümdarı olarak
kabul edilen Feridun’un ortanca oğludur. Büyük kardeşi Selm ve küçük kardeşi
İrec’dir. Feridun bütün dünyayı bu üç oğluna taksim etmişti. Rum ve batı
diyarlarını Selm’e, Turan ve Çin ülkelerini Tur’a, İran ve Irak topraklarını da
İrec’e vermişti193. Dünyanın merkezi sayılan Mezopotamya’yı babalarının
İrec’e vermesini hazmedemeyen Selm ve Tur bir hile ile İrec’i öldürürler. Daha
sonra Feridun, İrec’in kızından olma Menuçihr’i büyütür ve İrec’in ülkesine
hükümdar yapar. Menuçihr atasının intikamını almak için Selm ve Tur ile
savaşarak Tur’u öldürür194. Turan ile İran birbirine komşu ve düşman iki devlet
haline gelirler. İran ülkesinin tahtında Menuçihr, Turan ülkesinin tahtında ise
Alper Tunga'nın babası Puşang Kağan vardır195. İran hükümdarı Menuçihr
ölünce, Kağan Puşang oğlu Alper Tunga ile durum değerlendirmesi yapar.
Alper Tunga bir an önce savaşmak ve İranlılar’dan atası Tur’un intikamını
almak istemektedir. Puşang'in öbür oğlu Ağriraz (Alp Arız) ise İranlılarla
savaşmak yanlısı değildi. Fakat karar verildi ve Alper Tunga savaş hazırlığına
başladı196.
Alper Tunga ordusu ile İran üzerine yürüdü, iki ordu Dehistan bölgesinde
karşılaştı. Türk ordusundan Barman adlı komutanın karşısına Iran
kumandanının kardeşi Kubad çıktı, iki savaşçının vuruşması Barman’ın zaferi
ile sonuçlandı. Bundan sonra iki ordu birbirine girdi ve o güne kadar
görülmemiş derecede şiddetli bir savaş oldu. Bu savaşı Alper Tunga kazandı.
İran padişahı geri çekilip Dehistan kalesine sığındı.197 Fakat Alper Tunga kaleyi
kuşattı ve sonunda İran padişahını tutsak etti. Bunun üzerine, İran'a bağlı Kabil
ülkesinin, kahramanlığı ile ünlü padişahı Zâl, İranlıların yardımına geldi, ani bir
hücumla Türk ordusunu dağıttı. Buna pek kızan Alper Tunga tutsak İran
padişahını öldürttü. Öbür tutsakları da öldürmesine kardeşi Alp Arız engel oldu.
Tutsakları “Sarı” şehrine gönderdiler. Daha sonra bu tutsakların kaçmasına
engel olamadığı veya göz yumduğu için hiddetlenen Alper Tunga kardeşi Alp
Arız'ı da öldürttü.
Alper Tunga galip gelerek Rey şehrine gitti ve burada İran tacını giydi.
İranlılar ise öldürülen padişahlarının yerine Zû'yu getirmişti. İki ordu tekrar
savaştılar. Savaş sırasında büyük bir kıtlık oldu. Bunun üzerine "savaş ve kıtlık
insanlığı bitirmesin" diye, barış yaptılar, İran'ın kuzey eyaletleri Turan'ın oldu.
İran padişahı Zû ölünce, barış yine bozuldu ve Alper Tunga tekrar saldırıya
193 Firdevsi 1945, 118.
194 Firdevsi 1945, 121.
195 Aksoy 2002, 555.
196 Aksoy 2002, 555.
197 Aksoy 2002, 555.
Page 31
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
391
geçti. İranlılar Zâl'den yardım istediler198. Zâl artık kocadığı için kahramanlıkta
kendisini aşan oğlu Rüstem'i gönderdi. Zâloğlu Rüstem ordusunun başında
ilerleyerek Türkleri bozguna uğrattı ve İran tahtına Keykubad'ı çıkardı. Rüstem,
bir hücumda yüzlerce Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler çekildiler ve
barış imzalamak zorunda kaldılar199.
Daha sonra İran tahtına Keykâvus geçti. O sırada İran'ın egemenliğinde
olan Araplar isyan ettiler. Bu kargaşalıktan yararlanan Alper Tunga, İran
içlerine daldı ve pek çok tutsak aldı. Fakat Kabil padişahı tekrar İran'ın
yardımına geldi ve Türkler yenildi200. Bu savaştan sonra Zâloğlu Rüstem
birliğini alıp Türklere ait avlakta dolaşmaya başladı. Bunun üzerine Alper
Tunga ordusunu tekrar harekete geçirdi. Fakat, kötü bir rüya görmüştü. Bunu
yorumlattı ve beylerin de fikirlerini alarak İran'la barış imzaladı. Bu anlaşma ile
Buhara, Semerkand ve Çac şehirlerini İranlılara bırakıldı201.
Bu barışı istemeyen Keykâvus, Rüstem'e ve oğlu Siyavuş'a kötü
muamelede bulunarak onları küstürdü. Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siyavuş
ise Türklerin o zamanki başkenti Gang şehrine giderek Alper Tunga'ya
sığındı202. Siyavuş kendini Türklere çok sevdirdi. Başlangıçta bir Türk gibi
hareket ediyordu. Burada Türk kahramanlarından biri olan Piran'ın kızı ile
evlendi. Bu evlilikten bir oğlu oldu ve ona Keyhüsrev adını verdiler. Siyavuş,
bir süre sonra Alper Tunga'nın güzel kızı Ferengis ile de evlendi203. Alper
Tunga'nın bunun dışında da oğulları ve kızları vardı. Kızlarından birine, kaz
(kuğu) kadar güzel olduğu için Gez adını vermişlerdi. Babası ona, "İle Suyu"na
akan büyük bir çayın kenarında bir kale-saray yaptırmıştı. Gez, burada yaşadı.
Onun için Türkler bu suya, "Gez Suyu" dediler. Daha sonra Gez’in oturduğu,
oynaya oynaya büyüdüğü yer büyük bir şehir oldu. Bu şehir günümüzde İran
toprakları içersindeki Kazvin şehri olduğu söylenmektedir204.
Ama bir süre sonra Siyavuş Türk töresine uymamaya ve bazı siyasî
teşebbüslere başlayınca, Alper Tunga onu öldürttü. Siyavuş'un ölümünden sonra
Rüstem bir ordu toplayarak tekrar saldırıya geçti ve bu defa Türkler ağır bir
yenilgiye uğradılar. Vuruşmalarda Alper Tunga'nın oğullarından Sarka da
ölmüş, Turan'ın birçok şehri yakılmıştı. Alper Tunga, Turan için kan ağladı ve
198 Firdevsi 1945, 49.
199 Firdevsi 1945, 39.
200 Firdevsi 1945, 195.
201 Firdevsi 1945, 230.
202 Firdevsi 1945, 410-470.
203 Aksoy 2002, 554.
204 Togan 1981, 160.
Page 32
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
392
öç almak için ant içti. İran içlerine girerek ekinleri yaktı ve pek çok tutsak aldı.
İranlılar yedi yıl süren kıtlıktan kırıldılar.
Artık, Alper Tunga ile Rüstem arasında savaş durup durup başlıyor,
bazen Türkler, bazen İranlılar galip geliyordu. Bu savaşlardan birinde,
ordusuyla Alper Tunga'nın emrine giren Çin hakanını da esir almışlardı. Alper
Tunga son savaşta yenilerek çekildi. Bu sırada İran tahtında, Turan'dan
kaçırarak getirdikleri Keyhüsrev vardı205. Türklerin yenilmesiyle dünya
Keyhüsrev'e kalmış bulunuyordu. Fakat Türkler öç için fırsat buldukça akın
ediyorlardı. Bunun üzerine Keyhüsrev İran'ın ünlü kahramanlarından Bijen'i
Turan'a gönderdi. Bijen, Turan sınırından içeri girince, ormanda, neşe içinde
eğlenen kızlar gördü. Bu kızlar Alper Tunga'nın güzel kızı Menije'yi
eğlendiriyorlardı. Bijen, Menije'yi görür görmez âşık oldu. Menije de onu sevdi
ve Turan'a, kendi sarayına götürdü. Bunu öğrenen Alper Tunga çok kızdı.
Bijen'i bir zindana hapsetti, kızını da kovdu. İran padişahı geri gelmeyen
kumandanını bulup getirme görevini Rüstem'e verdi. Rüstem, tüccar kılığında
Alper Tunga'nın sarayına kadar giderek hem Bijen'i kurtardı hem de Menije'yi
kaçırıp İran'a gönderdi.
Alper Tunga komutanlarını toplayarak büyük bir ordu ile yola çıkarak
Ceyhun’u geçer. Alper Tunga’nın ordusuna Çin ve Hoten’den gelen askerler de
katılır. Ordunun başına Şide adlı komutanını atar ve Piran’ı da öncü kuvvetlerin
başına getirir. Ordu Harezm’e ulaşarak İran üzerine yürür. Turanlıların büyük
bir ordu ile üzerlerine geldiğini duyan Keyhüsrev Rum, Hint ve Araplardan
aldığı destekle büyük bir ordu kurar. Ordunun başına Rüstem ile Guderz’i
getirir. Guderz’in başında bulunduğu İran ordusu Piran’ı ordusuyla birlikte
Harezm’de mağlup eder206. Bunu haber alan Alper Tunga oğlu Şide’yi
içerisinde Çigil, Taraz, Oğuz, Karluk ve Türkmenlerden oluşan bir orduyla
Keyhüsrev’in üzerine yollar. İki ordu üç gün boyunca savaşırlar ve Şide savaş
sırasında Keyhüsrev tarafından öldürülür.
Alper Tunga oğlu Karahan ile birlikte geri çekilirek Soğd’a gelir. Bunu
haber alan Keyhüsrev onları takip eder ve iki ordu Gülzar adı verilen yerde
karşılaşırlar. Oğlu Karahan ile savaşarak onu zor durumda bırakan Rüstem’in
üzerine yürüyen Alper Tunga Keyhüsrev’in Rüstem’i durumdan haberdar
etmesiyle Alper Tunga geri çekilerek Gang şehrine sığınır. Keyhüsrev ordusunu
Rüstem ile birleştirerek Gang’da Alper Tunga’yı kuşatır. Alper Tunga
yanındaki iki yüz seçkin beyi ile kuşatmayı yarar ve ülkesine geri döner207.
Çin’den ve civardan Alper Tunga’ya katılan Türkler onunla birlikte Keyhüsrev
205 Firdevsi 1945, 34-50.
206 Aksoy 2002, 560.
207 Aksoy 2002, 560.
Page 33
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
393
ile savaşa koyulurlar. Keyhürev ile teke tek dövüşmek isteyen Alper Tunga’nın
bu teklifini Keyhüsrev kabul etmez. Yapılan savaşta Alper Tunga yenilir ve
Alper Tunga bir gemi ile Hazar Denizi’ne açılarak buradan Azerbaycan’a geçer.
Yaralı olan ve etrafında hiçbir yardımcısı bulunmayan Alper Tunga,
Keyhüsrev’in adamlarından Homa tarafından yakalanır ve Keyhüsrev’e teslim
edilir208.
Şehname’ye göre bu hükümdar yeraltında sihirli bir saray yaptırmıştı.
Afrasyab yenildikten sonra buraya sığınmış, Müghom (Haoma) kendisini
buradan çıkararak Keyhüsrev’e teslim etmiştir209. Şehname’ye göre, Turan
padişahı Afrasyab, “Saekasta” Gölü yakınındaki mağarada yeraltı sarayına
sığınmıştı. Eskiden Feridun’u kurtaran Ham (Haoma) adlı bir keşiş dağda
dolaşırken bu mağaradan iniltiler işitmiş ve aşağıya inerek mağaraya girmiş,
belindeki kutlu kuşakla Afrasyab’ı bağlayarak getirmiş ve Keyhüsrev’e teslim
etmiştir.
IV. Klasik İslam Kaynaklarında Turan ve İran Kavramı ve
Coğrafyası
İslami kaynaklarda Turan kavramı genellikle Orta Asya Türkleriyle
özdeşleştirilmiştir. Şehname, "Türk" ve "Turanlı" sözcüklerini eş anlamlı olarak
kullanır. Taberi (838-923) de Turanlıların Türkler olduğu kanısındadır. Buna
karşılık tarihçi Mesudi (896-956), Efrasiyab'ın kendi çağında Türklere ait olan
ülkede yaşadığı için Türk sanıldığını, ancak Türk olamayacağını savunur.
Türkler İslamiyet’le birlikte İran kültürel referanslarını kabul ederken, Turan
kavramını da benimsemişlerdir. Karahanlı hükümdarları Efrasiyab soyundan
geldiklerini iddia ederler. Kaşgarlı Mahmut, “Divan-ı Lugat-it Türk”te
Efrasiyab'ın Türk efsanesinde adı geçen Alper Tunga olduğunu belirtir210.
Kutsal kitaplara bağlı olan kaynaklara göre, Nuh peygamber tufandan
sonra dünyayı üç oğlu Ham, Sam ve Yafes arasında paylaştırmış ve Türklerin
atası olan Yafes’e Ceyhun’un öbür tarafı olan ve Arapların da nehrin öbür tarafı
anlamında Maveraünnehir dedikleri bölgeyi vermiştir. Yine bu kaynaklara göre,
Türk’ün anavatanı Issık Gölü bölgesi civarı sayılmaktadır211. Akhun, Göktürk,
Oğuz ve Karlukların bu bölgelerde yaşıyor olmaları da bu kanıyı destekler
mahiyettedir. İran kaynaklarında da buna benzer bir rivayet vardır. İbn-i Belhi
208 Aksoy 2002, 561.
209 Firdevsi 1945, bkz. özet.
210 “Turan”: www.vikipedi.özgür asiklopedi.
211 Turan 1969, 21.
Page 34
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
394
ve Firdevsi’ye göre dünyayı üç kısma ayıran Feridun212; Türkistan ve bütün şark
ülkelerini Türklerin ceddi olan Tûr’a vermiş, İran ve Arap topraklarını
İranlıların atası olan İrec’e vermiş, Rum ve Rus ülkelerini ise Selem’e
vermiştir213. İranlıların Türkistan topraklarına Turan adını vermelerini ise
Şahname’de geçen bu Tûr’a bağlamışlardır.
Oğuz destanlarının temelini teşkil eden “Şu” ve “Alper Tunga”
destanlarında İran Hükümdarları ile savaştıklarından bahsedilen ve hakanlarının
merkez olarak Çu havzasında bulunan Balasagun ve Doğu Türkistan’daki
Kaşgar şehirlerini esas aldığı bir Türk Turan devletinin varlığı kesin olarak
bilinmektedir214. Firdevsi’ye ek olarak İbn-i Belhî ve Dakikî; Karluk ve Çigil
Türklerinden müteşekkil merkezleri Kaşgar (Ordukent) olan ve başlarında
Afrasyab-ı Türkî’nin (Alper Tunga) bulunduğu hanedan ailesinin Uygur
Türklerinin oluşturduğu bir Türk devletinden bahsederler. Eski İran
kaynaklarından naklen el-Birunî, Taberi, Narşahî ve Nesefî gibi bilginler bu
eski Türk devletinin sınırının güney batıda İran sahasına doğru Meşhed ve
Sarakhs şehirleri arasında uzanmakta olduğunu ifade ederler. Bu sınırın
ortasında bulunan Mezduran şehrinin eski Farsça’da, Merz-i Turan yani Turan
sınırı anlamında bir yerleşim yeri olduğunu ifade etmektedirler215. Bu da
Maveraünnehir ve Horasan’ın tamamıyla bir Türk toprağı olduğunu ve daha
sonraları Ahamanişler döneminde İranlıların eline geçtiğini göstermektedir216.
Taberi tarihi’nde de, Afrasyab olarak geçen Alper Tunga destanı,
Firdevsi’ye benzer bir üslup ile anlatıla gelmiştir. Taberi de Feridun’un üç
oğluna dünyayı paylaştırdığını söyleyerek bir farkla Turanlıların atası olarak
geçen Tur’un adını kendisi Tuz olarak ifade etmiştir. Taberi, Türklerin
kendilerini Afrasyab’a yani Alper Tunga’ya nisbet ettiklerini söyleyerek
babasının nesebini ise Erşasb bin Tuz bin Efridun olarak belirtir217. Taberi,
Afrasyab’ı, İran ülkesini yağmalayan, yakıp yıkan memleketlerini harap eden
birisi olarak göstererek onun İran ülkesini istila etmesinden bahseder.218. Taberi,
İran ülkesini Afrasyab’ın elinden Zu bin Tahmasb’ın kurtardığını söyler ve bu
Zu’nun annesinin bir Türk olduğunu dile getirir 219.
212 İbn-i Belhî 1339, 38.
213 İbn-i Belhî 1339, 37-38.
214 Togan 1981, 18.
215 Togan 1981, 19.
216 Barthold 1990, 83.
217 Aksoy 2002, 561.
218 Taberi 1991, 535.
219 Taberi 1991, 648.
Page 35
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
395
Taberi, Zu’dan sonra İran ülkesinin başına sırasıyla Keykubad ve ondan
sonra Keykavus’un geçtiğini söyler. Keykavus merkez olarak Belh’i seçer.
Keykavus, Siyavuş adlı oğlunu Turan hükümdarı Afrasyab’ın üzerine yollar.
Siyavuş, Afrasyab ile barış yapmayı tercih eder. Siyavuş’un barış yapmasına
sinirlenen Keykavus onu cezalandırmak ister, bunu duyan Siyavuş, Afrasyab’ın
yanına kaçar. Afrasyab Siyavuş’a iyi davranır ve ona kızını verir. Bu evlilikten
sonra ileride İran tahtına geçecek olan Keyhsürev doğacaktır. Taberi,
Afrasyab’ın kızlarından Vasfaferid’i Siyavuş ile evlendirdiğini söylemektedir.
Daha sonraları Siyavuş ile ters düşen Afrasyab onu öldürür. Kızı ise oğlu
Keyhüsrev’e hamiledir. Kızını karnındaki çocuğu ile birlikte öldürmek istese
de, Turan büyüklerinden Kıran buna karşı çıkar ve kızıyla annesini korumasına
alır. Bu çocuktan haberdar olan Keykavus oğlu ve annesini İran ülkesine
kaçırtır.
Bunun üzerine İran ve Turan arasında savaşlar başlar. Rüstem ve Tus
komutasında İran ordusu ile Afrasyab’ın kardeşi Kider komutasındaki Turan
ordusu arasında şiddetli çatışmalar olur ve Afrasyab’ın kardeşi Kider bu
savaşlarda öldürülür220. Keykavus, Siyavuş’un evladı Keyhüsrev’i tahta çıkarır.
Keyhüsrev babasının intikamını almaya yemin eder. Tus komutasında otuz bin
kişilik bir orduyu Afrasyab’ın üzerine yollar. Fakat İran ordusu Turanlılar
karşısında başarısız olur, bunun üzerine Keyhüsrev ordu komutasını bizzat
kendi üzerine alır. Ordusunu dört kola ayırarak onları Afrasyab’ın üzerine
yollar. Kıran komutasındaki Türk ordusunun üzerine giden Tus komutasındaki
İran ordusu Kıran’ı yener ve Kıran bu savaşta öldürülür. Keyhüsrev’in babası
Siyavuş’u öldüren Ahust adındaki Türk de bu savaşta ölenler arasındadır.
Afrasyab’ın yanında oğlu Şide’den başkası kalmamıştır. Şide emrindeki
ordusuyla üzerine gelen Cerd bin Cerhemen ile savaşır. Bu savaşta Afrasyab’ın
oğlu Şide geri çekilmek isterken öldürülür. Bunu duyan Afrasyab elinde kalan
ordusuyla Keyhüsrev’in üzerine yürür. Aralarında dünya tarihinin en kanlı
savaşlarından birisi meydana gelir. Ordusu imha edilen Afrasyab geri çekilir ve
Azerbaycan’a gider burada yakalanan Afrasyab Keyhüsrev tarafından
öldürülür221.
Arap İslam kaynaklarından olan Mesudî de, Turan ülkesini tarif ederken
bu ülkenin Çin ve Horasan arasındaki sahayı kapsadığını burada oturan
Türklerin başında da Afrasyab’ın bulunduğunu bütün Türk hanlarının ona bağlı
olduğunu ifade etmektedir222. Ayrıca Mesudi, Afrasyab’ın İran ülkesine de
hâkim olduğunu ve buradaki hükümdarların da kendilerine bağlı olduklarını
220 Taberi 1991, 730.
221 Taberi 1991, 745.
222 Turan 1980, 152.
Page 36
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
396
ayrıca onların nesep yönünden de Afrasyab ile akraba olduklarını da
belirtmektedir.
Bunun yanında Cüveyni, Turan ülkesinin sakinleri olarak Sakalar değil
de onların Uygurlular olduklarını ve başlarında da Bükü Han adını verdikleri bir
hanın olduğunu söyler. Bu Bükü Han İranlıların kendisine Afrasyab ve
Türklerin de adına Alper Tunga dedikleri şahıs olduğunu ifade etmektedir223.
Cüveyni, Türklere han olma şartının Afrasyab soyundan gelmek olduğunu
söylemektedir. Bir kimse eğer han olmak istiyorsa, mutlaka Afrasyab’ın
soyundan gelmelidir. Karluk Türklerinin hanları Afrasyab soyundan
gelmeleriyle öğünmektedirler224.
Süleymanname’de ise, Afrasyab’ın bütün İran topraklarını ele geçirdiği
Anadolu’ya gelerek Sinop kalesine hazinesini yerleştirdiğini ve burada Hz.
Süleyman’ın askerleriyle savaştığı yazılıdır. Süleymanname’de Afrasyab’ın
Anadolu’yu istila haberini Rum kayserine verdiklerinde, onun Afrasyab için “O
Turan şahıdır tüm acem toprağı onun elindedir.” şeklinde bir ifade kullandığını
rivayet edilmektedir225. Süleymanname’de sürekli olarak Afrasyab’ın Türk ve
Turan padişahı olduğu, halkının Turan halkı, beylerinin ise Turan beyleri
olduğu ifade edilir. Afrasyab’ın İranlılarla olan savaşı ise İran-Turan savaşları
olarak hep anlatılmaktadır226.
İbn-i Havkal’da çok iddialı bir bilgi vardır. Bizler Ceyhun Nehri’nin İran
ve Turan arasındaki en doğal sınır olduğunu batılı bilim adamlarına kabul
ettirememişken, İbn-i Havkal, İsfahan şehrinin Türkler ve Deylemliler arasında
sınır olduğunu ifade etmektedir227. Anılan coğrafyacı, “Suretu’l Arz” adlı
eserinde bu konuyu şöyle ifade etmektedir: “İskender Şehristan Hisarını yaptığı
zaman 365 burç olmak üzere her köy için bir hisar inşa etti ki isyan anında
oraya sığınılsın ve muhasara ile isyanların karışıklılığı anında insanların
sığınağı olsun, çünkü İsfahan nahiyeleri eski zamanlarda Türkler ve Deylemliler
arasında sınır idi.”.
İskender’in doğu seferi sırasında Pers İmparatorluğu’nu ortadan
kaldırdıktan sonra burada kurmuş olduğu mahalli krallıkları korumak amacıyla
büyük bir sur inşa etmiş ve bu krallıkları Türklerin hücumlarından korumaya
çalışmıştır228 İskender’in Ön Asya’yı işgal ettiği dönemlerde İsfahan’ın Türkler
ve Farslar arasında sınır olmasından anladığımız kadarıyla, İskender istilası
223 Cüveyni 1998, 102.
224 Cüveyni 1998, 340-342.
225 Aksoy 2002, 563.
226 Aksoy 2002, 563-567.
227 İbn-i Havkal 1938, 106.
228 İbn-i Havkal 1938, 106.
Page 37
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
397
sırasında İsfahan sınırlarında yaşayan Saka Amirgava’nın Türk olarak kabul
edilmesinden kaynaklanmaktadır. Köken olaran ne bir Türk ne de bir Fars olan
Muhammed İbn-i Havkal’ın bu ifadesi, o dönemlerde bile Sakaların Türk olarak
kabul edildiğinin açık bir ifadesi olarak kabul edilmelidir.
Hazar Denizi’nin güneyinde bulunan Gürgan şehrini İbn-i Havkal, Oğuz
Türkleriyle İranlılar arasında sınır olarak kabul etmektedir. Bu konuyla ilgili
İbn-i Havkal şöyle söylemektedir: “Gürgân’da Dehestân adıyla bir ribat vardır,
Dehestân mütevasıt bir şehirdir ve minberi vardır, burası Guz Türkleriyle
sınırdır229 ve biraz karışıklığa düçar olmuştur. Gürgân bir çöle bitişiktir ve
burası onu Harezm’e bağlar. Türkler genellikle buradan saldırırlar. Gürgân
tabiileri genellikle ribatlar ve sağlam kalelerdir, halen daha orada sağlam kaleler
vardır… şehir insanlarının dediğine göre bunların sayısı bin taneden fazladır ve
her kalenin bir veya iki ziyası vardır. Dehestan haricinde Kara Kuye Adası da
meskûndur ve buranın sakinleri Guz Türklerinden bir topluluktur, bu taife
Gazanlarla ihtilaflarından dolayı onlardan ayrılarak gelip buraya
yerleşmişlerdir.”
İbn-i Havkal, Guz Türklerinin Hazar Denizi üzerinde bir nevi korsanlık
faaliyetleri yürüttüğünü ve ticaret gemilerine savaş açarak onlara el koydukları
ifade etmektedir. Göktürklerden itibaren Hazar Denizi üzerinde Türklerin
gemicilik faaliyetleri bilinmektedir230. Bilindiği gibi, Göktürklerin batı kolu
olan Hazar yabguluğuna yardım etmek amacıyla Göktürk ordusu Hazar Denizi
üzerinden geçerek Kafkaslara inmiş ve burada Sasani orduları ile
savaşmışlardır. MS 10. yüzyıllarda da Hazar Denizi’nin güneyinde yoğun bir
Türk nüfusu vardı ve burada denizcilikle uğraşırlardı. Buna ek olarak İbn-i
Havkal; “Bu denizin Kara Kuye nahiyesinde bir burun vardır ki rüzgâr esmesi
ve tufan zamanında gemiler için tehlikelidir, bazen onları darmadağın eder ve
bu gemilerden geriye hiçbir şey bırakmaz ve bunlardan geriye kalanlar orada
tasallut kuran Türklerin eline geçer.” şeklinde bilgiler de vermektedir231.
İbn-i Havkal, İranlıların kuzey batı komşuları olan Hazar Türkleri
hakkında da farklı bilgiler vermektedir. O bu konuda şöyle der: “Daha önce de
bahsettiğimiz gibi, padişah nehrin batı yakasında oturmaktadır, ileri gelenleri ve
askerleri katışıksız Hazarlıdırlar, Hazar dilinin dışında Türkçe ve Farsça
konuşurlar ve dünya dillerinin hiçbirisiyle bir bağlantıları yoktur.”.
İbn-i Havkal Hazar Türklerinin diğer Türk boylarına benzemediğini
çünkü onların siyah saçlı ve esmer tenli olduklarını ifade ederek; “Hazar halkı
229 Yörükân 2004, 115.
230 İbn-i Havkal 1938, 130.
231 İbn-i Havkal 1938, 130.
Page 38
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
398
Türklere hiç benzememektedirler, çünkü hepsi siyah saçlıdır, iki sınıfa taksim
olmuşlardır; Kara Hazar adıyla bir sınıftır ki buğday tenlidirler, buğday tenliliği
o kadar şiddetlidir ki siyaha çalmaktadırlar, aynı şekilde sanki kavun
rengindedirler. Diğer sınıfı beyaz tenli, parlak ve güzeldirler,” şeklinde ifade
etmektedir232.
İbn-i Havkal, Türklerin yaşadıkları yerlerden birinin de Başgird olduğunu
söyler. Buranın insanlarının iki sınıftan oluştuğunu söyler. Bunlardan bir sınıfı
Gazan Bölgesinin sonlarında Bulgar sırtlarında yerleşmişlerdir ve sayıları iki
bin kişi kadardır, oldukça ağaçlık bir alanda yerleştikleri için onları istila etmek
mümkün olmamaktadır ve Bulgar itaati altındadırlar. Başcürd (Başgird)
nahiyelerinden bir kısmı Peçenek (Becenak) sınırlarında bulunmaktadır233.
Buranın insanları ve Becenaklar (Peçenekler) Türk olup, Rum civarında
bulunurlar, Bulgar dili Hazar dili gibidir234.
Haş, hisarsız ve kalesiz bir şehirdir, önemli şehri Dertel ve diğer bir şehri
de Dergeş’dir. Her ikisi de Hîrmend Nehri sahilinde bulunurlar. Bağneyn,
Helec, Kâbil ve Gur nahiyelerinden bazılarında Müslümanlardan ve barış
yanlısı insanlardan bir grup bulunmaktadır, bu bölge soğuk iklime sahip bir
bölgedir. Helec (Halaçlar) Türklerden bir sınıftır235, eski zamanlarda Hint
bölgesi ve Sistân nahiyesi arasına Gur sırtlarında bir araya gelmişler ve nimet
sahibi olup, Türklerin huyları üzerinedirler, onların elbiselerinin aynısını
giyerler.
“Horasan büyük vilayetleri ve geniş imalleri şamildir. Horasan bir iklimin
adıdır ve hududu doğudan Sistan nahiyeleri ve Hint’e -her ne kadar ben Hint’e
kadar olan Gur’un arka kısımlarını Sistan’a ait olarak gösterdiysem de, Kabil
sınırında bulunan Helec diyarını, Hetel sırtlarında bulunan Hân ve onun
dışındaki yerleri Hint’in nahiyelerinden saydım- batıdan Oğuz çölleri ve Gürgan
nahiyeleri, kuzeyden Mevaraünnehir bölgesi ve Hetel sırtlarında bulunan Türk
bölgelerinden bir kısmı, güneyden Fars çölleri, Kevmeş ve Deylem Dağları
nahiyelerine kadar, Gürgan, Taberistan, Rey ve buraya bağlı yerlere kadardır.
Bunların hepsini ben bir ekalim olarak saydım ve Hettel’i Mevaraünnehir ile
birleştirdim.”236
İbn-i Havkal, Serehs ve Belh şehirleri otçul hayvanlar arasında
develerinin çokluğu bakımından Horasan’ın diğer şehirlerinden ayrı bir yere
sahip olduğunu, fakat koyunu genellikle Oğuz, Gûr ve Herleh’den yani
232 İbn-i Havkal 1938, 135.
233 Yörükân 2004, 123.
234 İbn-i Havkal 1938, 137.
235 İbn-i Havkal 1938, 155.
236 İbn-i Havkal 1938, 162.
Page 39
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
399
Türklerin yaşadıkları bölgelerden Horasan’a getirildiğini ifade etmektedir237.
“Binek hayvanı, köle, çok çeşitli yiyecek, giyecek gibi Horasan insanının
gereksinimi olan ihtiyaçlar kifayet ölçüsünde vardır ve değişik memleketlere
dahi buradan yollanır. En pahalı binek hayvanları Belh’ten ve en pahalı köleler
ise Türk bölgelerindendir ki dünya üzerinde benzersizdirler, başka köleler
buranın kölelerine fiyat ve güzellik bakımından yetişemezler. Ben Horasan’da
üç bin dinara satılan çok sayıda köle gördüm. Türk cariyelerinin fiyatı üç bin
dinara ulaşmaktadır, dünya üzerinde herhangi köle, Rum cariyesi veya
doğurgan bir cariyenin bu kıymette olduğunu görmedim. Elinde müzik aleti
olmayan veya saz çalmada üstat olmayan bir köle kesinlikle işitilmemiştir ve
Sâmânilerin veya Horasan büyükleri ile ileri gelenlerinin evlerinde bu kabilden
köleler bol miktarda bulunmaktadır”238. İbn-i Havkal en güzel ve en lezzetli
koyun etinin Guz ülkesinden elde edildiğini ifade eder ve suların en tatlı ve en
hafifinin Ceyhun suyu olduğunu söyler. Coğrafyacı sözlerine şöyle devam eder:
“Mâverâünnehir doğudan Famir, Reşt ve Hettel’e sınır olan Hint
bölgesinin bazı kısımlarıyla müstakim bir hat ile mahduttur; batıdan Gazan ve
Herleh bölgesine, bir yay şeklinde Teraz, Barab, Setkender, Soğd, Semerkant ve
Necra nahiyesinden Harezm’e kadar uzanarak, Harezm Gölü’nde son
bulmaktadır. Kuzeyden Fergana bölgesinin en uzak noktasından Teraz’a kadar
düz bir hatla Herlehî (Karluklar) Türkleri bölgesine komşudur. Harezm ve
Hettel, Mâverâünnehir’de bulunurlar, çünkü Hettel Vehşâb ve Herbâb (Ceryâb)
Nehri arasında karar kılmaktadır. Herbâb en son nahiyeleri ile beraber
Ceyhun’dan dolayı Mâverâünnehir’in bir kısmı sayılırlar ve Harezm buranın
merkezi olmakla beraber nehri sırtında yer alır, burası daha önce ifade ettiğim
gibi Horasan şehrilerinden çok Mâverâünnehir şehirlerine daha yakın
durumdadır. Bununla beraber buranın köleleri Türklerden oluşmaktadır ki
bunlar Mâverâünnehir etrafındaki bölgelerde meskûndurlar ve bu bölgede
kölelere oldukça ihtiyaç duyulmaktadır. Öyle ki bunları başka bölgelere dahi
götürürler. Buranın köleleri diğer bölgelerin kölelerine göre çok daha iyi,
oldukça güzel ve pahalıdırlar. Buranın miski de oldukça güzel ve pahalı
olmasıyla meşhurdur. Tibet ve Herhiz’den elde edilerek diğer bölgelere
götürülür. Çağanyan’dan Veşcürd’e kadar zaferan, samur postu, sincap ve tilki
postu… gibi benzeri şeyler elde edilerek, değişik bölgelere gönderilmektedir,
bunların yanında akçakavak, deniz gerdanı gibi kıymetli şeyler ile sultanların
ihtiyaç duyup rağbet ettikleri birbirlerine hediye olarak gönderdikleri Eşheb
kırtasiye malzemeleri ve oldukça kıymetli olan muğrenk dirhemine sahiptir.
Bununla beraber İslam beldeleri arasında buranın toplumundan daha savaşçı bir
237 İbn-i Havkal 1938, 185.
238 İbn-i Havkal 1938, 187.
Page 40
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
400
toplum yoktur. Mâverâünnehir sınırının geneli Hârezm’den İspicâb’a kadar
Gazan Türkleriyle sınırdaş olmalarından dolay savaş mıntıkalarına yakın bir
bölge durumundadırlar, sadece İspicâb’dan Fergana’nın bazı kısımlarına kadar
Herlehi’ye sınırıdır. Ondan sonra “Şakniye”, Hint bölgesi ve Hettel sırtlarından
Fergana sırtlarına kadar bulunan Türk sınırı Mâverâünnehir’i ihata etmektedir.
Müslümanlar bunların hepsinden ve bu bölge toplumlarının hepsinden daha
cesurdur. Müslümanlar için Türklerle savaşmaktan daha zor ve daha önemli bir
mücadele yoktur. Mâverâünnehir halkı bunlara karşı birlikte hareket ederler ve
İslam topraklarını bunların baskılarından korumaya çalışırlar. Mâverâünnehir
geneli Türklerle sınırdır ve savaş halinde bulunmakla birlikte sabah akşam
bunları baskı altında tutmaktadırlar”239.
Maveraünnehir insanları için barışsever ve itaatkâr insanlar olarak
bahseden İbn-i Havkal onların güzel huylarından dolayı Abbasi halifeleri
tarafından ümera ve komutan olarak tayin edildiğini ifade etmektedir. Onların
büyüklerine karşı oldukça muti ve hoş hizmet insanlar, emirlerine ve
birbirlerine karşı da aynı şekilde saygılı insanlar olduklarını bu sebepten dolayı
Ben-i Abbas halifelerinin yönetici olarak Mâverâünnehir halkından insanları
genelde yönetici olarak seçtiklerini ifade etmektedir240. İbn-i Havkal, Tüklerden
oluşan Mâverâünnehir ordusunun diğer ordulara göre güç, cesaret, yiğitlik ve
savaşçılık açısından üstünlüğü olduğunu ve Mâverâünnehir dihkanlarının
reisleri ve etrafındaki insanları özel bir yiğitliğe sahip olduğunu söyler ve
sözlerini şöyle sürdürür: “Bunlar hem hüsn-ü itaat sahibi, iyi hizmet eden, güzel
giyimli insanlar olmalarının yanında sultani bir yaşam tarzına sahip olmalarıyla
şöhret bulmuşlardır. Bundan dolayı eskiden halifelerin çevresinde bulunanlar,
asker başları ve komutanları işte bu Türklerden oluşmaktaydı.”241. Aynı şekilde
anılan coğrafyacı, Türklerin Darul Halife memurluklarını ellerinde
bulundurmanın avantajıyla zamanla halifelere üstünlük sağladıklarını ifade eder
ve bunlara Eşrusne ve Ehşez’den, Afşin ve İbn-i Ebî Sâc; Semerkant’tan
Merzebân İbn-i Keysefî, Soğd’dan Acif bin Anbese ve “Behar Huzat” ve
diğerlerini sultanların ümera, asker ve komutanlarından bazılarını örnek olarak
verir.
Harezm insanlarının gelirleri Türklerle olan ticaretlerine dayanmaktadır.
Harezm’de altın, gümüş gibi madenler bulunmadığını söyleyen İbn-i Havkal
bunların servetlerini Türklerle olan ticaretlerinden ve hayvan yetiştiriciliğinden
elde ettiklerini; Türklerin gelirlerinin genelde kürk ticaretine dayanmakta
239 İbn-i Havkal 1938, 191,196-197.
240 İbn-i Havkal 1938, 197.
241 İbn-i Havkal 1938, 198.
Page 41
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
401
olduğunu söylemektedir242. Türklerin fenek (bir tür benekli tilki), samur, dala
(sahra kedisi) ve bunların dışında değişik hayvan türlerinin postlarını satarak
geçindiklerini söyler. Buralardan bazı tüccarların sansar ve değişik postlar ele
geçirmek amacıyla Yecüc-Mecücüc nahiyelerine gittiklerini, buraya gidenlerin
genelinin sakallarını keserek, bıyıklarını kısalttıklarını, insanların Yecüc-
Mecüc’ün yırtıcı insanlarından korktuklarını, eğer birisi yanlışlıkla sakallı bir
vaziyette bunların bölgesine geldiğinde, Yecüc-Mecüc soyundan olan buranın
hükümdarı onun sakallarını çektirdiğini, fakat ona aynı zamanda iyi davranarak
ihtiyaçlarını karşıladığını bildirir243.
İbn-i Havkal Çaç’ın Araplar ve İranlılarla Türkler arasındaki nihai sınır
olduğunu söyler. Buranın düz bir arazinin üzerinde bulunduğunu düşmanlarla
Türklerin karşısındaki en büyük sınır bölgesinin burası olduğunu ifade eder.
“Çaç evleri kilden yapılmıştır ve oldukça geniştir, bütün evlerinde su
akmaktadır, evler genelde yeşilliklerle örtülüdür. Bu bölge Mâverâünnehir’in en
güzel bölgelerindendir, birbirine yakın birçok şehre sahiptir. “Çaç’da Berek
adıyla başka bir nehir daha akmaktadır ki Çaç Nehri’ne dökülür. Bu nehrin iki
kolu vardır; birisi Beskam’dan diğeri Cedga’dan gelmektedir ve bu ikisinin asıl
kaynakları Türk topraklarında bulunmaktadır ve Necakes’te Çaç Nehri’yle
birleşmektedirler.”244.
İbn-i Havkal Türklerin yaşadıkları şehirlerden birisi olan Setkend
şehrinin Türklerin toplanma yerlerinden birisi olduğunu ve genelde buradaki
Türklerin Müslüman olduklarını ifade eder. Gazan ve Müslüman Herlehi
Türklerinden bazı toplulukların burada yaşadıklarını ve buradaki şehir sakinleri
arasında Türklerin kuvvetli olmak ve yüksek görüşlülük bakımından
tanındıklarını söyler245. Anılan coğrafyacı bunun yanında aralarındaki
mesafelerin otlaklarla çevrili olduğu Farab, Gencide ve Çaç şehirlerinde
Müslüman Türklerden bin ailenin burada oturduklarını ve göçebe olan bu
Türklerin çadırlarda yaşadıklarını ve binalarının olmadığını dile getirir246. Tıraz
şehrinin Müslüman Türklerin ticaret mahallerinden birisi olduğunu ve onların
burada kalelere sahip olduklarını belirtir. Türklerin dışında Müslümanlardan hiç
kimsenin buraları kullanmadığını, çünkü buradan geçildiği zaman Herlehilerin
(Karlukluların) otağlarında toplanmaları gerektiğini ifade eder.
İbn-i Havkal, çok büyük bir nehir olan Çaç (Seyhun) Nehri’nin
Müslüman olmayan Türkler ve Müslümanlar arasında bir sınır olduğunu söyler.
242 İbn-i Havkal 1938, 210.
243 İbn-i Havkal 1938, 210.
244 İbn-i Havkal 1938, 234.
245 İbn-i Havkal 1938, 236.
246 İbn-i Havkal 1938, 236.
Page 42
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
402
Coğrafyacımız, Seyhun’un asıl kolunun Türk bölgelerinden Özkent’te
kaynayarak Farab’a ulaştığını, Sebran’ı geçtikten sonra Gazan Türklerinin
beldelerinde bulunan bir sahradan aktığını, bir fersah aktıktan sonra Taze
köyüne ulaştığını, mezbûr köyü iki menzil geçtikten sonra Harezm Gölü’ne
döküldüğünü, Seyhun Nehri’nin uzunluğunun yaklaşık olarak Ceyhun Nehri’nin
uzunluğunun üçte ikisi kadar olduğunu, bu arada Taze köyünün yiyeceğinin
Türkler ve Müslümanlar arasında sulh dönemlerinde bu nehir vasıtasıyla
taşındığını, Köy halkı Müslüman olmakla birlikte Gazan ülkesinin bir parçası
olarak sayıldığını ve Gazan Han’ın kış aylarında burada ikamet ettiğini
anlatır247.
İbn-i Belhî bütün İran ve Turan padişahlarının Menuçehr’in soyundan
geldiklerini söylemektedir. Ona göre, İran ve Turan padişahları Menuçehr’in
soyundan gelen Afridun’da birleşir. Anılan yazara göre Afridun’un üç oğlu
olmuştur. Birincisi Selem, ikincisi Tur üçüncüsü ise İrec’tir. O, Rum ve
Mağrib’i Selem’e, Türkistan ve Çin’i Tur’a verdi248. Bunun yanında dünyanın
ortasını teşkil eden Irak, Horasan ve Hindistan’ı da İrec’e verdi. Afridun
çocukları arasında en çok İrec’i sevdiği için dünyanın ortasını ona vermiştir.
Daha sonra Selem ve Tur birlik olup, İrec’i öldürdüler. Uzun bir dönemden
sonra İrec’in soyundan Menuçehr ortaya çıkarak atasının intikamını Tur ve
Selem’den aldı ve saltanatı ele geçirdi. Fakat Tur’un soyundan gelen Alper
Tunga (Afrasyab) Menuçehr’den sonra İran topraklarını ele geçirerek on iki yıl
buraya hâkim olmuştur249. Afrasyab buraya hâkim olduktan sonra Irak, Babil ve
Kuhistan’ı tahrip ederek, buraların ağaçlarını kesti, sularını, kuyu ve kehrizlerini
kuruttu, kale ve duvarlarını yıktırdı. Öyle ki burada büyük bir kıtlık baş
gösterdi, bundan dolayı da insanları çok sıkıntı çekti. Bu durum, Menuçehr’in
soyundan Zu bin Tahmasb’ın ortaya çıkıp Afrasyab’ın üzerine yürüyerek
Ceyhun’u geçinceye kadar devam etti250.
İbn-i Belhi, padişahlığın Afridun’un çocuklarından İrec’in soyuna
kaldığını belirtir. Bu yazara göre, Afridun’un soyundan padişahlık yapan ve
İrec’in intikamını almak isteyen ilk kişi Menuçehr’dir. Afrasyab ise Tur’un
çocuklarındandır. İbn-i Belhi tarihçilerden birçoğunun, Tur ve Selem’in
soyundan Afrasyab’ın dışında hiç kimsenin padişah olmadığını ifade ettiğini
ileri sürmektedir251. Hâlbuki onun bu görüşü, İran coğrafyası üzerinde
hükümdarlık yapan kimseler için geçerlidir. Çünkü aynı yazar, Afridun’un
247 İbn-i Havkal 1938, 237.
248 İbn-i Belhî 1339, 37.
249 İbn-i Belhî 1339, 13.
250 İbn-i Belhî 1339, 38.
251 İbn-i Belhî 1339, 12.
Page 43
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
403
Turan ve Rum topraklarına yollamış olduğu çocukları Selem ve Tur’un da
soyundan gelenlerin gittikleri topraklar üzerinde hükümdarlık yaptıklarını ve
İran hükümdarlarıyla savaştıklarını uzunca anlatmaktadır.
İbn-i Belhi, Afrasyab’ın soy kütüğü hakkında ise şu bilgiyi vermektedir:
“Nesebi tarihçiler ve nesepçiler arasında belirtildiği gibi şu şekildedir; Afrasyab
bin Faşin bin Raiermen bin Burg bin Sanyasb bin Burşesb bin Turh bin Tur bin
Afridun. Ataları Türkistan’a atanmıştı ve orada padişahlık yapmaktaydılar.
Kendisi de Türkistan’da yetişmişti. Keyhüsrev zamanına kadar orada uzun bir
müddet padişahlık yaptı, fakat daha sonra on iki yıl İran’a hâkim oldu.”252. İbn-i
Belhî, Afrasyab’ı, İranlılarla olan nesep bağından dolayı, İran topraklarını işgal
ederek on iki yıl buraya hâkim olduğu için İran hükümdarlarından birisi olarak
saymaktadır. Bu konuda ise şunları yazmaktadır: “İran hükümdarlarının sayıları
Aryalılardan sayılan ve Manuçehr’den sonra Türkistan’da ayaklanarak ortaya
çıkan Afrasyab ile beraber on bir padişahtır. Bunların saltanatlarının süresi
hariçten gelerek İran’ı ele geçiren ve bunun şerhi daha sonra Fars’ın hikâyesi
konusunda gelecek olan Afrasyab’ın on iki yıllık istilası ile beraber iki bin beş
yüz altmış sekiz yıldır.”253.
İbn-i Belhî, başında Afrasyab’ın olduğu Turan imparatorluğunu İran
topraklarından kovmak isteyen ilk kişinin Keykubad’dan sonra tahta geçen
torunu Keykavus olduğunu söylemektedir. Keykavus tahta geçtikten sonra
makamını Türkleri buradan kovmak için Belh’e taşıdı. İbn-i Belhî,
Keykavus’un Afrasyab’ın kızı ile evlendiğini söylemektedir254. Keykavus’un bu
kadını çok sevdiğini ve kadının sihirbaz olduğunu rivayet etmektedir. Bu kadın
Keykavus ile evlendikten sonra Keykavus’un oğlu Siyavuş’u görür görmez ona
âşık olur. Afrasyab’ın kızı ile Siyavuş arasındaki yakınlaşmadan sonra
babasından korkarak Türkistan’a firar etmesi ve orada öldürülmesi ile son bulur.
Afrasyab’ın kızı Siyavuş’tan hamile kalmıştır255. Onu öldürünce kızını da
ortadan kaldırmak ister fakat etrafında bulunan Türk büyüklerinden olan Piran
adında bir adam onun kızını öldürmesine rıza göstermez ve Siyavuş’u
öldürmesinden dolayı kendisini kınar. Kendisi de bu kızı ona emanet eder.
Afrasyab’ın kızı Keyhüsrev adında bir erkek evlat dünyaya getirir256. İşte bu
Keyhüsrev, Afrasyab’ın kendisiyle amansız savaşlara girdiği ve en sonunda
kendisini ortadan kaldırdığı İran hükümdarıdır257.
252 İbn-i Belhî 1339, 26.
253 İbn-i Belhî 1339, 23-24.
254 İbn-i Belhî 1339, 41.
255 İbn-i Belhî 1339, 41-42.
256 İbn-i Belhî 1339, 48.
257 İbn-i Belhî 1339, 47.
Page 44
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
404
Keykavus Siyavuş’un başından geçenleri işittiği zaman inleyerek
Siyavuş’u Afrasyab değil ben öldürdüm der. Giyû bin Cudruz’u meçhul bir
şekilde Keyhüsrev ve anası hakkında bilgi edinmek ve onları Türkistan’dan
kaçırmak için yollar. Rüstem büyük bir orduyla sınırda bulunmaktadır. Onları
bulmak için harekete geçer. Afrasyab ordusunu Rüstem’in üzerine yollarsa da
Rüstem onları dağıtır. Keykavus Rüstem’e Türkistan üzerine yürüyerek yanına
birçok asker almasını ve Siyavuş’un evladı Keyhüsrev ile annesini kurtararak
onları himaye etmesini ister. Rüstem istenildiği gibi yaparak Keyhüsrev ve
annesini kurtarır. Keyhüsrev geri gelince Keykavus tahtı ona bırakır258.
Bundan böyle Afrasyab ile Keyhüsrev arasındaki amansız savaşlar
başlamış olacaktır. Keyhüsrev ile Afrasyab arasındaki mücadele İbn-i Belhî’de
şöyle geçmektedir: “Keyhüsrev tahta oturup tacını giyince Afrasyab-ı Türkî’den
babasının intikamını alacağını söyledi. Herkese hazır olmasını buyurdu.
İsfahan’a, Gudruz’a bir mektup yazdı. Gudruz Horasan aspehbed (eyalet ordu
kumandanı)’iydi. Ona askerlerini hazırlamasını; oğlunu, birkaç kardeşi ve üç
bin adamıyla birlikte Tus’a emanet etmesini ve onları savaşa göndermesini
emretti. Kendisi de bu şekil yaptı ve Keyhüsrev’in amcası Zerafe’yi de Tus ile
birlikte yollayarak Afrasyab’a saldırmalarını emretti. Tus’u göndermeden önce
ona şöyle vasiyet etti. Kendilerinden olan ve filan nahiyede bulunan Efrud
adında bir kardeşlerine oradan geçerken dokunmamalarını istedi. Aynı şekilde
ordunun yolu Efrud’un olduğu bu şehre düştü. Savaş başladı ve burada bulunan
Efrud bin Siyavuş öldürüldü. Bu Efrud, Siyavuş’un Türkistan sınırında
Afrasyab ile yaptığı bir savaştan sonraki barış döneminde bu bölgenin
asilzadelerinden olan bir Türk kadından olma çocuğuydu. Öldürüldüğü haberi
Keyhüsrev’e geldiği zaman gayet müteessir oldu. Amcası Zerafe’ye bir mektup
yollayarak ordunun başına geçmesini ve onları bir düzene koymasını Tus’u
yakalayarak bir zincirle bağlamasını ve kendisine taraf yollamasını istedi ve o
da bu şekil yaparak onu gönderdi ve kendisi de askeriyle birlikte Kasrûd
Nehri’ni geçerek Türkistan’a yöneldi. Afrasyab da kardeşlerini büyük bir
orduyla gönderdi. İki ordu birbirine kavuşarak savaşa koyuldular. Savaş
şiddetini arttırınca Zerafe gevşeklik göstermeye başladı sancak yanında olduğu
halde bir dağın üzerinde duruyordu. Bu yüzden askerin cesareti kırıldı. Hal
böyle olunca Türkler ordusunu kılıçtan geçirdiler ve bu savaşta Gudruz’un
çocuklarından yetmiş tanesi öldürüldü.259
Zerafe hezimetin ardından
ordusundan geriye kalanlarla Keyhüsrev’in yanına geldi. Üzüntüsünden birkaç
gün hiçbir şey yemedi. Bunu haber alan Gudruz hemen Keyhüsrev’in yanına
gelerek Zerafe’den şikâyetçi oldu ve ordusunun bayrağı ile birlikte bir dağın
258 İbn-i Belhî 1339, 43.
259 İbn-i Belhî 1339, 44-45.
Page 45
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
405
üzerinde durmasından dolayı ordusunun cesaretinin kırıldığını ve bu yüzden
yenildiğini, çocuklarının bu yüzden hezimete uğrayarak öldürüldüklerini
söyledi. Keyhüsrev onun gönlünü alarak, senin hizmetlerinin hakkı için bize
düşen görev artık ordu ve hazineyi sana teslim etmektir. Ta ki Afrasyab’dan
intikamını alasın. Gudruz yeri öperek benim ölen evlatlarım Şah’a feda olsun
dedi. Ben senin kölenim ve senin saltanat ile kuvvetinden aldığım güçle
Afrasyab’dan intikamımı alacağım dedi. Keyhüsrev bütün İran ordularına
fermanlar yollayarak belirli bir vakitte Belh vilayetlerinden olan Şahsutun
sahrasında toplanmalarını emretti. Ordular toplandıktan sonra orduyu düzene
koydu Keyhüsrev, Gudruz’u üç ordunun aspehbend’nin emiri olarak tayin etti.
Onlara orduyu dört taraftan kara ve suyollarından Türkistan’a dökeceğini
söyledi….. Bir aspahbandı güçlü bir orduyla Çin tarafına, başka bir aspahbandı
Hazeran tarafına ve diğer üçüncü aspahbandı da otuz bin askerle sınırların en uç
noktasında bulunan Ceyhun’a yerleştirdi. Gudruz da geri kalan çocuklarıyla
beraber ucu bucağı görülmeyen kalabalık bir orduyla Horasan tarafına yolladı.
Kendisi de hizmetçileri ve askerleri yanında olduğu halde Gudruz’un
arkasından devam etti. Gudruz Afrasyab’ın ordusuna ulaştığı zaman onunla
çetin bir savaşa koyuldu ki bu savaşın hikâyesi meşhurdur. Savaş başlar
başlamaz Gudruz, Türk ordusunun komutanı olan Birankurd’u karşılıklı bir
vuruşma ile öldürdü. Onun Haman adındaki kardeşini de Bijen bin Giyu bin
Gudruz çarpışarak öldürdü. Bunun gibi birçokları öldürüldüler. Siyavuş’un
katili olan Pervin’i hemen yakaladılar. Bu savaşta öldürülen insanların sayısı
haddinden fazlaydı. Keyhüsrev savaş meydanına ulaştı ve Gudruz şöyle emretti
“herkes öldürdüğü kimselerin cesetlerini kendi bayrağı altında toplasın ve
esirlerin hepsini kendi sancakları altında toplasınlar ki Keyhüsrev hepsini
görsün.” Derhal bu şekil yaptılar ve Keyhüsrev savaş meydanına vardığında
öldürülen düşman askerlerini, esirleri ve ele geçirilen ganimetleri görünce çok
mutlu oldu. Birankurd’u Gudruz’un sancağı altında öldürülmüş olarak görünce
şükürler etti ve kendisine övgüler yağdırdı. Siyavuş’un katili Pervin’i, Bijen’in
bayrağının altında esir olarak görünce şükür secdesi yaptı. Onu sağ olarak ele
geçirmiş görünce sevindi. Onun ölünceye kadar bütün bedenini doğramalarını
emretti. Daha sonra Şah çadırına giderek orada oturdu… Daha sonra üç koldan
giden ordusunun zor durumda kaldığını haber aldılar. Afrasyab, Şide adındaki
oğlunu kalabalık bir ordunun komutasında yola çıkarmıştı. Keyhüsrev tam
teçhizatlı bir ordu ile onu karşılamaya koyuldu. İki ordu karşı karşıya geldiğinde
düşman ordusunun çokluğundan dolayı Keyhüsrev tedirgin oldu. Dört günlük
bir şiddetli bir savaştan sonra Keyhüsrev galip geldi ve Şide hezimete uğradı.
Dörtnala Şide’yi takip ederek ele geçirdi ve oracıkta bir mızrakla onu öldürdü.
Askerlerinin birçoğunu öldürerek geri kalanlarını esir aldı. Mallarını ise
yağmaladılar Afrasyab evladının öldürüldüğünü duyunca matem tuttu ve
Page 46
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
406
kendine gelince ucu bucağı görülmemiş bir ordu hazırladı. Aralarında öyle bir
savaş koptu ki bu şekil bir savaş eşine az rastlanırdı. Sonuçta zafer
Keyhüsrev’in oldu ve Afrasyab hezimete uğradı. Daha sonra Afrasyab
Azerbaycan’da yakalandı ve Keyhüsrev onu öldürerek babasının intikamını
almış oldu.”260.
V. Klasik ve Çağdaş Batı Kaynaklarında Turan ve İran Tanımlaması
A. Herodot’a Göre Turan Ve İran
En eski klasik tarih yazıcılarından Herodot, göçebe olan Sakaların
Asya’da yaşadıklarını Masagetlerle yaptıkları savaşta yenildikten sonra batıya
doğru göç ettiklerini ve Kimmerlerin yaşamış olduğu sahaya geldiklerini
söylemektedir261. Aynı tarihçi, İranlıların bütün İskitlere Saka dediklerini onları
Sakai olarak adlandırdıklarını ifade etmektedir. Sakalar Çin sınırlarından
Tuna’ya kadar yayılmış bir kavimdir. Massagetler karşısında ağır bir yenilgi
alan Sakalar Kimmerleri kovalayarak onların yaşamış oldukları topraklara kadar
girmiş ve Tuna Nehri’ne kadar inmişlerdir. Sakalar bununla da kalmamış
Kafkasları aşarak Derbent üzerinden Azerbaycan’a oradan da daha güneye
inerek Anadolu topraklarına inmişlerdir. Buradaki Med varlığına son vererek
bütün Anadolu’ya yayılmışlar ve yirmi sekiz yıl burada hüküm sürmüşlerdir.
Herodot, İskitlerin göçebe olduklarını Asya’da yaşadıklarını, Masagetler ile
yaptıkları savaşları kaybettiklerini, daha sonra Aral Gölü’ne dökülen Araxes
ırmağını geçerek Aryenli Kimmer ülkesine girdiklerini ifade etmektedir262.
Kimmerler Aryen ırkından olup Karadeniz’in kuzeyinde yurt tutmuşlardı.
Sakalar onları yurtlarından ederek onların kuzeyden Kafkasları aşarak Urartu
topraklarına girmelerine neden olmuşlardır263.
Herodot, Sakaların yaşamış olduğu dönemde Asya’nın çok zengin bir kıta
olduğunu ve nüfusunun dolup taştığını ifade etmektedir264. İran hükümdarı
Darius’un Sakaları cezalandırmak istediğini, böylece onların Medleri bahane
ederek İran ülkesine saldırmalarının ve Ön Asya’ya 28 yıl hâkim olmalarının
intikamını almak istediğini söylemektedir. Herodot’ta da aynen; İran, Türk ve
Arap kaynaklarında olduğu gibi, dünyayı üç oğlu arasında bölüştüren bir
babanın onları farklı yerlere hükümdar ataması gibi anlatılan efsanenin bir
benzeri anlatılmaktadır. İslami kaynaklarda dünyayı üç oğluna veren Nuh
260 İbn-i Belhî 1339, 47.
261 Durmuş 2002b, 637.
262 Herodotos 1991, 196.
263 Durmuş 1997, 49.
264 Herodotos 1991, 193.
Page 47
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
407
Peygamber, İranlı kaynaklarda Rum, İran ve Turan’ı üç oğluna teslim eden
Afridun ve Türk kaynaklarda dünyayı üç oğluna bırakan Oğuz Kağan
efsanesinin bir benzerini Herodot tekrarlamaktadır265. Ona göre, Turan ülkesinin
ilk sakinleri olan Sakalar, Targitaos (Turgut?) adı verilen bir babanın soyundan
gelmektedirler266.
Ayrıca Herodot Sakaların Karadeniz’in kuzeyindeki topraklarda da yurt
tuttuğunu ve bu denizin kıyılarında limanları bulunduğunu ifade etmektedir267.
Dünyayı üç oğluna veren bir babadan bahseden Herodot, İranlılar, Araplar ve
Türklerin yaptığı gibi, dünyayı üç oğluna dağıtan bu babanın ise Yunanlı
olduğunu ifade ederek bütün ırkları Yunanlı bir babadan meydana gelen bir
efsaneye dönüştürmüştür268. Herodot, Sakaların bir kısmının tarım ile
uğraştığını, fakat onların büyük bir kısmının göçebe olduğunu ileri
sürmektedir269. Anılan antik dönem tarihçisi, Asya’da yaşayan Argimpay,
Griffon, İssedon, Neuri, Sarmat ve Massaget gibi kavimlere nazaran Sakaların
en genç ırk olduğunu ve geçmişlerinin en fazla bin yıla dayandığını iddia
eder270. Ona göre, Sakalar Asya kökenlidirler, fakat Tuna Nehri’ne kadar
yayılmışlardır. Herodot yine Karadeniz’in kuzeyi için Yurcae kelimesini
kullanır. Bu bölgeye Turcae adını veren kavmin Sakalar olduğu muhakkaktır.
Buraya Massagetlerden kaçarak gelen Sakalar Karadeniz’in kuzeyini yurt olarak
edindiler ve burada çoğaldılar. Buradaki yoğun Saka yoğunluğundan dolayı
bölge Turcae olarak adlandırılmıştır. Bu P. Mela’da da Turcae olarak da geçmiş
olup, bölgenin bu isimle adlandırılmasının zemininde buradaki Saka varlığından
dolayı olduğu da açık bir şekilde ortadadır271. Böylece Turan ülkesinin
sınırlarının Çin seddinden Tuna Nehri’ne kadar uzanan sahadan ibaret olduğu
söylenebilir. Buna göre, Turan ülkesinin ilk sakinleri de Sakalardır.
Daha önce de ifade ettiğimiz gibi, Pers imparatoru Darius, Sakaları,
Medlere karşı girişmiş oldukları savaşlardan dolayı cezalandırmak istiyordu272.
İmparatorluğunun merkezi Susa idi. Büyük bir orduyla Susa’dan yola çıktı ve
öğüt verenlerin hiçbirinin öğüdünü dinlemedi. Fakat Darius’un sefere çıktığı
Sakalar Karadeniz Sakalarıdır. Buradan da Medleri yenerek Anadolu’ya yirmi
265 Herodotos 1991, 194.
266 Zeki Velidi Togan bazı etimolojik çıkarımlarda bulunarak bu Targitaos’un İranlıların adına
Tur dedikleri kişi veya Targitaos’un öz Türkçe bir isim olan Turgut olabileceği ihtimali
üzerinde durmuştur.
267 Herodotos 1991, 198.
268 Herodotos 1991, 194-195.
269 Herodotos 1991, 198.
270 Herodotos 1991, 195-199.
271 Togan, 1981, 37.
272 Herodotos 1991, 215.
Page 48
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
408
sekiz yıl hâkim olan Saka unsurunun denizin ötesindeki Sakalar adı verilen
Karadeniz Sakaları olduklarını görmekteyiz. Darius bu seferini Kafkaslar
üzerinden değil de, Trakya üzerinden yapmıştır. Trakya üzerinden Karadeniz
boyunca İskitleri takip den Darius’dan sürekli olarak geri çekilen Sakalar, onu
zayıflatmak ve askerlerini aç bıraktırmak suretiyle ülkesine geri göndermek
zorunda bırakmışlardır. Bu sefer sonucunda eline hiçbir şey geçmeyen Darius,
askerlerini alarak ülkesinin yolunu tutmuştur.273. Herodot, Darius’un yapmış
olduğu bu sefer ile komşusu bulunan ana karayı boğazlara kadar ele geçirmiş
olduğunu söylemektedir.
Alper Tunga’nın hayatı ile ilgili olayların en eski kaydını Heredot’un
eserinde görmekteyiz. Sakalar, MÖ 653-625 yıllarında en güçlü devrelerini
yaşadılar, bu dönemde Ön Asya’ya buyruk olarak, İran üzerinden Mısır’ın
kapılarına kadar ilerlediler. Doğuda Çin’e, batıda Tuna ovalarına kadar uzanan
topraklar üzerinde buyruk olarak bir kağanlık meydana getirdiler. Sakaların
Asya’ya buyruk oldukları bu dönemde Başbuğları Modova idi274. Herodot’un,
Sakaların Başbuğu olarak gösterdiği Modova, İran kayıtlarında Afrasyab adı ile
geçer. MÖ 653-625 yıllarında, İran tarih ve destanlarında anlatılan savaşlar,
özellikle İran ve Türkistan üzerinde yapılanlar, İran ve Turan savaşları adını
almaktadır. İran kaynakları ise Turan Başbuğunu Afrasyab adı ile tanıtmaktadır.
12. yüzyılda yaşamış Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’te, Kaşgarlı Mahmut,
Divan-ı Lügati’t Türk’te “İranlıların Afrasyab dedikleri Türk Beyi’nin (Turan
Padişahı) Ulu Türk Beyi Alper Tunga” olduğunu kaydederler. Herodot tarihinde
kaydedilen Kyrus, İran hükümdarı Keyhüsrev’dir. Şehname’de ise İran’ı
korumak üzere Turan Başbuğu Afrasyab’a karşı uzun süreli savaşlar yaptığı
anlatılmaktadır. İranlılar 49 yıl devam eden Med Savaşları’nı (M.Ö.633–584) idare
eden İran hükümdarı Kyrus, Herodot tarihinde İskitlere karşı da İran’ı savunmuştur275.
Herodot Turanlıların İranlılara olan üstünlüklerini ise şu sözlerle ifade
etmiştir: “İskitlerin bir kolu olan Sakalar, Kafkasları aşarak M. Ö. 6 yılında
İran’ı istila ettiler276, Keyhüsrev ile birkaç defa savaşarak ordularını mağlup
ettiler.”277. Herodot’un bu kaydı ile bahsettiği Sakaların başbuğları Modova idi.
Çağdaş Türk tarihçileri ise Modova’dan bahsedilen Saka Turan büyüğünün
Alper Tunga olduğunu diğer bölümlerde bahsettiğimiz gibi, açık bir şekilde
ortaya koymuşlardır. Herodot devamla “Sakalar, Mısır’ın kapılarına varınca, Ön
273 Herodotos 1991, 228.
274 Togan 1981, 166.
275 Herodotos 1991, 40.
276 Bazı tarihçiler İran’ı ele geçiren Saka hükümdarlarının Basich (Basık?) ve Cursich (Kursuk?)
adında iki Saka kral soyundan komutan olduğunu ifade etmişlerdir. Bkz. Ahmetbeyoğlu 2002,
524.
277 Togan 1981, 167.
Page 49
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
409
Asya’yı işgal ederek 28 yıl bu bölgede buyruk oldular.” demektedir278. Tabiî ki
bu dönem Alper Tunga’nın İran da dâhil tüm Ön Asya’yı ele geçirdiği
dönemdir. Bu dönemde Sakalar en güçlü devrelerini yaşadılar. Doğuda Çin’den,
batıda Tuna’ya, güneyde Sina Çölü’ne kadar bu geniş topraklar üzerinde
muazzam bir devlet kurdular279. Fakat Alper Tunga’nın öldürülmesinden sonra
devleti zayıflamış ve ellerindeki toprakların çoğunu kaybetmişlerdir.
B. Diğer Batılı Yazarlara Göre Turan ve İran Tanımlaması
Barthold ve Frye’ın düşüncesine göre, Turan kavramı Sasaniler
döneminde kullanılmaya başlanmıştır280. Sasaniler bu kavramı idari anlamda
kullanmaktaydılar ve kendi egemenlikleri altındaki saha içerisinde ülkelerinin
doğu kısımlarını ifade etmek için bu tabiri kullanıyorlardı. Bunun nedeni elbette
ki ülkenin doğusunda bu bölgelerde yaşayan Türk nüfustan kaynaklanıyordu.
İlk zamanlar İran ülkesinin doğu bölgesine atfen kullanılan bu terim, daha
sonraları bu bölgelerde yaşayan boylara atfen kullanılmaya başlandığı ifade
edilmektedir281. Scott Levi, İranlıların, Turan kavramını hem Türkçe ve hem de
Farsça konuşan kavimler için kullandıklarını iddia etmektedir. Bu yazara göre
bu kavram Türkleri değil de İran’ın doğusunda yaşayan, hem Türkçe hem
Farsça konuşan göçebeleri kapsayan bir isimdi. Bu göçebeler yağmacı ve
saldırganlıklarından dolayı İranlılar tarafından kötü ruhlu anlamına gelen “tura”
şeklinde isimlendirilerek bu sözcüğe “an” çoğul ekini getirmişlerdir282. Buna
göre, Turan, İran ülkesinin doğu kısımları için kullanılan idari bir terim olmakla
birlikte, bu terim 18. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiş ve bundan sonra
kullanılmamıştır.
19. yüzyıl ortalarından itibaren bazı batılı etnolog ve dilbilimciler, Orta
Asya dillerini ve kültürlerini kapsayan bir kavram olarak Turan terimini
kullanmışlardır. Alman doğubilimci Max Müller (1823-1900), Türk, Macar,
Hun ve Çin dillerini "Turan Dilleri" olarak sınıflandırır. Sonradan Ural-Altay
Dilleri283 adını alan varsayımsal dil ailesi, özellikle Alman yazarlar tarafından
20. yüzyıla dek "Turani Diller" olarak adlandırılmıştı. Türkiye'de bu kavram
özellikle Macar doğubilimci Arminius Vambery (1832-1913) ve Fransız tarihçi
Léon Cahun'un (1841-1900) eserleriyle popülerlik kazandı284. Muteber
278 Herodotos 1991, 167.
279 Herodotos 1991, 166-167 vd.
280 Levi 2002, 390.
281 Levi 2002, 391.
282 Levi 2002, 391.
283 Yılmaz 2002, 393.
284 “Turan”: www.vikipedi.özgür asiklopedi.
Page 50
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
410
tarihçilerden kabul edilen Lâszlo Râsonyi de Türk ana yurdunun İndo-german
ana yurdunun yanında ve ona sınır olmakla beraber bugünkü Kazakistan'da
olması gerektiğini savunarak, Ceyhun’un sınır olduğu İran-Turan komşuluğunu
pekiştirmek suretiyle bu teze katkıda bulunmuş, fakat bunun için belli bir tarih
dilimi vermemiştir285.
Hint-Avrupaî terimi ilk defa 1816'da Fransız Bopp tarafından ortaya
atıldı286. Bu terimin yanı sıra Avrupalıların Ari ırktan oldukları, bugün İran,
Tacikistan, Yakın Doğu ve Kafkaslar'da yaşayan halkların da beyaz olmaları
sebebiyle Ari sayılmaları gerektiği tezi ileri sürülmüş ve bu tez getirilip Helen
uygarlığına bağlanılmıştır287. Fakat Helen uygarlığı, Eski Yunan kültürü ile Eski
Mısır ve Sami kültürünün bir bileşimi olarak kabul edilmekteydi.288. İran’ı istila
ederek Türkistan’ı ele geçirip Hindistan’a kadar merdiven dayamış olan Helen
uygarlığının, Ari kültürünü etkilediği muhakkaktır. Fakat Ari kültürünü Helen
uygarlığının ortaya çıkardığını söylemek bilimsellikle bağdaşmasa gerektir.
Blumenbach, ilk defa "Kafkas ırkı" terimini kullanmıştır ve ona göre,
beyaz derililer ya da Kafkas ırkı ilk ortaya çıkan en yetenekli ırktı ve bütün
öteki ırklar bunun yozlaşmasından ortaya çıkmıştı. Kendisi bu savını, Nuh
tufanı nazariyesine dayandırmış ve ona göre, Nuh'un Gemisi Kafkaslar'ın
güneyindeki Ağrı Dağı'nda karaya oturmuştu. Bu durumda insanların ve
dolayısıyla Avrupalıların kökeni, eski çağ insanlarının inandığı gibi, Nil ve Fırat
vadilerinde değil, doğudaki dağlarda olması gerekiyordu289. J. G. Herder ise
insanların kökenini Himalayalar'a yerleştiriyordu. Buna göre, insanların ya da
onların en saf biçimi olan Ariler, Asya'nın dağlık bölgelerinden
gelmekteydiler290. Rus bilginlerden bazıları da Arileri Orta Asyalı
saymaktadır291. Rus bilim adamı V. İvanov ve T. Gramkrilidze, Aryenlerin Orta
Asya’dan kuzeye Karadeniz kıyılarından Avrupa’ya ilerlediklerini ifade
edilmektedir292.
Ari terimi, 1790'lı yıllardan itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Elliot
Smith tarafından ortaya atılan "yayılma" teorisine göre, Mısır uygarlığını Asyalı
göçmenler kurmuş ve bu uygarlığı Avrupa ile dünyanın öteki bölümlerine
yaymışlardır. Kafkas ırkının Asya dağlarından gelmesi gibi, Avrupa dilleri de
285 Rasonyi 1996, 7.
286 Bernal 1998, 327.
287 Karatay 2003, 110.
288 Bernal 1998, 49-73.
289 Bernal 1998, 318.
290 Bernal 1998, 318.
291 Aytbayev 2002b, 668.
292 Aytbayev 2002b, 668.
Page 51
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
411
aynı kökten gelmiş farz ediliyordu. Almanların Ur-heimat, yani asıl ana yurttan
en son ayrılan oldukları için Kafkas ırkının daha saf bölümünden farz edilmesi
sonucunda Almanca’nın da öteki dillerinden daha saf ve eski olduğu iddiası
ortaya atıldı. Böylece İndo-German dil ailesi terimi ortaya çıktı. Bu nazariyeyi
savunanlar Helen medeniyetinin, Eski Mısır ve Sami medeniyetinin birleşimi
olduğu görüşünü savunan Herodot’u kesinlikle reddetmektedirler293.
Ari ırkının Asya kökenli olduğunu savunan bilim adamları, Ural-Altaylar
arasından çıkan Türklerin, Ari yurtlarını istila ettiklerini ve onları yok ettiklerini
ileri sürmektedirler. Orta Asya'nın, Hindistan ve civarının esasen Ari ırkının
atalarının yurdu olduğunu ileri süren batılılar 18. yüzyıldan itibaren Afganistan,
Pakistan, Hindstan ve Endonezya toprakları üzerine doğru bir istila hareketine
girişmişler ve bunu da Ari ırkının ata yurtlarına geri dönüşü olarak
adlandırmışlardır.
Bu bilim adamlarına göre Hint-Avrupaî dil grubuna Slavyan, German,
Romen, İran dilleriyle, Kuzey Hindistan ve diğer bazı bölgelerde kullanılan
diller girmektedir. İ. M. Dyakonof’a göre ise bu dil ailesi, yaklaşık olarak MÖ
5. binyılda Tuna, Rhein ve Volga arasında şekillenmiş ve ancak üçüncü bin
yıldaki yükseliş ve düşüş sürecinde, kuzeye ve güneye doğru, ilk anavatanlarına
doğru yayılmaya başlamıştır. Yine Dyakonoff’a göre, hayvancılığın gelişmesi
ve eski doğu medeniyetinden tekerlekli yük arabalarının alınmasıyla birlikte,
Kafkaslar ve Tuna civarı yoluyla Hindo-Avrupaîlerin doğu göçü başlamıştır.
Hâlbuki Rus tarihçisi, etnolog, coğrafyacı ve etnogenez tezinin Rusya'daki
öncüsü Prof. L. N. Gumilev, aksi görüş savunarak tekerlekli arabaların,
kağnıların, üzengi ve denk takımlarının ilk defa Hunlar ve Göktürkler tarafından
icat edildiğini ileri sürer.
Batılı kaynaklar Turların, Arilerin ve Hion kabilelerinin aynı ve eski
tanrılara taptıklarını birbirlerine karşı zafer kazanmak için aynı Tanrı’ya dua
ettiklerini ve birbirlerine yakın dille konuşan Arîler, Turlar ve Hion kabileleri
arasındaki savaşların Ari-anam, Vayca sınırlarında, Amuderya ve Sır-Derya
sahillerinde, Hazar, Aral, Volga ve Kama kıyılarında gerçekleşmiş olduğunu
söylemektedirler. Yankıları Avesta, Dara yazıtları ve yaştlara yansıyan bu
savaşların Zerdüşt zamanından daha önce, MÖ II. Binyıl ortalarıyla I. Binyıl
başlarında vuku bulmuş olduğu kesindir. Bazı batılı bilim adamları Türkistan
bölgesinin ilk sakinleri olan Sakaların, Aryanî Sarmatlar olduklarını ileri
sürmüşlerdir. Hâlbuki Orta Asya’ya giden ilk Bizans elçisi olan Zemarkhos,
Göktürkler'e elçi olarak geldikten sonra Göktürkler hakkında Bizans
imparatoruna raporunu sunarken Göktürklerin eskiden kendilerine Saka
293 Bernal 1998, 515.
Page 52
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
412
dediklerini fakat şimdi Göktürk olarak kendilerinden bahsettiklerini
kaydetmiştir294. Zemarkhos ayrıca Göktürk kağanının Bizans imparatoruna karşı
İskit alfabesiyle yazmış olduğu mektubu vermiştir295. Turlar diye İranlı
kaynaklardan alıntı yapan batılı bilim adamları elbette bunun Türkleri işaret
ettiğini kabul etmektedirler. Bunun yanında Dara yazıtlarında geçen, "Sivri uçlu
miğferler giyen savaşçıların" da Sakalar olduğu bilinmektedir296.
Vallois’e göre, Türk, Türk-Tatar veya Turan ırkının bazı fiziksel
(görünür) beden özellikleri Moğol ırkına benzediği için, çoğu araştırmacılar,
Turanlıları sarı ırktan saymışlardı. Oysa Turanlıları beyaz Kafkas ırkının Orta
Asya’ya doğru uzanan dalı veya kolu saymak daha doğru olur. Turan
düzlüklerinde göçebelik yapan Türkler’in, Moğollar’la karışmış bulunmaları
olasıdır. Weiner, Anadolu ırkının Küçük Asya’dan Pamir’e kadar uzanan
vadilerde yaşadığını, Ermeni veya Kafkas ırkının alt grubu olan Dinarik ırkla
benzerlikleri nedeniyle, Avrupa kökenli sayıldıklarını söylüyordu297. Kısa boy,
kalın gövde, yuvarlak ve büyük baş, geniş yüz, çıkık elmacık kemikleri, geniş
burun kanatları, kalın kaşlar, çekik gözlerin ifade ettiği Asyalı tipi, Roux’u
Turan ırklarını proto Türk oldukları gerçeğine ulaştırmıştır298.
Greklerle temastan önceki Saka dininde Şamanizm’e ait önemli kalıntılar
bulunmaktadır. Sakalar’da da Şamanların var olduğu Herodot tarihinden
öğrenilmektedir. Şamanizm İskitler aracılığı ile Traklar’a da geçmiştir. Ancak,
V. F. Müller’e göre, İskitler birçok halkın birleşiminden oluşmuş bir
topluluktur. Bu bakımdan aralarında Türk halkları da bulunmaktadır. Sakalar’ın
bizi ilgilendiren yanı buradan gelir. Neumann, İskitçe özel adlar üzerine yaptığı
bir araştırma sonucunda, İskitler’in tümüyle Ural-Altay halkı olduğunu
savunmuştur. Geza Nagy de bu görüşe katılmaktadır.
Turan ülkesinin en eski unsuru Sakalardır. İranlılar, Turan adını ilk olarak
Saka Türklerine takmışlardır. En eski Pers yazıtlarından da İranlıların doğu
komşuları olarak Sakalar’dan bahsedildiğini Dara’nın Bihistun kitabesinde
görmüştük299. Eski Grek klasik kaynaklarında Turan topraklarında yaşayan
ırklardan “Skudai” olarak bahsedilmektedir300. Bu isim bize Turan topraklarının
ilk sakinleri olan Saka Türklerini akla getirmektedir. Turan toprakları üzerinde
294 Ayrıca VI. tarihçilerinden Menandros da Türklere eskiden Saka dendiğini ifade etmiştir. Bkz.
P’yankov 2002, 615.
295 Ligeti 1998, 62
296 Çay-Durmuş 2002, 577.
297 Güvenç 1997, 22.
298 Roux 1991, 43-44.
299 Çay-Durmuş 2002, 575.
300 Ayda 1979, 288.
Page 53
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
413
yaşayan Türk kavminin hangisi olduğu M. Ö. 8. yüzyıldan sonra daha belirgin
hale gelmiştir. Bu dönemden sonra yazılan klasik kaynaklar Saka-İskit isminin
Grek telaffuzu olarak Skythai şeklinde belirterek bizim için bu topraklar
üzerinde yaşayan hakim Türk unsurunun Sakalar olduğunu belirgin hale
getirmiştir. Klasik kaynaklardan Hipokrates’te, Strabon’un coğrafyasında,
Thuklides’in Pelopenler ile Atinalılar arasındaki savaşında, Ksenopon’un “Pers
kralı Kyros” adlı eserinde de İskit adı geçmekte ve bunların yaşantıları hakkında
etraflı bilgiler verilmekle beraber isimleri Skityhai olarak geçmektedir301.
Bununla beraber batılı kaynaklar Sakaların kimliği üzerinde çok farklı
tezler üzerinde durmuşlardır. Bunlardan bazıları onların Ari ırkından
olduklarını, bazıları Slav ırkından oldukları ve bazıları da onların Turanid ırktan
olduklarını söylemekle beraber Tatar, Moğol ve İran-Turan karışık ırklardan
olduklarını söyleyenler de olmuştur302. Sakaların Aryen ırkından olduğunu ileri
süren batılı bilim adamlarının başında Zeus, Müllenhoff, Tomaschek, Fressel ve
Wilser gelmektedir303. Bu bilim adamları iki ırkın da sahip oldukları dil ve din
benzerliklerinden yola çıkarak Sakaları Aryen ırkına dâhil etmişlerdir. Hâlbuki
Perslerin Orta Asya’ya yönelik nüfuz hareketleri eski Persçe’nin kalıntılarının
buralarda olmasını ve Sakalardan bazı toplulukların bu nüfuz çalışmaları
sonucunda eski İran dinlerini benimsemiş olmaları normal gözükmektedir304.
Albert Herrmann Amirgi Sakalarını doğu İran halklarından saymıştır.
Kretschmer İskitler arasında bulunan Ari topluluklarından yola çıkarak Turan
topraklarının bu ilk sakinlerini İskitler ve İranlılar arasındaki kültürel
yakınlıktan dolayı Aryen ırkından saymaktadır. Junge ise Sakalarla İranlıları
akraba kavimler arasında saymıştır. Von der Osten ise Sakaların Hint-Avrupa
ırklarından olduklarını Türklerin göç dalgaları halinde Sakalar arasına
girdiklerini ifade etmiştir. Bunlara ek olarak Potratz, Rostovtzeff, Grosset gibi
bilim adamları da Sakaların kullanmış oldukları dil içerisindeki eski Persçe
sözcüklerden yola çıkarak bunların Ari ırkına mensup olduklarını iddia
etmişlerdir305.
Sakaların Turan ırkından olduğunu etraflıca ortaya koyan batılı bilim
adamı B. G. Niebuhr’dur. Sakaların Turan ırkından olduğu 19. yüzyılın
başlarından itibaren ileri sürülmeye başlanmıştır. Niebuhr, Sakaların Tatar veya
Moğol olabilecekleri ihtimali üzerinde durmaktadır. Onun en büyük dayanağı
İskitler ile Tatarlar arasındaki kültürel benzerliklerdir. Bu fikri, Yunan tarihi
301 Çay-Durmuş, 2002, 576.
302 Güvenç 1997, 24.
303 Çay- Durmuş, 2002, 580.
304 Comparetti 2002, 159.
305 Çay-Durmuş 2002, 580.
Page 54
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
414
zamanlarından Grote de kabul etmektedir. Bunların dışında Sakaların Turan
ırklarından olduğunu ileri süren diğer bir tarihçi ise Neumann’dır. Atlı göçebe
bir kavim olmalarından yola çıkarak onların Moğol, Türk veya Tatar
olabilecekleri ihtimali üzerinde duran diğer bir batılı yazar ise Kieperttir306.
Bunlara ek olarak Sakaların, Turan halklarından olduğunu ileri süren batılı
tarihçilere Nagy’i de örnek olarak verebiliriz.
Mordtmann, yaylak Sakalar ve sivri başlıklı Sakalara ait çivi yazılı
tabletleri çözümlemek suretiyle bunların kullanmış oldukları dilin Türkçe’ye
olan benzerliklerinden yola çıkarak onların Türk olduklarını savunmuştur. Kuun
da elde edilen bulguların göstermiş olduğu gerçeklerden yola çıkarak en azından
Saka toplulukları içerisindeki Türk boylarının varlığının kaçınılmaz olduğunu
söylemiştir307. Yine batılı bilim adamlarından Minns yazılı kaynakları ve birçok
arkeolojik bulguları inceleyerek onların Turan kavimlerinden birisi olduklarını
kabul etmiştir. Franke ve Mayer de Ceyhun’un kuzeyinde meskün olan
Sakaların Türk soyundan gelmiş olabileceklerini ifade etmişlerdir. Huntingford
Sakaların Tatar veya Moğol ırkına mensup olabileceklerini; Ruben ise Sakaların
dillerinin İranî bir dil olmasına rağmen, onların yaşantı bakımından İranlı
olmadıklarını ve gelenek, görenek açısından Türklere benzediklerini ifade
etmiştir308.
Türklerin ilk anayurtları hakkında en etraflı çalışan Nemeth ise Turan
topraklarının aksine Türklerin yaşamış olduğu yerlerin, günümüzde yaşayan
Ural kavimleri ile Türkler arasındaki dil benzerliğini göz önünde bulundurmak
suretiyle Türklerin ilk anayurtlarının Batı Asya’da, Aral Gölü çevresi ile Ural ve
Altay arasındaki bozkırlarda, genelde bugünkü Kazakistan toprakları üzerinde
olduğunu ifade etmektedir309. Fakat bunun aksine Türk varlığının başlangıcı
olarak kabul edilen atlı310 savaşçı çoban kültürünün merkezi olarak İranî tabirle
Turan toprakları ve Kazakistan Türklerin anayurtları olarak işaret edilmektedir.
Türklerle Moğollar ve Tunguzlar arasındaki akrabalık ilişkilerini ortaya koymak
suretiyle bunları Altay kavimleri311 olarak niteleyen Alman Wiedemann, Fin
Castren ve Alman Schott; Türklerin anayurdunun Altaylar olduğunu ortaya
atmışlar312 ve Macar Vambrey ile Rus bilgin Aristov bu görüşü kuvvetli bir
şekilde desteklemişlerdir313. Avusturyalı bilgin Tomaschek, Türklerin
306 Çay-Durmuş 2002, 581.
307 Çay-Durmuş 2002, 581.
308 Çay-Durmuş 2002, 581.
309 Rasonyi 1996, 3.
310 Appa 2002, 572 vd.
311 Koppers 2002, 316.
312 Yılmaz 2002, 393.
313 Öztuna 1977, 19.
Page 55
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
415
anayurdunun Baykal Gölü’nün doğusunda olduğunu iddia etmiş; İngiliz Parker
ile Fin Türkolog Ramstedt ise Türklerin ilk anayurdunun daha doğuda
Mançurya’da, Kingan dağlarının eteklerinde olduğunu ispat etmeye
çalışmışlardır.
Batılı kaynaklarda İskender istilasından sonra Türklerin doğuya doğru
çekildiklerinden ve daha sonraları Hunların tazyikinden dolayı Proto-Fars
kavimlerin geri çekilip bölgenin tekrar Türkleştiğinden bahsetmektedir314. Batı
Türkistan’da kurulan Kuşan, Akhun, Batı Göktürk devletleri ile Oğuzların
istilası Afganistan ve Horasan’daki Türk nüfusunun tekrar yoğunlaşmasına
neden olmuştur. Fakat bu, Türklerin bölgeye ilk defa gelişleri olmamakla
beraber, İskender istilasından sonra doğuya çekilen Türk nüfusunun tekrar
Maveraünnehir ve Horasan topraklarına geri dönüş hareketi olarak kabul
edilmektedir.
MÖ 450’li yıllarda Sabirlerin yurtlarını bırakarak göçlerine neden olan
Avarlar, ilk defa bu tarihte adlarını dünyaya duyurdular. Sabirlerin yurtlarından
kaçmaları neticesinde önlerine çıkan Ogurlar, Onougurlar ve Sarı Ogurları
yerlerinden ederek onların Kafkasya ve Karadeniz bölgelerine kaçmalarına
neden oldular. Sabirleri yerlerinden eden Avarlar bu göçten sonra MÖ 350’li
yıllarda Kafkaslarda gözükmeye başladırlar315. Kendilerine Ruan-ruan ve Juan-
juan adı da verilen Avarların gerçek adları hakkında tam bir kanıya
varılamamıştır. Kendilerine Türkçe “apar”316 denilen ve karşı koyan, çok
direnen anlamlarına gelen Avarlara bu adı Latinlerin takmış oldukları tahmin
edilmekle beraber, Çinliler Juan-juan şeklinde isimlendirmişlerdir317. Bunun
yanında 385 ve 534 yılları arasında Çin’in kuzey Vey sülalesi ile giriştikleri
savaşlar sırasında Çin kayıtlarına yoğun olarak giren Avarları, Çin kayıtları,
“Şyung-nu” şeklinde de adlandırmıştır318. L. N. Gumilev ise Avarların Hionitler
gibi, Turanlıların soyundan geldiklerini söylemektedir319. Hem Asya, hem de
Avrupa Avar devletlerinin başında kağan unvanı taşıyan bir hükümdar
bulunmaktaydı. Kağan’dan sonra ise Yuğruş adını taşıyan vezirler
gelmekteydiler. Avarlarda ayrıca bir de, Tudun rütbesi bulunmaktaydı ve daha
çok başkomutan için kullanılan bu unvana genelde kağan sahipti.
314 P’yankov 2002, 613-614.
315 Szadeczky 2002, 284.
316 Grenard 1992, 18.
317 Öztuna 1977, 64.
318 Sinor 2002, 393.
319 Süleymanova 2002, 676.
Page 56
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
416
Sonuç
Turan sözcüğü hakkında üç farklı görüş olduğunu söylemek mümkündür.
Birinci olarak Turan sözcüğünün İran’ın doğusunda yaşayan göçebe kavimlerin
yaşamış olduğu toprakları tanımlamak üzere Turanî kavimlerin yaşadığı
topraklar anlamında kullanılmış, eski Persçe bir sözcük olduğu yönündeki
görüştür. Kavram kök olarak “Tur” sözcüğünden gelmekle beraber “Tur”,
Turanî kavimlerin atası olarak kabul edilen kişiye verilen bir isimdir. Tur
sözcüğünün sonuna getirilen Farsça “an” çoğul ekiyle b kavram “Turan” şeklini
almıştır. Bununla beraber Turan’ın belirli bir ırkı tanımlamak üzere kullanılmış
olduğu söylenememekle beraber, Türkler de bu Turan sözcüğü ile kastedilen
kavimler arasına girmektedir.
Turan hakkındaki ikinci görüşe göre ise yine Farsça “Tura” şeklinde ifade
edilen ve karanlık ruhlu, vahşi, saldırgan anlamlarına gelen bir sözcükten
kaynağını aldığını ve İranlıların aralarındaki savaşlardan dolayı doğu
sınırlarında yaşayan göçebe kavimleri bu şekilde ifade ettiklerini ve onların
ülkelerini ifade etmek amacıyla bu sözcüğün başına “an” çoğul ekini getirmek
suretiyle buna Turan dediklerini ifade etmişlerdir ki bu görüş genelde batılı
tarihçiler tarafından kabul görmüştür. Hatta batılı tarihçiler bu tanımdan yola
çıkarak İranlıların doğu sınırlarında yaşayan göçebelerin ülkeleri için şeytanın
ülkesi anlamında Turan dediklerini, bunu da onlarla yapmış oldukları savaşlara
ve buradaki göçebelerin İran toprakları üzerine yapmış oldukları istilalara
bağlamaktadırlar.
Üçüncü görüş ise bu kavramın Sasaniler döneminde ortaya çıktığı ve
genelde idari amaçla kullanıldığı yönündeki görüştür. Buna göre, Sasaniler
dönemi İranlıları ülkelerinin doğu satraplıklarına genel olarak Turan adını
vermişlerdir. Buraya İran’ın karşıtı olarak Turan denmesinin nedeni ise
buradaki göçebelerin tam olarak İranî olmamalarından kaynaklanmaktadır.
Doğu satraplıklarında yaşayan göçebeler hem İran dilini ve hem de Türk
dillerini konuşmaktaydılar ve aralarında ulusal bir birlik yoktu. Bu nedenle
Sasaniler buradaki satraplıklarının farklı boy ve budunlardan oluşmuş
topluluklar olması hasebiyle bunların üzerinde yaşamış oldukları eyaletlere
Turan adını vermişlerdir. Buna da Sasani hükümdarlarından Ardaşir’in kendine
takmış olduğu “şahan şah-ı iran ve an iran” yani İranlıların ve İranlı
olmayanların şahı anlamında kullanmış olduğu lakabından yola çıkarak Sasani
imparatorluğunun çok uluslu yapısını örnek göstermek suretiyle İranlılardan
oluşmayan topraklarını Turan şeklinde adlandırdıklarını ifade etmişlerdir.
Bütün bu farklı görüşleri teker teker incelediğimizde, karşımıza şu sonuç
çıkmaktadır: İranlılar doğularında yaşayan kavimleri Turan olarak
adlandırmışlar ve Ceyhun Nehri’nin kuzeyinde yaşayan bütün kavimleri bu
Page 57
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
417
isimle adlandırmışlardır. Buna göre, İran ve Turan arasındaki doğal sınır
Ceyhun Nehri’dir. İranlıların Tran kavramıyla sadece Türkleri kastetmemekle
beraber, Turan ırkının atası olan kişiyi Tur olarak isimlendirmeleri ilk etapta
Türk adını vermektedir.
Bununla birlikte İran kaynakları Turanlıların başında Afrasyab adında bir
Türk büyüğünün olduğu bir cihan imparatorluğundan bahsetmektedirler. Bu
kaynaklara göre, devlet bir Turan devleti başında bulunan imparator ise bir
Türk’tür. Bilimsel veriler ışığında elde edilmiş bilgilere baktığımız zaman,
İranlıların kendileri ile amansız mücadelelere girişmiş oldukları bu
imparatorluğun MÖ 555’li yıllarda İranlıların kendileri ile savaştıkları Saka
Turan imparatorluğunu ve başlarındaki hükümdarın da Alper Tunga adındaki
acun beyini işaret etmektedir. Saka Turan İmparatorluğu ile Alper Tunga
“Turan” sözcüğün ilk olarak ortaya çıktığı ve İran kaynakları Avesta ve
Şehname’nin “Turan” adını verdikleri bu imparatorluk bizim için bu kavramın
köklerine inmemiz açısından önemli olup, Turan kavramının ortaçağlarda
ortaya çıkmadığını ve milattan önceki birinci bin yılda da kullanılan bir kavram
olduğunu göstermesi açısından önemlidir.
Bunun yanında İran kavramına gelince, bu kavramın kaynağını Ari veya
Aryen sözcüğünden almış idari bir sözcük olduğunu görmekteyiz. İran, Aryen
ırklarının üzerinde yaşamış olduğu coğrafya anlamına gelmekle beraber genelde
ülke anlamında kullanılmıştır. Bu kavram her hangi bir Aryen kavmi için özel
kullanılmış bir sözcük değildir. Aynı zamanda Fars ırkının bir karşılığı olarak
da kullanılmamaktadır. Ari ırklarının yaşamış olduğu ülke anlamında
kullanılmış olup, Ari ırkına izafeten eski Perslerin kendi kaynaklarında ifade
ettikleri “ir” veya “iry” köklerine “an” çoğul ekini getirerek Arilerin ülkesi
anlamında “İran” şeklini vermişlerdir. Buna göre İran ülke anlamındadır ve
herhangi bir Aryen ırkının tam olarak karşılığı değildir. Öyleyse bugünkü
anlamda Farsları içine alan İran ve Türkleri de içine alan Turan kavramı genel
bir isim olup, bu çatı altındaki birçok boy, budun ve ırkı kapsayan terimler
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Page 58
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
418
BİBLİYOGRAFYA
Ahmetbeyoğlu 2002 Ahmetbeyoğlu, Ali, “Türkistan’dan (Orta Asya) Doğu
Avrupa’ya Yapılan Türk Göçleri” Türkler, C. II, Ankara,
2002, s. 522–529.
Akbulut 2002
Akbulut, Dursun Ali, “Mevaraünnehir ve Horasan’da
Türkler”, Türkler, C.I, Ankara, 2002, s. 832–843.
Aksoy 2002
Aksoy, Mustafa, “Destanlarda ve Tarihi Kaynaklarda
Alper Tunga (Efrasyab)”, Türkler, C. III, Ankara, 2002,
s. 554–568.
Alemany 2002
Alemany, Agusti, “Batı Avrasya Steplerinde Türk ve
Alan Halkları Arasındaki Tarihi Bağlantılar” (çev-Nurşen
Özsoy) Türkler, C II, Ankara, 2002, s. 530–535.
Appa 2002
Appa, Adilhan, “Karaçay-Balkar Türklerinin Kökeni”
Türkler, C. II, Ankara, 2002, s. 572–590.
Atalay 2002
Atalay, İbrahim, “Türk Dünyasının Coğrafyası” Türkler,
C. I, Ankara, 2002, s. 243–260.
Ayda 1979
Ayda, Adile, “Etrüskler’le İskitler Arasındaki
Benzerlikler”, C. VIII, TTKB, (1979).
Aytbayev 2000a
Aytbayev, Abdulhalık, “Massagetler Hakkında Eski
Kaynaklar” (Çev-Kezban Acar) Türkler, C. 1, Ankara,
2002, s. 632–636.
Aytbayev 2002b
Aytbayev, Abdulhalık, “İlk Orta Asya Sakinlerinin Göç
Serüvenleri” Türkler, C I, Ankara, 2002, s. 665–672.
Barthold 1990
Barthold, Vasili Viladimiroviç, Moğol İstilasına Kadar
Türkistan, (Haz-Dursun Yıldız), Türk Tarih Kurumu
Yayınları, Ankara,1990.
Bayat 2002
Bayat, Fuzuli, “Oğuz Kağan Destanı Üzerine Yeni
Düşünceler” Türkler, C. III, Ankara, 2002, s. 520–526.
Baykara 2002
Baykara, Tuncer, “Türklüğün En Eski Zamanları”
Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 279–308.
Bernal 1998
Bernal, Martin, “Kara Atena, Eski Yunan Uydurmacası
Nasıl İmal Edildi” (Çev-Özcan Büze), Kaynak Yayınları,
İstanbul, 1998.
Comparetti 2002
Comparetti, Matteo, “Soğdiyana Tarihine Giriş”, (çeviren
belirtilmemiş), Türkler, C. II, Ankara, 2002. s. 157–169.
Page 59
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
419
Cöhce 2002
Cöhce, Salim, “Hindistan’da İlk Türk Hâkimiyeti:
Kuşanlar ve Akhunlar”, Türkler, C. I, Ankara, 2002, s.
816–821.
Cüveyni 1998
Cüveyni, Tarih-i Cihan Güşa, (Çev-Mürsel Öztürk),
Ankara 1998.
Çay-Durmuş 2002 Çay, Abdulhaluk M.-İlhami Durmuş, “İskitler” Türkler,
C. I, Ankara, 2002, s. 575–596.
Duralı 2002
Duralı, Şaban Teoman, “Toplum-Devlet Ülküsü Olarak
Tarihte Türklüğün Oluşması” Türkler, C. I, Ankara,
2002, s. 336–350.
Durmuş 1997
Durmuş, İlhami, “Saka-Pers Mücadelesi” Bilig, 4 Kış
1997, s. 49-53.
Durmuş 2002a
Durmuş, İlhami, “İskitlerin Kimliği” Türkler, C. I,
Ankara, 2002, s. 620–627.
Durmuş 2002b
Durmuş, İlhami, “Sarmatlar” Türkler, C. I, Ankara, 2002,
s. 637–647.
Esin 1972
Esin, Emel, Türk Kültürü El Kitabı, MEB Yay, İstanbul,
1972.
Ercilasun 1982
Ercilasun Ahmet Bican, Türk Tünyası Üzerine
İncelemeler, Akçağ Yayınları, 1982.
Firdevsi 1974
Firdevsi, Şehname, C.4, (Trc. N. Lügal), İstanbul, 1974.
Günaltay 1987
Günaltay, Şemsettin, İran Tarihi, TTK Basımevi,
Ankara, 1987.
Güvenç 1997
Güvenç, Bozkurt, Türk Kimliği-Kültür Tarihinin
Kaynakları, Remzi Kitabevi, 5. Baskı, İstanbul, 1997.
Grantovski 1359
Grantovski E. A, Tarih-i İran Zaman-ı Bastan ta Emruz,
(Trc-Keyhüsrev Kişaverzi), Tahran, 1359.
Grenard 1992
Grenard, Fernand, Asya’nın Yükselişi ve Düşüşü, (Çev.
Orhan Yüksel), MEB Yay, İstanbul, 1992.
Herodotos 1991
Herodotos, Herodot Tarihi, (Trc. Müntekim Ökmen),
Remzi Kitabevi, İstanbul, 1991.
Hourcade 2000
Hourcade, Bernard, “İran”, TDVİA, C. 22, İstanbul, 2000,
s. 392–394.
İbn-i Belhî 1339
İbnü’l-Belhî, Farsname, (Tashih-Guy Le Strange,
Reynold Elen Nikolsen) Tahran 1339.
Page 60
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
420
İbn-i Havkal 1938 İbnü’l-Havkal, Suret’ü-l Arz, (Farsça Çevirisi-Dr. Cafer
Şiar), Liden, 1938.
İran UNESCO 1963 İran UNESCO Milli Komisyonu: İranisha, I. Cilt,
Tahran, 1963.
Kafesoğlu 2002
Kafesoğlu, İbrahim, “Tarihte Türk Adı”, Türkler C. I,
Ankara, 2002, s. 309–316.
Kaplan 2002
Kaplan, Mehmet, “Oğuz Kağan-Oğuz Han Destanı”
Türkler, C. III, Ankara, 2002, s. 511–519.
Kataray 2003
Karatay, Osman, İran ve Turan; Hayali Milletler
Çağında Avrasya ve Orta Doğu, Ankara, 2003.
Karatay 2005
Karatay, Osman, “Alper Toŋa ve Oğuz Han: Turan’da
Bir Dönem, İki Gelenek”, Turan, Sayı 2, Güz 2005, s.
113-117.
Karatay 2011
Karatay, Osman, Türklerin Kökeni, Ankara, 2011.
Kaşgarlı 2004
Kaşgarlı Mahmut, Divan-ı Lügati’t Türk, C.I, II, İstanbul,
2004.
Kırzıoğlu 1953
Kırzıoğlu, Fahrettin, Kars Tarihi, İstanbul, 1953.
Koppers 2002
Koppers, Wilhelm, “İlk Türklük ve İlk İndo-Germenlik”
Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 317–335.
Levi 2002
Levi, Scott C, “Orta Çağ Asyası’nda Türkistan ve Turan”
Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 389–393.
Lajos 1998
Ligeti, Lajos, Bilinmeyen İç Asya, AÜ Basımevi, Ankara,
1998.
Mansel 1971
Mansel, Arif Müfit, Ege ve Yunan Tarihi, TTK Yay,
Ankara, 1971.
Meşkür 1336
Meşkür, Cevad, Tarih-i İran Zemin, Tahran, 1366.
Memiş 1987
Memiş, Ekrem, İskitlerin Tarihi, Selçuk Üniversitesi
Yayınları, Konya 1987.
Minorsky 1988
Minorsky, Vladimir, “Turan”, MEB İA, C. 12/2, İstanbul,
1988, s. 107–113.
Narain 2002
Narain, Awadh, “Kuşan Devleti” (Çev-Murat Yaşar)
Türkler, C.I, Ankara, 2002, s. 822–827.
Naskali 2000
Naskali, Esko, “İran”, TDVİA, C. 22, İstanbul, 2000, s.
394–35.
Mackenzie 1998
Mackenzie, David N, "Eran, Eranşahr", Encyclopedia
Iranica, (www.iranicaonline.org), 15.10.1998.
Page 61
Klasik ve Çağdaş Kaynaklar Işığında Turan-İran Kavramı ve Tarihsel Coğrafyası
421
Ortaylı 1996
Ortaylı, İlber, Türkiye İdare Tarihine Giriş, Turan
Kitabevi, Ankara, 1996.
Orkun 1936
Orkun, H. Namık, Eski Türk Yazıtları, C. I, İstanbul,
1936.
Ögel 1993
Ögel, Bahaeddin, Türk Mitolojisi I, TTK Yay, Ankara,
1993.
Özgüdenli 2000
Özgüdenli, Osman Gazi, “Maveraünnehir”, TDVİA, C.
28, İstanbul, 2000, s. 177–180.
Öztuna 2000
Öztuna, Yılmaz, Büyük Türkiye Tarihi, C. I, Ötüken
Yayınevi, İstanbul, 1977.
Öztürk 1980
Öztürk, Ali, Çağları İçinde Türk Destanları, Emek
Matbaacılık, Mart, 1980.
P’yankov 2002
P’yankov, Igor V, “Sakalar”, (Çev-Zülfiye Veliyeva),
Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 611–619.
Rasonyi (Trs)
Rasonyi, Laszlo, Tarihte Türklük, TKAE Yay:39, Seri
III, Sayı 111, (Trs).
Reisneya (Trs)
Reisneya, Rahim, Azerbaycan der Seyri Tarih-i İran,
Tahran, (Trs).
Roux 1991
Roux, Jean Paul, Türklerin Tarihi, (Çev. Galip Üstün,
Milliyet Yayınları:74) Mart, 1991.
Satrapi 2002
Satrapi, Mariane, “Persepolis”, www.kıtapturk.com,
Eylül, Paris 2002.
Sinor 2002
Sinor, Denis, “Gök-Türk İmparatorluğunun Kuruluşu ve
Yıkılışı”, (Çev. Talat Tekin), Erken İç Asya Tarihi,
İletişim Yayınları, İstanbul, 2002.
Sultanov 2004
Sultanov, T. İ, Türkün Üç Bin Yılı, Selenge Yayınları,
İstanbul, 2004.
Süleymanova 2002 Süleymanova, Sevda, “Kafkasya ve Avarlar”, (Çev.
Bilgehan A. Gökdağ), Türkler, C. II, Ankara, 2002, s.
674–686.
Szadeczky 2002
Szadeczky-Kardoss, Samuel, Avarlar, (Çev. Ruşen
Sezer), Erken İç Asya Tarihi, İstanbul, 2002.
Taberi 1991
Taberi, M. Cerir, Milletler ve Hükümdarlar Tarihi, C. II,
(Çev. Z. Kadiri Ugan), İstanbul, 1991.
Temel Britanica 1993 Temel Britanica, “İran Maddesi”, C. 9, İstanbul, 1993, s.
67–74.
Page 62
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
422
Tezcan 2002
Tezcan, Mehmet, “Kuşanların Menşei”, Türkler, C.I,
Ankara, 2002, s. 790–815.
Togan 1981
Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, C. I,
Aksiseda Matbaası, İstanbul, 1981.
Togan 2002
Togan, Zeki Velidi, “Türk Destanlarının Tasnifi” Türkler,
C. III, Ankara, 2002, s. 502–510.
Tuguşeva 2002
Tuguşeva, Liliya Yu, “Göktürkler ve Toharlar Arasındaki
Münasebetler”, Türkler, C II, Ankara, 2002, s. 152–156.
Turan 1969
Turan, Osman, Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi,
C.I, MEB Yay, İstanbul, 1969.
Türkan 2002
Türkan, Reha Oğuz, “Türk Tarihi Tezleri”, Türkler, C. I,
Ankara, 2002, s. 410–424.
Ünal 1975
Ünal, Tahsin, Türkün Sosyo-Ekonomik Tarihi, Konya,
1975.
Yörükân 2004
Yörükân, Yusuf Ziya, Ortaçağ’da Türkler, Gelenek
Yayınları, İstanbul, 2004.
Yılmaz 2002
Yılmaz, Emine-Demir, Nurettin, “Ural-Altay ve Altay
Dil Teorisi”, Türkler, C. I, Ankara, 2002, s. 394–402.
Wiesehöfer 2003
Wiesehöfer, Josef, Antik Pers Tarihi, (Çev. M. Ali İnci)
Telos Yayıncılık, İstanbul, 2003.
www.kıbrıs1974.com., “Turan Tarihi”, 01.02.2008.
www.vikipedi.org., “Turan Maddesi”, 13.07.2011.
www.vikipedi.org., “Aryen Mitoloisi”, 14.10.2011.
Abdülhalik Bakır – Ahmet Altıngök
MÜELLIFE TESEKKÜRLER PEK FAYDALI BILDUM
YanıtlaSil