
İskit - Saka İmparatorluğu
Batılıların
Türkleri
Avrupa'dan atma girişimleri karşısında Türklerin Avrupa'nın
eski
halkları içinde yer aldığını göstermek üzere Atatürk'ün ilk
incelettiği eski Türk devletleri içinde İskitler ön sırada yer
almaktadır. Tarihin ilk dönemlerinde ortaya çıkan ve
Orta-Asya'dan
hareketle Avrupa'ya gelen ve burada yaygın bir imparatorluk
kuran
İskitlerin Türk kökenli olduğu konusunda birçok tarih kaynağı
birleşmektedir. Tarihin ilk dönemlerinin en büyük
imparatorluğunu
kurmuş olan İskitler ve Sakalar Atatürk'ün de haklı olarak
belirttiği
gibi Avrupa'ya gelen ve ilk Avrupa devletini kuran Türklerdir.
İskitler,
M.Ö.VII
yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı kesiminde, Tuna ile Volga
ırmakları
arasındaki bölgede yaşamış bir Orta Asya kavmidir.
Karadeniz'in kuzey
kısımlarında daha önceleri yaşayan Kimmerler
Türkistan ve Batı
Sibirya'dan gelen İskitler tarafından dağıtılmışlar ve Güney
Rusya
bozkırlarının dışına sürülmüşlerdir. Yunanlılar tarafından
İskit
(Skuthoi), İranlılar
tarafından "Saka" adı ile anılan bu
kavim
Hintlilerce "Caka" diye
biliniyordu. İskitler kendi bölgelerinde
zamanlarının en ileri uygarlığını kurmuş olmalarına karşın,
sonraları
çeşitli nedenlerle imparatorluk dağılmış ve halk başka
ülkelere göç
etmiştir. Ünlü tarihçi Herodot,
İskit adının Karadeniz'in kuzeyinde
yaşayan yerli halkın kullandığı "Skolot"
ya da "Oskolot" sözcüğünden
geldiğini ileri sürmektedir. Eski dönem coğrafyasında
Karadeniz'in
kuzey bölgesine İskitya adı verilmektedir. Bu bölgenin
mi kavime,
yoksa kavimin mi bu bölgeye adını verdiği tarihçiler arasında
tartışma
konusudur. Ayrıca İskit adını bu kavimin mi kendisine verdiği,
yoksa
bu kavim hakkında bilgilerin merkezi olan Yunan kaynaklarının
sahibi
olan Grek tarihçilerinin mi bu adı taktığı da tartışmalı
konular
arasındadır.
İranlılarla
beraber
Türklerin de Sakalar diye andığı bu kavimin ilk yurtlarının Tanrı
Dağları, Fergana ve Kaşgar bölgesi olduğu
benimsenmektedir. Sakaların
ilk boyları M.Ö.VIII
yüzyılda bu bölgeden
batıya göç etmişlerdir. Bu
göç edenlerden bir grubun Aral gölü dolayında, Seyhun nehri
ağzı
çevresinde yerleştikleri, diğer bir grubun ise Hazar Denizi'nin
kuzeyinden geçerek Güney Rusya'ya gittikleri ve o tarihlerde o
bölgede
yaşamakta olan Kimmerleri Kafkasya'nın güneyine, Ön
Asya'ya doğru göçe
zorlayarak yerlerini aldıkları kesin olarak bilinmektedir.
İskitlerin
konuştukları dil ile İran dili arasında bazı benzerlikler
olması
nedeniyle tarihçilerin bir kısmı da İskitleri İran asıllı
olarak
benimsemek eğilimindedir. Diller arasındaki benzerliklere
bakarak bir
kavimin kökeni hakkında karar vermek son derece hatalı bir
tutumdur.
Bugün Türkçe'de yaşayan Arapça ve Farsça sözcüklere bakarak
Türklerin
Arap veya Fars kökenli oldukları ileri sürülemeyeceğine göre,
İskit
dilindeki İran asıllı sözcüklerin de bu kavimin İran asıllı
olduğunu
göstermesi yetersiz bir delildir. Ne var ki, İskitlerin
geldikleri
bölgenin Türkistan olması İskitlerin bir Türk kavimi olduğu
konusunda
daha güçlü bir kanıtıdır.
İskitler
hakkındaki
bilgilerin çoğunluğu Yunan kaynaklarından gelmektedir. O
kaynaklarda
ise İskitlerin İranlı olduklarına dair herhangi bir bilgi
yoktur.
Herodot tarihi ise İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve
Massagetlerin
baskısı ile Batı'ya göç etmeye zorlandıklarını belirtmektedir.
Ayrıca
İran İmparatoru Darius'un
İskit ülkesini ele geçirmek için açtığı
savaşı anlatırken, Herodot, İskitlerin kesinlikle İranlılara
benzemediğini açıklamaktadır. İran da tıpkı Anadolu gibi
tarihin
çeşitli dönemlerinde birçok kavimin gelip yerleştiği bir bölge
olduğundan, birçok kavim veya boy ile kültürel etkileşimi
olmuştur.
Herodot'un tanımlamasına göre İskitler kentlere
yerleşmiyorlardı.
Beraberlerinde götürdükleri atlı arabalarda yaşıyorlardı. At
sırtında,
yay ve ok ile savaşa alışmış bir kavim olan İskitler, yiyecek
için
tarıma değil, hayvan sürülerine dayanıyorlardı. Genellikle
pantolon ve
bot giyip, atlarında üzengi kullanıyorlardı. İskitler domuz
eti
yemedikleri gibi bu hayvanı kesinlikle yetiştirmezlerdi. Yemin
törenleri sırasında büyük bir kaba şarap koyan İskitler bu
şaraba
biraz da kanlarından karıştırarak içerlerdi. Türklere özgü
olan kan
kardeşliği İskitlerde yaygın olarak görülmekteydi. Kral öldüğü
zaman
kol ve yüzlerini kesmek, saçlarını tıraş etmek de Türk
kavimlerinin
bir özelliği olarak gene İskitlerde görülmekteydi. İskitlerin
Türklere
benzeyen birçok yanı vardı, üstelik araba içinde yaşamaları
Türk
olmayan göçebe kavimlerde pek sık rastlanmayan bir adetti.
Bu
özelliklerin
farkına varan tarihçilerin hemen hepsi İskitleri Türk
saymaktadırlar. Ancak, bazı Türk tarihçileri de İskitleri
yeterince incelemeden Türk olarak benimsememektedirler.
Arabalarda yaşayan
İskitler sürekli olarak civar bölgelere akınlar yaptıkları
için
komşu ulusların sürekli korktukları bir kavim olmuştur.
İran'da
Medler,
Persler tarafından uzaklaştırılınca Güney Rusya
ve Aral
bölgesine doğru göç etmişler, ama İskitlerle yaptıkları
savaşlarda
yenilmişlerdir. İran imparatoru Sirüs
son seferini İskitler
üzerine yapmış ve Aral bölgesinde M.Ö.529
da yenilmiştir. Bu
tarihlerde İskit İmparatoru Tomris
isimli
bir kadındır. Daha
sonraları ise Darius'un yaptığı seferler boşa çıkmıştır.
İskitler
yalnız İran cephesinde değil, sınırları bulunan tüm
cephelerde
sürekli savaşmış cengâver bir ulus olarak tarih sahnesine
geçmişlerdir.
İskitler,
Asur
kaynaklarında 'Cogu' diye anılan hükümdarlarının yönetiminde
Kuzey
Kafkasya yolunu izleyerek göç etmişler ve bu bölgede yaşayan
ve gene
proto-Türk sayılan Kimmerleri sürmüşlerdir.
İskit
Sanatı
İskitler
göçebe bir
ulus olmalarına karşın kendi dönemlerinde önemli bir uygarlık
yaratmışlardır. İskit eserleri günümüzde bile o bölgede
görülebilmekte, bazıları ise müzelerde izlenebilmektedir.
Özellikle
İskit vazosu Batı dünyasında çok tanınmıştır. Arabalarda
yaşayan
İskitler kendi yaptıkları eşyalarını da beraberlerinde
taşırlardı.
Mücevherden başlayarak çeşitli süs eşyası yapan İskitler,
yepyeni bir
sanat yaratmışlardı. Daha sonraları aynı bölgeye gelerek
yaşayan ve
devlet kuran Hunların da
İskitlere benzer bir yaşam biçimine ve
özelliklere sahip bulunması da İskitlerin Türk olması savını
güçlendirmekledir. İskitlerin kültür ve sanat eserleri de bu
savı
doğrulamaktadır.
![]() Altın broş Hermitaj Müzesi (Jettmar 1964, s.185) |
İskitlerle
ilgili
kazılar, İskitlerin gelişmesi hakkında genel bir görüş
vermektedir. Başlangıçta İskit kültür merkezi güneydoğu
bozkırlarına, Kuban ve Taman Yarımadası'na
doğru kaymaktadır. Martonaşa ve Melgunov kazılarının gösterdiği gibi İskitler Güney Ukrayna'da aşağı Dinyeper ve aşağı Buğ arasında dağınık bir egemenlik kurmuşlardı. Ancak M.Ö.IV. asırda İskit kültürü Ukrayna'da gelişebilmiştir. |
Solokha ve
Denev
kurganlarının gösterdiğine göre ise
M.Ö.III.
yüzyılda İskit uygarlığı
en üst düzeyine çıkmıştır. İskit yayılmasının Batı'da
erişebildiği en
kuzey uç kuzeydeki ormanlık bozkırların sınırı Voronej
yöresi
olmuştur.
Kuzeydoğuya
doğru
İskit yayılması yukarı çıkarak Saratov bölgesine
erişmiştir. Bu
bölgede yapılan önemli kazılar Savromal
adlı bir İskit boyunun bu
bölgede yerleştiğini açıklığa kavuşturmuştur. İskitler
Ukrayna'da tam
bir köylü kültürü yaratmışlardır. İskitler yarattıkları yüksek
kültür
ile komşu ulusları da etkileri altına almışlardır. Bugün
müzelerde
bulunan sanat eserleri İskitlerin uygarlık düzeylerinin ne
kadar
yüksek olduğunu göstermekledir. İskit sanatı doğrudan Yunan
sanatını
da etkilemiştir. Doğu'dan gelen göçler nedeniyle İskitler
Avrupa'nın
batısına doğru göç etmeye başlayınca İskit sanatı bütün
Avrupa'ya
yayıldı. İskitlerin yalnız erkekleri değil, kadınları da usta
savaşçı
idiler. İskit kadınlarının cesaretleri ve beceriklilikleri
dillere
destan olmuştur. İskit toplumunda kadının yeri çok yüksekti.
Toplumun
ve devletin en üst makamlarına kadar kadınlar
yükselebiliyorlardı.
İskit hükümdarları arasında kadınların da önemli yeri vardır.
İskitler
çiftçi
ve
göçebe
olmak üzere ikiye ayrılırlardı. Çiftçiler daha uygardılar.
Göçebeler ise arabalarda yaşarlardı. Elverişli buldukları
yerlerde
uzun süre yaşarlar, sonra da kendilerine yeni yurtlar
ararlardı. İklim
ve mevsime göre İskitlerin yurtlarını değiştirdikleri
anlaşılmıştır.
Arabaları iki, üç veya daha fazla öküz ile çekilirdi. Göç
zamanında
kadınlar araba içinde, erkekler at üstünde, arabaların yanında
giderlerdi. Asya'nın kuraklığı yüzünden durmadan göç ederler,
ancak
elverişli bir yer bulduktan sonra yerleşirler ve ilkel köy
toplulukları oluştururlardı. Eski Türkler'de olduğu gibi
İskitler'de
en geçerli hayvan at idi. Kesilen kurbanlar kazanlarda
pişirilerek
dağıtılırdı. İskitler şarap yaparlar ve içmeyi
severlerdi. Şarabın
yanında İskitlerde kımız gibi bir içkinin bulunması da
bu kavimin
Türklüğünü gösteren başka bir göstergedir. İçkiyi seven
İskitler, içki
içmenin yöntemini de bilirlerdi. Eski tarih kitaplarında
Ispartalılara
susuz şarap içmesini İskitlerin öğrettiği yazılıdır.
![]() Altın aplik, Hermitaj Müzesi (Jettmar 1964, s.187) |
İskitler M.Ö.VI. yüzyılda Ön Asya'ya akınlar yaptıkları sırada bronz çağını bırakarak demir çağına geçmişlerdir. İskit sanatının başlangıcı Kelt-Tuna bölgesindeki Hallstat demir tekniğinden de geniş ölçülerde yararlanmıştır. Bronz tekniği konusunda ise aynı bölgede İskitlerden önce yaşamış olan proto-Türk bir kavim olan Kimmerlerin İskit sanatı üzerinde geniş etkileri olmuştur. Kuban bölgesinde bulunan İskit dönemi sanat eserlerinin bir kısmında ise Asur ve Babil sanatının etkileri görülmüştür. İskit hayvan sanatı, Asur veya Yunan natüralizminin süsleme biçimine dönüştürülmesiyle meydana gelmiştir. |
Bozkır
estetiği,
İskitler aracılığı ile Güney Rusya'ya yerleşmiştir.
İskitler göçebe
yaşam biçimleri nedeniyle, resim, heykel ve kabartmacılık gibi
sanat
alanlarına yabancı kalmışlardır. Bütün lüksleri elbise,
kuyumculuk ve
koşum takımları yapmaktan öteye gitmiyordu. Kemer kopçası,
kılıç
tasması, eyer halkaları, araba süsleri, bayrak direkleri,
halılar hep
İskitlere özgü bir stilde yapılmıştı. İskitler geyik ve yaban
eşeği
sürülerini kovalamak, ceylanlarla kurtların kapışmasını
izlemekten
zevk alarak tüm yaşamlarını at üzerinde geçiriyorlardı.
Hayvanlar
arası çekişmeler İskit sanatını konu olarak etkilemiş ve
hayvan
figürleri İskit sanat eserlerinde çokça yer almıştır. İskit
sanatında
sırf süsleme amacıyla geometrik desenler içinde hayvan
biçimleri
görülmektedir. Sanatta hayvan biçimlerinin stilize olmasına
İskitlerin
katkısı büyüktür. Gerçekçi hayvan resimleri İskit süsleme
sanatının
temelini oluşturmuştur. Uzuvların ve organların ezilmesi,
yırtıcı
hayvanların diğer canlıları parçalamaları, ayıların
pençelerinde
kıvranan geyikler sıkça işlenen konular arasında yer almıştır.
Yukarı
Volga ormanlık bölgesine doğru ilerleyen İskit bozkır sanatı Fin-Uygur
kaynaklı olan, Kazan civarındaki Anonin uygarlığını
etkilemiştir. Bu
bölgede yapılan kazılarda İskit izleri taşıyan hayvan
figürlerine
çokça rastlanmıştır. Orta Sibirya bölgelerine kadar İskit
bozkır
sanatının etkileri yayılmıştır. İskit sanatı çok yaygınlık
kazanmış
ama, dağılırken de zayıflamıştır. Sibirya ormanlarında
bu devirden
örnekler bulunmuştur.
M.Ö.III. yüzyılda
İskitlerle benzer özellikler gösteren ve Kuzey İran'dan gelen
göçebe
bir kavim olan Sarmatlar
İskitlerin bölgesini ele geçirip İskitleri
Batı Avrupa'ya doğru sürmüşlerdir. İskit sanatının
M.Ö.III. yüzyılda Sarmat
sanatına geçişi
Aleksandrapol’daki kazılar aracılığıyla
kesinlik kazanmıştır. İskitler külahlı, geniş elbiseli ve
natüralist
bir hayvan sanatının temsilcileriyken, Sarmatlar konik külah
ve zırh
etekliği giyen mızraklı süvarilerdi. İskit sanatındaki Batı
etkilerine
karşı Sarmatlar kesinlikle Doğu etkisine sahip bir sanat
geliştirmişlerdi. Sarmatların egemenliğinden sonra bile birkaç
yüzyıl
İskit sanatı hem Doğu'da, hem de Batı'da etkisini
sürdürmüştür.
İskitler'de
İnanç ve Gelenekler
Atlı
kavimler
uygarlığının kurucusu olan İskitler Çin'den Tuna'ya kadar olan
geniş
bozkırlara egemen olmuşlardır. Helenistik dönemde İskit
sözcüğü tüm
kuzey ve doğu barbarlarını içine almıştır. İskitler her
bakımdan atlı
bir uygarlığın temsilcisi oldukları için barbar sözcüğü ile
tanımlanmışlardır. Tüm göçebelerde ve dağlı kavimlerde olduğu
gibi
İskitlerde de ruhsal yaşama inanış öncelik taşımıştır.
![]() Kostromskaya kurganlarından birinin kesiti ve durum planı (Sulimirski/Taylor 1991, Fig.31) |
Tüm yaşamları doğa ile savaşım ve kaynaşma olan bu insanlar zaman zaman bazı korkunç ve garip doğa olayları ile karşılaşmışlardır. Açıklayamadıkları bu tür doğal olayları genellikle ruhlara bağlamışlardır. İskitler kutsal saydıkları her şeyin ve cismin bir ruh taşıdığına inanmışlardır. Greklerle temastan önceki İskit dininde Şamanizme ait önemli kalıntılar bulunmaktadır. Şamanizm genellikle Orta Asya ve Sibirya kavimlerinin dini olup, sihirbaz anlamına gelen şaman sözcüğünden türetilmiştir. İskitler'de de Şamanların varolduğu Herodot tarihinden öğrenilmektedir. Şamanizm İskitler aracılığı ile Traklara da geçmiştir. İskit dininde Şamanizm ile beraber görünen öğeler Türk-Moğol kültüründe de bulunmaktadır. Daha sonraları Hıristiyan bağnazlığı içindeki bazı tarihçiler Şamanizmin din sayılmaması gerekliğini savunmuşlardır. Onlar Şamanların din adamı değil, birer sihirbaz olduklarını ileri sürmüşlerdir. Bir kısım tarihçiler ise Şamanizmi göktanrı ile yertanrı arasında yer alan bir din olarak açıklamışlardır. |
İskit
tanrıları
M.Ö.IV. yüzyıldan sonra
belirginlik kazanmışlar, Grek etkisi ile Yunan
tanrıları da İskit tanrılarından sayılmıştır. İskitler tarih
sahnesine
çok çabuk girdikleri gibi, aynı hızla da yok olmuşlardır.
Kendileri
zamanla yok olmuşlar, ama oluşturdukları yüksek kültürel
değerler bir
süre daha tarih sahnesinde etkisini sürdürmüştür. Yaşadıkları
yerlerde
paganizm İskitler'den sonra da sürüp gitmiştir. Güçlü dinsel
inançları, bazı ticaret ilişkileri ile İskandinav ülkelerine
kadar
yayılmıştır.
Grek
kaynaklarında ve
Herodot tarihinde İskit tanrıları şu sırayı izleyerek
açıklanırlar. En
önde canavarların tanrıçası sayılan Tabiti'ye yer verilmiştir.
Büyük
tanrıça kabul edilen Tabiti'nin pişmiş topraktan değişik
biçimlerde
yapılmış figürleri vardır. Bazılarında ayakta durur,
bazılarında da
kucağında bir yavru taşır. İskitler kendi bölgelerinin
kıyılarını çok
sıkı biçimlerde korurlar ve yakaladıkları İonyalı
denizcileri bu
tanrıçaya kurban ederlerdi İskit figürlerinde yarı insan yarı
tanrı
olarak belirtilen bu tanrıça bir bakıma Anadolu'daki Artemis'e
benzetilir ve kralın halkı kesin olarak büyük tanrıçanın
himayesi
altındadır. Büyük tanrıçanın ilahi gücüne İskit ülkesinde
yaşayan tüm
insanlar inanır. Tabiti'nin yırtıcı hayvanların arasında bu
hayvanları
tutarak zapteden görünümleri ilgi çekicidir ve bu motifler
Anadolu'da
neolitik dönemin önemli merkezlerinden olan Çatalhöyük'de de
bulunmuştur. Bu da, tarih öncesi dönemlerden bu yana çeşitli
bölgeler
arasındaki kültür alışverişini göstermesi bakımından önemli
bir
konudur.
Ayrıca,
göktanrısı
Papaios da önemli bir tanrıydı. Ay ve yıldızların sembolü
olarak da
tanrıça Apaia'ya inanılıyordu. Bu tanrıça evliliğin ve kadın
haklarının simgesiydi. Apollon kötülükleri yok eden ışık
tanrısı,
Afrodit kadın güzelliğinin, aşk ile sevginin tanrıçasıydı.
Sürekli
savaşan bir ulus olarak İskitler savaş tanrısı olarak da
Ares'e
inanırlardı. Her kabilede başkanın yaşadığı yerin yanına bir
Ares
mabedi yapılırdı. Düşmanlardan aldıkları her yüzüncü esiri bu
mabette
tanrılarına kurban ederlerdi. Yüzüncü esirin başını şarapla
ıslatarak
takdis ederler, başını kestikten sonra kanını kılıçları
üzerine
sürerlerdi. Ayrıca yapay tepeler üzerine dikilen kılıç
fetişlerine
saygı gösterirlerdi. Batı İskitleri Traklarla birçok yönden
ilişki
içinde olduklarından din, inanç ve kültür açısından
birbirlerini
etkilemişlerdir. İskitlerin Tanrılar Panteonu bu ulusun çok
tanrılı
olduğunun açık bir göstergesidir. İskitçede İran diline
benzeyen
sözcükler olmasına karşın tanrı isimleri genellikle Grekçe'den
alınmıştır.
İskitler
tanrılarına
her çeşit hayvanı adar ve kurban ederlerdi. Ancak en çok at
kurban
edilir, domuz ise asla kullanılmazdı, zaten bu hayvanı
topraklarında
yetiştirmezlerdi. Kurban törenleri çok görkemli olur,
tanrılara dua
edildikten sonra kurban kesilirdi. Kendilerine özgü kurban
etme
yöntemlerinin yanı sıra, civar kabilelere benzeyen usuller de
kullanırlardı.
![]() Tunç aplik, Hermitaj Müzesi (Jettmar 1964, s.73) |
Eskiçağda yaşamış tüm kavimler gibi İskitler de aşırı batıl inanç sahibiydiler. Büyüye, sihire ve tılsımların gücüne inanırlardı. Büyüye, toplum olarak, dinden daha fazla önem vermişlerdir. Rahipleri yoktu, ama bunun yerine söğüt dallarından geleceği söyleyen şamanları vardı. Çeşitli büyücülük yöntemlerine İskitlerin evlerinde de başvurulurdu. İskitler dine önem verirlerdi ama, büyücülerin toplumda yeri pek iyi değildi. |
Özellikle
krala
yanlış bilgi veren büyücüler cezalandırılırdı. Büyücülerin tüm
kehanetlerinin çıkmaması bunların toplum içindeki yerlerini de
sarsmıştı. Bazı büyücüler de bilgilerinin yanlış çıkmasından
sonra
odunlar üzerinde, halkın gözü önünde yakılırdı. Büyücülerin,
varsa
erkek çocukları da yakılır, ancak kızlarının yaşamasına izin
verilirdi.
İskitlerin
yemin için
de ayrı törenleri vardı. Özellikle şarabın içine akıttıkları
kanlarını
içerek kan kardeşi olmaları çok görülen bir tören biçimiydi.
Kan
karıştırmak ve kan içmek hukuk anlaşmalarının ve kan
bağlılıklarının
yapıldığı andların en eski örneğini oluşturur. Güney Rusya'da
kurganlarda bu tören ile ilgili birçok eser ele geçmiştir.
Kuloba'da
bulunan başka bir altın kabartma üzerinde birbirine sarılmış
iki
İskitli, tek bir kaptan kutsal kan içkisini içmektedir. Benzer
sahnelere başka kurganlarda bulunmuş olan altın plaketler
üzerinde de
rastlanmıştır.
İçki içme
geleneği
İskitlerde epeyce yaygındı. Orta Asya Türklerinde görülen
kısrak
sütünden yapılan kımız ve baldan yapılan, keyif verici bir
içki olan
meth en çok kullandıkları içki türlerindendi. Bunlara ek
olarak,
Karadeniz'de Grek kolonilerinin kurulmasıyla şarap da
İskitya'ya
gelmiştir. İskitler sert şarapları su katmadan içmesini
severlerdi.
Grekler'de ölçüsüz şarap içmek "İskitçe" içmek gibi
adlandırılırdı.
Hipokrat, İskitleri şişman, çok yiyen, şakacı ve tüm zamanını
içki
içerek geçiren insanlar olarak tanımlamıştır. Bu nedenle de
insanları
sarhoşken etkisi altına alan soma kültürü İskitler'de
gelişmiştir.
Soma, insanları sarhoşken etkisi altına alan bir tanrı veya
tanrısal
bir güçtür. İnsanın zihnini açar, onları büyük işler yapmaya
iter,
yaşama sevinci verir ve insanları yeni nesiller üretmeye
yönelterek
ölümsüzlük kazandırır.
Gene eski
Yunan
tarihçilerinin verdikleri bilgilerden İskitya'daki tıp ve
hekimlik
çalışmaları konusunda genel bir düşünceye sahip
olunabilmektedir. Tüm
zamanların en büyük hekimi olarak kabul edilen Hipokrat uzun
bir süre
İskitler arasında yaşamıştır. Hipokrat'ın yazdıkları, İskitler
hakkında bazı ilginç bilgiler vermektedir. Eski Yunanlılar
Truva
savaşlarından sonra İskit ülkesini tanımışlar Karadeniz'de
yeni
koloniler kurmaya başladıktan sonra İskitya'nın içine
girmişler ve
halkla yakın ilişkiler kurmuşlardır. Yunanlılar İskitler'le
yalnız
ekonomik değil, her alanda ilişkiler geliştirmişlerdir. İskit
hekim ve
filozofu Anaharsis'in anasının Yunanlı, tanınmış Yunan hatibi
Demosten'in büyük anasının İskit olması bu iki ulus arasında
yakın
akrabalık ilişkilerinin kurulduğunu da göstermektedir. Yunanlı
tarihçiler, yüksek İskit uygarlığını benimserlerken, kendi
dönemlerinin en ileri bilgilerine sahip olduklarını
yazarlarken;
Batılı tarihçiler, Hıristiyanlığın etkisiyle, İskitlerin Orta
Asya
kökenli oluşları yüzünden bu uygarlığı görmezlikten gelmişler
ve
uygarlığın Yunanistan'da doğduğunu ileri sürmüşlerdir. Oysa
Yunan
uygarlığı İskit etkisiyle oluşmuş ve buraya uygarlık ışığını
İskit
Türkleri getirmiştir.
Hipokrat
yazdıklarında İskitleri ve uygarlıklarını şöyle anlatır:
İskitler ata
çok iyi binerler ve savaşçı bir ulusturlar. İskit kadınları da
ata
binerler ve ok ile yay kullanırlar. Kız kaldıkları kadar cenk
ederler
ve üç düşman askeri öldürmedikçe evlenmezler. Bir kız bir
erkeğe
vardıktan sonra bir daha ata binmez ve silah kullanmaz.
Kadınların sağ
memeleri yoktur, çünkü kızlar çocukken bu iş için hazırlanmış
bakır
bir aleti kızdırarak bedenlerinin bu kısmını yok ederler. Sağ
meme bu
yoldan yakıldıktan sonra büyüyemez ve bedenin tüm gücü daha
sonraki
gelişmede sağ omuza ve kola gider.
![]() Altın tarak, Solocha kurganı (Jettmar 1964, s.25) |
Gene Hipokrat'a göre, İskitler genellikle su kenarında, dört tekerlekli arabaların içinde yaşarlardı. Arabalar keçe ile örtülü bir ev gibi yapılırdı. Yağmur ve rüzgârın girmediği bu arabaların bazılarını iki çift, bazılarını da üç çift öküz çekerdi. Hayvanların otlanmasına bağlı yaşarlar, bir yerde ot biterse başka yerlere göç ederlerdi. Genellikle pişmiş et yerler, kısrak sütü içerler ve sütten yaptıkları peynirleri çokça kullanırlardı, iklim nedeniyle hayvanlar küçük kalır ve gürbüzleşemezdi. Bölgeleri genellikle soğuk rüzgârlı ve karlıydı. Soğuk ve rüzgâr hayvancılık için engel oluştururdu. Mevsimler arasında pek fark olmadığı için İskitler yaz kış benzer yemekleri yerler, kar ve buzların çözülmesiyle gelen suları kullanırlardı. Çok yemek yedikleri için fazla çevik değillerdi. İskitler semizlikleri ve derilerinin tüysüzlüğüyle birbirlerine çok benzerlerdi. |
Bedenlerinin
rutubet
etkisinde kalmasından ve gevşekliği nedeniyle hemen tüm
uzuvlarında
dağlamalar görülürdü. At üzerinde daha iyi durabilmesi için
çocuklarını kundaklamazlar bu nedenle de boyları kısa kalırdı.
Soğuğun
etkisiyle İskit ırkının rengi yanık kırmızıydı. Yine soğuğun
etkisiyle
aşka ve sevişmeye düşkün bir ırk değillerdi. Ayrıca sürekli
ata
bindiklerinden dolayı erkeklerin cinsel güçlerinde azalma
olmaktaydı.
İskit kadınları ise şişman ve gevşek etli olurlardı. Sonradan
kısırlaşan erkeklere toplumda kadın gözüyle bakılır ve onlar
da bunu
benimseyerek kadın elbisesi giyip kadın gibi yaşamlarını
sürdürürlerdi. Kulak arkasındaki damarları keserek kan akıtma
yoluyla
İskitler kısırlıklarını iyileştirmeye çalışırlardı. Tanrıların
kurban
istediğine inanarak da çoğunlukla hastalanan bazı hayvanları
kurban
ederlerdi.
İskit
hekimleri
ıhlamur yaprağına bakarak bir hastalığın geleceği hakkında
haber
verirlerdi. Bir anlamda falcılık da denebilecek bu yol ile
hastanın
durumunu belirlemeye ve buna göre iyileştirmeye çalışırlardı.
Kendilerine göre geliştirdikleri tıp yöntemleri halk arasında
yaygınca
kullanılırdı. Halk hekimliği İskit toplumunda epeyce yaygındı.
İskitlerin
ölüler
için uyguladıkları özel törenler vardı ve krallar için ayrı
cenaze
töreni yapılırdı. Kralın hizmetçilerinden elli tanesi seçilir
ve
bunlar kral için özel olarak boğdurulurdu. Bu törenlerin bazen
bir yıl
sürdüğü de görülmüştür. Normal olarak bir cenaze töreni kırk
gün sürer
ve ölen adam tüm dostlarının evlerine birer gün götürülür,
ondan sonra
toprağa verilirdi. Ölülerin mumyalanması da İskitler'de
görülen bir
başka gelenekti. Eski Türklerin yok olmayı kabul etmemeleri
İskitleri
de etkilemiş ve ölülerin mumyalanması yoluna gidilmiştir.
İskit-Saka
İmparatorluğu, tarihin en eski çağlarında Türklerin kuzey yolu
ile hem
Anadolu'ya hem de Avrupa'ya gelmelerini göstermesi açısından
son
derece ilginçtir. Batılı tarihçilerin ileri sürdükleri gibi,
Türkler
ilk kez Osmanlılarla Avrupa'ya gelmemişler, aksine İskitler
aracılığıyla en eski çağlarda Avrupalı olmuşlardır. Türkler bu
açıdan
hem Asyalı, hem de Avrupalı bir ulustur. Nitekim bu gerçeği
çok iyi
kavrayan Atatürk, hem İskitlere, hem de Hititlerle Sümerlere
tarih
incelemelerinde çok önem vermiştir.
Türkler
İskitler döneminde
Kafkasya yoluyla ilk kez Anadolu'ya gelmişler ve
yerleşmişlerdir.
+++++++İskitler, M.Ö.VII yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı kesiminde, Tuna ile Volga ırmakları arasındaki bölgede yaşamış bir Orta Asya kavmidir.
İranlılarla beraber Türklerin de Sakalar diye andığı bu kavimin ilk yurtlarının trabzon olduğu ve kilat köyünde yaşadıkları bilinmektedir. Sakaların ilk boyları M.Ö. 8. yüzyılda bu bölgeden batıya göç etmişlerdir.
İskitler hakkındaki bilgilerin çoğunluğu Yunan kaynaklarından gelmektedir. O kaynaklarda ise İskitlerin İranlı olduklarına dair herhangi bir bilgi yoktur. Herodot tarihi ise İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve Massagetlerin baskısı ile Batı'ya göç etmeye zorlandıklarını belirtmektedir. Ayrıca İran İmparatoru Darius'un İskit ülkesini ele geçirmek için açtığı savaşı anlatırken, Herodot, İskitlerin kesinlikle İranlılara benzemediğini açıklamaktadır.
İskitler, Tarihi kayıtlara göre;
atlı-göçebe Saka Türkleri, ilk önce M.Ö. 680 yıllarında Kafkas geçitlerinden aşıp Kür Irmağı boylarına yayıldılar. Arkasından gelen yeni ve daha güçlü Saka göç kolları Aras boylarını da ele geçirip Urmiye gölüne varınca Azerbaycan’a yerleştiler. Az sonra da bütün Anadolu, Suriye ve Filistin’e yayılarak, İran’ı da kendilerine bağladılar. Doğuda Çin’den batıda Tuna boylarıyla Karpatlar’a , kuzeyde Sibir’den, güneyde Mısır kapısı Sina’ya değin Asya ve Avrupa topraklarına hakim olarak; dünyanın bilinen en ulu ilk geniş imparatorluğunu kurdular.
İskit Adı
İskit adı Önasya’da ilk kez Urartu kralı Argişti I’in yıllıklarında İşkigulu Ülkesi coğrafi terimiyle karşımıza çıkmaktadır. İşkigulu Ülkesi terimi büyük olasılıkla İskitler’in görülmeye başladığı Mannai topraklarını işaret etmektedir. Mannai toprakları Assur ile Urartu arasında politik bir sorun olmuş ve zaman zaman bu iki büyük devletten birine bağlanmıştır. Assur kralı Asarhaddon’un yıllıklarına göre, Asarhaddon İskit kralı İşpakai’yi M.Ö. 679 yılında Kuzeybatı İran’da mağlup etmiştir. Bu belgelerde ise, İskitler Assur yazılı kaynaklarında ilk kez belirmektedir. Bazı yazılı belgeler ise, Urartu ile İskitler arasında diplomatik gelişmeler olduğuna işaret etmektedir. Bu belgelerde, Urartu kralı Rusa II ile İşkigulu kralı Sagastara arasında bir antlaşma yapılmış ve İskitler’in Urartu topraklarını sorunsuz geçerek Mannai’ye yerleşmelerine izin verilmiştir. Anlaşıldığına göre, Urartu kralı Rusa II İskitler’le anlaşarak hem ülkesini istiladan kurtarmış, hem de kurduğu Mannai-İskit ittifakı ile Mannai toplumunu Assur egemenliğinden kurtarmayı amaçlamıştır. İskitler’in gelecekte Urartu Krallığı için önemli bir tehlike olabileceğini düşünen Rusa II söz konusu bu politik girişimlere ek olarak, özellikle İskitler’in yoğunlaştığı bölge olan Kuzeybatı İran'da savunmaya yönelik inşa faaliyetlerine girişmiştir.
Örneğin, Bastam/Rusa-i URU.TUR İskitler’e karşı savunma amacıyla kurmuş kale tipi bir yerleşmedir. Urmiya Gölü civarında M.Ö. 7. yüzyılda inşa edilmiş olan Kale Siyah, Kız Kalesi, Danalu, Kaleoğlu ve Sangar gibi çok sayıda kale de bu inşa faaliyetinin bir devamı olarak değerlendirilmektedir. Kuzeybatı, Batı ve Kuzey İran’da bulunan Demir Çağı yerleşmelerinde ele geçmiş olan İskit tipi okuçları, İskitler’in söz konusu bu bölgelerde ne kadar etkili olduklarını açıkça ortaya koyan arkeolojik buluntulardır.
Sakalar’a Asurlular “Aşkuzai/Askuzai” ve “İşkuza”, bazen de “Asagarta/Sakarta/Zakarti/Zakruti/Zikirtu”; Yahudiler’in Tevratında “Aşkenaz”; Eski Yunanlılar “Scythe” (İskit), hükümdarlar boyuna “Sokolot” ve sonraları “Sak/Saka” ; İranlılar “Saka”; Hintliler “Sakya” ve Çinliler de –hükümdarlar sülalesine göre- “Su” ve “Se” diyorlardı. Kaşgarlı Mahmud’un Divan-ı Lügati’t Türkünde anıldığı gibi, Tanrı Dağları bölgesindeki “Şu/Su” sülalesi, M.Ö. 800'lü yıllardan beri Sakalar’ın hükümdarlar sülalesi idi.
İskit Tarihi
İskitler ve Kimmerler Döneminde Önasya
Yazılı kaynaklarda verilen bilgilere göre İskitler’in Karadeniz’in kuzeyindeki stepleri istila etmelerinin ilk evresi, onların Aşağı Don Havzası ve Pre-Kafkasya bölgelerinde görünmesiyle bağlantılıdır. Kimmerler’i yaşadıkları topraklardan çıkaran İskitler, bu hareketle Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde büyük bir yıkım ve değişime neden olmuşlardır. Bunun sonucunda M.Ö 800'lü yıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde çok sayıda yerleşme tahrip edilmiş, bununla doğru orantılı da olarak yerleşik hayat özellikleri ortadan kalkmaya başlamıştır. Büyük bir tahribatla yansıyan bu durum olasılıkla Kimmer-İskit çekişmesinin bir sonucu olarak belirmektedir. Bu durumun genel sonucunda söz konusu bölgede hem karma ekonomiden hayvancılığa geçiş olmuş hem de Kimmerler’in Önasya’ya zorunlu göçleri gerçekleşmiştir.
İskitler ile Urartu ve Asur İlişkileri
İskitler, Herodotos’un bildirdiğine göre, Kafkasları doğudan dolaşarak, Hazar Denizi kıyısını izlemişler, Derbent geçidini kullanarak, Kimmerler’in ardından Önasya’ya girmişlerdir. Bunlara ek olarak bir grup İskitli’nin Transkafkasya Dağları’nı geçerek Önasya’ya giriş yaptığı düşünülmektedir. Bu durum İskitler’in tek bir liderin yönetiminde, belli bir amaca yönelik düzenli askeri ordular şeklinde değil, klanlar ve boylar halinde, birbirlerinin ardısıra Önasya’ya girmiş olduklarını göstermektedir. Bu göçler sırasında İskitler güzergahları üzerinde bulunan ve Kuzeybatı İran’daki Urmiya Gölü civarına lokalize edilen Mannai’ye gelmişlerdir. Bu olay Herodotos’un eserinde İskitler’in Medya’ya girmiş oldukları şeklinde belirmektedir.
İskitler'in Mannailer ile İlişkileri
Urartular’dan başka Önasya’daki diğer uluslarda İskitler’le ilişkilerini iyi tutmak istemişlerdir. Örneğin Mannai yöneticileri Assur İmparatorluğu’na karşı verdikleri savaşta İskitler’i yanlarına çekmek istemişlerdir. Ancak Mannai-İskit ittifakına karşın Mannai’nin büyük bölümü M.Ö. 673 yılında yeniden Assur İmparatorluğu’nun eline geçmiştir. Çünkü bereketli ovaları ve at kaynakları ile Mannai, Assur İmparatorluğu için son derece önemliydi.
Bazı araştırmacılar İskitler’in Mannai’nin sınırları içinde olan Urmiya Gölü’nün kuzey veya kuzeybatısında, bazı araştırmacılar ise güney ve güneydoğusunda yerleştiklerini ileri sürmektedirler. Bu dönem için Mannai’deki Sakız yöresinin İskitler’in siyasi yönetim merkezi olabileceği düşünülmektedir. Urmiya Gölü’nün güneyindeki Sakız kasabasının 49 km doğusunda yer alan Ziwiye’de gerçekleştirilen arkeolojik kazılar burasının büyük olasılıkla İskit kralının oturduğu ve çok güçlü bir şekilde tahkim edilmiş bir kale olduğuna işaret etmiştir. Sakız kasabasının yakınlarında ortaya çıkarılan bir İskit kralına ait mezarda ele geçmiş olan ve İÖ 6. yüzyıla tarihlendirilen zengin metal buluntular ile İskit tipi okuçları, İskitler’in Ziwiye yöresindeki varlıklarını güçlü bir şekilde desteklemektedir.
İskitler’in Assur topraklarına yaptıkları ve kayıtlara geçmiş ilk akın olasılıkla M.Ö. 676 ya da M.Ö. 675 yılının Mayıs-Haziran aylarında Kral Işpakai liderliğinde meydana gelmiştir. Assur kralı Asarhaddon’un yazıtına göre Van Gölü’nün güneyinde yer alan Hubuskia üzerinden gerçekleşen bu akın sırasında İskit ve Mannai kuvvetleri Asarhaddon tarafından mağlup edilmişlerdir. Bu savaş sonucunda İskit Ülkesi’nin kralı olarak Bartatua’nın adının geçmesi İşpakai’nin öldürüldüğünü düşündürmektedir. Gelişmelerden anlaşıldığına göre Bartatua Assur kralı Asarhaddon’un kızı Sern’a-etert ile evlenmek isteyecek kadar güçlü bir liderdi. Asarhaddon bu evliliği onaylamakla birlikte, Bartatua’ya güvenmediği için bu evliliğin Assur İmparatorluğu için yararlı olup olmayacağı konusunda şüpheler duymuştur. Bir fal metninde Kral Asarhaddon’un Tanrı Samas’a yönelttiği kehanet sorularında bu durum açıkça belli olmaktadır. Kral Asarhaddon bu politik evlilikle kurulan ilişkiler sayesinde Urartu, Mannai, Kimmer ve Medler’e karşı kuvvetli bir müttefik kazanmıştır. İskitler ve Assur arasında kurulan kan bağı temelindeki bu ittifak Assurbanipal döneminde (İÖ 668-627) de sürmüştür. Bu bağlamda İÖ 653-652’de Assur İmparatorluğu’nun Medler’e karşı kazandığı zaferde, İskitler Assur’a yardım etmiştir. İÖ 7. yüzyılın ortalarında Kral Bartatua’nın emri altında bulunan İskitler Önasya’da güçlerinin zirvesine ulaşmışlardır.
İskit kralı Bartatua büyük olasılıkla İÖ 645 yılında ölmüş ve yerine oğlu Madyes geçmiştir. İÖ 7. yüzyılın ikinci yarısında gerek Bartatua gerekse Madyes döneminde İskitler’in gücünün büyük ölçüde Assur ile olan yakın işbirliğine dayandığı düşünülmektedir.
İskitler ve Medler
M.Ö. 627’de Assur kralı Assurbanipal’in ölümüyle aynı dönemde Önasya’nın yeni gücü olarak beliren Medler’in başına Kyaxares geçmiştir. Kral Kyaxares liderliğinde güçlenen Medler İÖ 617/616 yılında Assur egemenliğine karşı ayaklanmış ve Ninive’ye saldırmıştır. Ancak Madyes komutasındaki İskitler Kyaxares’in bu saldırısı karşısında Assur’a bir kez daha yardım etmişler ve Med saldırısı başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Madyes’in Assurlular’a yardımı nedeniyle saldırısı engellenen Med kralı Kyaxares bunun üzerine İskitler’le anlaşma yoluna gitmiştir. İskitler ve Medler’e Babil kralı Nabopolassar da katılmış, birleşen bu kuvvetler İÖ 612 yılında Assur başkenti Ninive’yi yakıp yıkmışlar ve Önasya’nın en büyük devletlerinden biri olan Assur İmparatorluğu’nu ortadan kaldırmışlardır. Ninive’nin fethinden hemen sonra İskitler Babil’le beraber Medler’e cephe alarak Kyaxares’e saldırmışlar ve Medler’in mağlubiyeti ile İskitler Önasya’ya egemen olmuşlardır.
Assur İmparatorluğu’nun yıkılışını Urartu Krallığı’nın yıkılışı izlemiştir. Urartu Krallığı’nın İskitler tarafından yıkıldığını ya da bunda İskitler’in önemli bir rolü olduğunu Urartu yerleşim merkezlerindeki İskit buluntuları açıkça göstermektedir. Örneğin, Erivan yakınlarında yer alan önemli bir Urartu yerleşmesi olan Karmir Blur/Teişebaini’nin, İskitler tarafından tahrip edilmiş olduğu burada ele geçmiş olan çok sayıdaki İskit tipinde okuçlarından anlaşılmaktadır.
İskit ve Mısır İlişkileri
Urartu Krallığı’nın İÖ 6. yüzyılın başlarında yıkılmasından sonra İskitler Filistin sahili boyunca Mısır sınırlarına kadar hızlı bir yağma seferi yapmışlardır. İskitlerin gelişini haber alan Mısır Kralı Psammetikos, onları karşılamış ve çeşitli hediyelerle daha fazla ilerlememelerini sağlamıştır. Bunun üzerine İskitler geri dönmüşlerdir. Ancak geriye doğru dönüş yolunda bir grup İskitli, Suriye’deki Askalon şehrini tahrip etmiş ve tanrıça Aphrodite tapınağını yağmalamıştır. Mısır’da Doğu Delta’da yer alan Tell Defenneh/Tahpanhes yerleşmesinde ele geçirilen İskit tipi okucu ve demir hançer İskitler’in Mısır seferinin arkeolojik kanıtları olarak kabul edilmektedir. İskitler, hastalık, sıcak ve uzun bir yol katetmelerinden dolayı yorgun bir şekilde Medya’ya dönmüşlerdir. Kral Madyes ve diğer İskit liderleri Kyaxares tarafından, belki de bu seferi kutlamak bahanesiyle bir şölene davet edilmişler ve sarhos edilerek öldürülmüşlerdir. Bu olay İskitler’in Önasya’daki 28 yıllık egemenliklerinin, yani politik-askeri güçlerinin sonu olmuştur. Kralları Madyes’in ölümü üzerine lidersiz kalan İskitler kendi yurtlarına, Güney Rusya’ya geri dönmüşlerdir. Herodotos İskitler’in Önasya’daki bu 28 yıllık egemenlikleri sırasında kötü bir şöhret kazanmış olduklarını, ayrıca İskitler’in kendi ülkelerine geri döndüklerinde, Medya seferinde kendileriyle beraber gelmeyen kölelerinin ve karılarının oğullarından oluşan bir ordunun direnişiyle karşılaştıklarını bildirmektedir. Bunlar büyük olasılıkla İÖ 8. yüzyılda Kimmerli yerli halkın arasına yerleşen ve güneye Önasya’ya ilerlemeyen İskitler’in torunlarıdırlar.
İskitler ve Akhamenidler
M.Ö. 6. yüzyılın sonlarına doğru Akhamenid kralı, Büyük Darius’un İskitler üzerine yapmış olduğu sefer, İskit tarihinin önemli olaylarından birini oluşturur. Herodotos’ta detaylı olarak anlatılan bu sefer Tabula Capitolina olarak bilinen Grek yazıtı ışığında M.Ö 514 - M.Ö. 513 yıllarına tarihlenir. 1. İskit Seferi Büyük Darius’un Bisitun Yazıtı’nda Aral-Hazar steplerinde yaşayan Doğu İskitler üzerinde yapılmıştır. 2. İskit Seferi’nin ise, Herodotos’un bildirdiği İskitya seferi ise M.Ö. 514 - M.Ö 512’de İstanbul Boğazı ve Tuna üzerinden Karadeniz’in kuzey sahilindeki İskitler üzerine yapılmıştır. Büyük Darius ilk seferinde, İran’ı tehdit eden İskitler’i yenilgiye uğratarak ülkesinin kuzey sınırlarının güvenliğini sağlamıştır. İkinci İskit seferinde ise, İskitler’in başarılı savaş taktikleri nedeniyle Tuna Nehri’ne geri çekilmek zorunda kalmıştır.
İskitler ve Grekler
Grek kolonistleri ve diğer yerli halklarla aralarındaki iyi ilişkiler bu dönemde Karadeniz’in kuzeyindeki steplere Kuzey Kafkaslar’dan ve Doğu Avrasya steplerinden yeni göçebe grupların gelmesi ile bozulmuştur.
Grekler, atlı savaşçılar olan bu yeni grupları da farklı kültüre sahip olmalarına rağmen “İskitler” olarak tanımlamışlardır. Göç eden bu gruplar bölgede karışıklıklara ve huzursuzluklara neden olmuştur. Grek kolonistleriyle İskit yüksek sınıfı arasındaki yakın ilişki karşılıklı kültürel etkileşimi arttırmış, sosyal yaşamda ve sanat eserleri üzerinde Grek etkileri belirginleşmiştir. Dinyeper Nehri havzasında çok sayıdaki kurganlardan oluşmuş olan büyük nekropoller nedeniyle, İskitler’in İÖ 4. yüzyılda kısa süreli de olsa parlak bir dönem yaşmış oldukları düşünülmektedir. Bu nekropollerden en önemlileri Oguz, Certomlyk, Solocha ve Gajmanova Mogila’dır. Bu dönemde İskitler’in kralı Ataes’tır. Cesur bir savaşçı olarak da bilinen Kral Ateas İskitler’in batı sınırını genişletmeye çalışmış, özellikle Makedonya kralı II. Philip ile Tuna Nehri havzasında uzun süreli savaşlar yapmış ve İÖ 339 yılında bir savaş sırasında ölmüştür. İÖ 331’de II. Philip’in oğlu Büyük İskender’in komutanlarından Zopyrion Trakya’ya kadar ilerlemiş olan İskitler’e saldırmıştır. Geri çekilen İskitler’i Olbia’ya kadar kovalayan ve kenti ele geçiremeyen Zopyrion ve ordusu geri dönüş yolunda İskitler tarafından yok edilmiştir. İskitler’in özellikle Grekler’le olan kültürel etkileşimleri sonucunda toplum yaşamındaki değişim geleneksel göçebe sosyal sistemini bozmuş ve bunun sonucunda İskitler, politik ve askeri açıdan zayıflamışlardır.
Sarmatlar
İçten zayıflayan İskitler’e son darbe Sarmatlar’dan gelmiştir. M.Ö. 300 civarında yine bir Avrasya atlı savaşçı ulusu olan Sarmatlar’ın etkisi ile İskitler önce Kırım yarımadasına çekilmişler, daha batıdakiler ise güneye doğru inerek daha çok Tuna vadisine yayılmışlardır. M.Ö. 250’den sonra bütün Karadeniz steplerine Sarmatlar egemen olmuşlardır. M.Ö. 250 civarında İskiler’in tarih sahnesinden çekilmesinden sonra küçük bir grup İskitli komşuları olan Sarmat, Trak, Galat kabilelerine ve Pontus Kralı Mithridates’e karşı mücadele etmişlerdir. M.Ö. 2. yüzyıla kadar zayıf da olsa varlıklarını sürdüren İskitler, bu dönemde Güney Avrupa’ya doğru ilerleyen Gotlar tarafından ortadan kaldırılmışlardır.
İskitler'de İnanç ve Gelenekler
İskitler her bakımdan atlı bir uygarlığın temsilcisi oldukları için barbar sözcüğü ile tanımlanmışlardır. Tüm göçebelerde ve dağlı kavimlerde olduğu gibi İskitlerde de ruhsal yaşama inanış öncelik taşımıştır.
Greklerle temastan önceki İskit dininde Şamanizme ait önemli kalıntılar bulunmaktadır. İskitler'de de Şamanların varolduğu Herodot tarihinden öğrenilmektedir. Şamanizm İskitler aracılığı ile Traklara da geçmiştir.
Grek kaynaklarında ve Herodot tarihinde İskit tanrıları şu sırayı izleyerek açıklanırlar. En önde canavarların tanrıçası sayılan Tabiti, göktanrısı Papaios da önemli bir tanrıydı. Ay ve yıldızların sembolü olarak da tanrıça Apaia'ya inanılıyordu. Bu tanrıça evliliğin ve kadın haklarının simgesiydi. Apollon kötülükleri yok eden ışık tanrısı, Afrodit kadın güzelliğinin, aşk ile sevginin tanrıçasıydı.
İskitler (Skythler, Sakalar), M.Ö. 8. yüzyıl M.Ö. 3. yüzyıl arasında Avrupa'nın doğusu (Kırım ve Pontik Bozkırlar)ile Orta Asya'da, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi'ni de içine alan bölgelerde yaşamış göçebe halk. İskitler için Grek kaynaklarında "Skythai", Asur kaynaklarında "Aşguzai", Pers kaynaklarında "Saka" ve Çin kaynaklarında "Sai" tabirleri kullanılmıştır.[1]
İskitlerin hem Soğdca gibi antik bir İranî dili hem de Türk dili konuşan bir[2][3][4][5] Türk halkı[6][7][8][9][10][11][12][13][14] olduğu düşünülmektedir. Osetlerin ataları[15][16] olduğunu gösteren araştırmalar da vardır. Ancak bazı araştırmacılar İskitlerin İranî halk[17][18][19][20][21][22][23] olduğunu iddia etmektedirler.
Sakalar (Eski Farsça: Sakā, Antik Yunanca: Σάκαι / Sakai, Sanskritçe: शाक्य / Şaka, Han Hanedanı dönemi Çincesi: 塞 Sak ya da 釈 Şak), Eski Çağ Orta Asya'sında Türk [1][2][3][4][5][6] kökenli atlı-Göçmen topluluk. İran kökenli olduklarına dair görüşler de vardır. [7][8][9]
Saka kelimesi Ahamenişler döneminden sonra Eski Farsça'da kullanılmaya başladı. Yunanca'da Sakai olarak hitap edilen Sakalar ile İskitler'in aynı ülke olduklarına dair tezler mevcuttur fakat kesin kanıt bulunmamaktadır.
Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi arasında yaşayan Sakaların Bir kısmı Akemenesilere itaat ederek Yunan-Pers Savaşına da katılmışlardı. M.Ö. 2. yüzyılda Orta Asya'dan güneye inerek Bahtriya'yı yendikten sonra Hint yarımadasına girdiler.
Kökenleri [değiştir]
19. yüzyılın ortalarına kadar İskitlerin Türkî olduğu düşünülmekteydi.[24] [25][14][26]Yunan ve Bizans kaynakları onları hep diğer Türk devletleri olan[kaynak belirtilmeli] Hun, Hazar, Avar, Bolgar ve Göktürklerle ilişkilendirmiş onları iskitlerle bir göstermişlerdir.[27][28][29][30] İskitlerin İranî dil konuştuğuna dair herhagi bir birinci el kaynak yoktur.[24]İran dili konuştuklarına ait teori diğer kaynaklardaki isikitçe sözlükler üzerinden yapılmış, arkeolojik antropolojik ve diğer bilim dalları ile desteklenmemiştir. Bu teori linguistik üzerie kuruludur.Fakat o konuda da yeterli bilimselliğe sahip değildir. İskitlerin İran diili iddasındaki yazarlar derledikleri iskitçe kelimelerin ancak 3 te birini iran dili ile açıklayabilmektedirler.[kaynak belirtilmeli] İskit kültür ve uygurlarlığı ondan sonra gelen Türk devlet ve halklarında yer bulmuştur. [31]Kaynaklar [değiştir]
İskitler hakkında bir çok kaynakta bilgi vardır. Yunan, Asur, Pers ve Hint kaynaklarında İskitlerden bahsedilmiştir. Herodot Tarih eserinde İskitlerin Asya'dan geldiklerini ve Massagetlerin baskısı ile batıya göç etmeye zorlandıklarını belirtmektedir[32][33][34][32][35].İskitler, tarihi kayıtlara göre, ilk önce M.Ö. 680 yıllarında Kafkas geçitlerinden aşıp Kür Irmağı boylarına yayıldılar.[35]
Heredot'un ifadesine göre İskitler, Kafkasları doğudan dolaşarak Hazar Denizi'ni izlemişler, Derbent Geçidi'nden geçerek Kimmerlerin ardından Ön Asya'ya girmişlerdir.[36]
M. Ö. 645 - M. Ö. 617 yıllar arasında Suriye ve Filistin'e de girmiştir.[33]
İskitler, M.Ö. 7. yüzyılda Avrupa ile Asya'nın batı kesiminde, Tanrı Dağları ve Fergana Vadisi arasındaki bölgede yaşamışlardır.[37]
Yaşayışları [değiştir]
Savaşlarda kullandıkları en önemli silah, savaş baltasıydı. Ayrıca ok, yay ve kılıç da kullanırlardı. İskit kalıntılarındaki at figürlerinin yoğunluğu dikkati çekmektedir. Bu figürler göçmen bir kavim oldukları yönündeki tezleri bir hayli güçlendirir.Sanat [değiştir]
İskit kurganlarında çıkan eserler, medeniyette ileri olduklarını göstermektedir. Herodot'a göre, "İskitler, çok medeni bir milletti. Gümüş işçiliğinde, dişçilikte ve çıkıkları sarmakta ustaydılar." İskit sanatında, hayvan üslubu önemli yer tutar. At, geyik, kuş motifleri ağırlıktadır. Herodot'un yazdıklarına göre Yunanlılar, elbise teferruatlarını, gümüş ve altın at takımlarını İskitlerden öğrenmişlerdir.Kültür ve Uygarlık [değiştir]
Hem kurganlardan çıkan arkeolojik kalıntılar, hem de Heredot'un tarih kitabı ile benzeri kaynaklar İskitlerin bir kısmının atlı göçebe bir kısmının ise çiftçi bir hayat yaşadığını göstermektedir.[38] Göçebe İskitler at, sığır ve koyun yetiştirmiştir. Heredot, İskitlerin at sütü içtiklerni yazmıştır. İskitler yaşadıkları dönem boyunca domuz yetiştirmemiş ve domuz yememişlerdir. Çiftçi İskitler buğday ve arpa gibi tarım ürünleri yetiştirmişlerdir. Grek (yunan) site devletleri ile yapılan ticaretten dolayı çiftçi İskitlerin üretikleri buğdayın yarısını bu ticaret için ürettikleri anlaşılmaktadır.Çiftçi İskitler bildiğimiz anlamda yerleşik değildirler. Yarı göçebelerdi. Fakat hasat zamanı bir araya gelip toplanırlardı.
İskitlerin kuruluş evresinde kölecilik veya kölelik yoktur. Ancak ilerleyen zamanlarda tarımda çalıştırmak ve özellikle Yunanlılara satmak için köle bulundurdukları veya topladıkları bilinmektedir.
Göçebe İskitler yurt adı verilen çadırlarda kalırlardı. At tarafında çekilen hareketli ve tekerlekli yurtlarda vardı. Göç zamanı kadın ve çocuklar bu hareketli yurdun içinde kalır erkekler atı sürerlerdi.
İskitler maden işlemeyi biliyorlardı. Bronz ve bakırı sıcak (eriterek) demiri soğuk işleyebiliyorlardı. Çeşitli kurganlardan bulunan altın eşyalar altını da iyi bir şekilde işlediklerini göstermektedir. Maden eritmede kullanılan odun kömürünü de kendileri üretmişlerdir.
İskitler atlı okçu idiler. Ok ve yay en bilinen silahları idi. Bunların yanında kısa kılıç ve mızrak da kullanmışlardır. Herodot onların aybalta (teber) da kullandığını yazmıştır. İlk zamanlarda ordularında piyadelerin sayısı son derece az olmasına rağmen sonraları sayısı artmıştır. Silahları ile gömülmüş çok sayıda kadın kurganı bulunduğundan dolayı iskitlerde kadınların da savaştığı, savaşçı kadınların bulunduğu bilinen bir gerçektir.[39]
İskitler ve Ticaret [değiştir]
Daha iskitler ortada yok iken Miken dönemi Greklerinin Karadeniz'in kuzeyine ticaret yapmak amacıyla seferler yaptıkları bilinmektedir. Homeros'un İlyada ve Odysseia da bu olaydan bahsedilmektedir.Ne varki iskitler gibi bir devlet kurulana kadar yapılan bu ticaretin son derece az olduğu görülmektedir. İskitlerin en büyük ve en önemli ticari partneri Grek site devletleridir. İskitlerin Yunanlılara sattığı malların başında buğday gelirdi. M.Ö. 4. ve 3. yüzyıla kadar buğdayın bu birinciliği korundu. Mısır devletinin de o dönemde buğday ticaretinde rekabetçi olarak girmesi iskitlerin buğday ticaretinde düşüşe yol açmıştır. İskitlerin ihraç ettikleri diğer önenmli mallar ise canlı hayvan, deri , kürk ve kölelerdi. Köleler genelde yapılan savaş ve akınlarla çevredeki sarmat got gibi kabilelerden elde edilirdi. Ayrıca bazı iskitlerlerinde krali iskitler tarafından köle olarak satıldığı bilinmektedir.Yunanlar'ın İskitlere sattığı malların başında şarap gelirdi. İskitlerin kuruluş aşamasından beri bu şarap ticaretinin sürdüğü bilinmektedir. İskitler şarabı sevmiş ve benimsemişlerdir. Şarabın dışındaki diğer öenmli mallar zeytinyağı, kap kacak ve amforalardır.
İskitlerin Dili [değiştir]
Herodotun sayesinde İskitlerin bazı kişilik ve tanrısal isimleri bilinir. Ayrıca Susa antik İran şehirinde Ahameniş İmparatorluğundan kalma çivi yazılı kitabeler bulunmaktadır. Hystaspes'in Oğlu I.Darius bu yazıtlarda kendine özgü bir türde İskit dilini bıraktı.[40][41]Sözcük | İskit Sözcüğü | Ana Kaynak | Tercüme | Dil Kaynağı | İkincil Kaynak/Yorum |
---|---|---|---|---|---|
anira | anira | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | tamir/onarım/onarmak | Türkçe tamir/onarmak | A. Chay 2002, 155[42] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Toprak Tanrıçası | Farsça ab, su | Hermann Parzinger 2004, 78[43] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Toprak Tanrıçası | Türkçe Yer-Sub, Toprak Tanrıçası | Ocak 2002[44]; Haussig 1999, 213[45] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Öz Ana | Türkçe Api/Apai, Anne | G.Dremin, 2006[46] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Toprak Tanrıçası | Türkçe Ebi, canlı doğuran ana (bereket) | Zakiev, 1986, 27[47] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Toprak Tanrıçası | Türkçe Abiaş, yağmur ruhu (manevi karakteri) | Ármin Vámbéry 1885, 119[48] |
Api | Api | Herodot, Hist. 4.59 | Toprak Tanrıçası | Türkçe Abis, yağmuru çağıran şaman | Ármin Vámbéry 1885, 119[49] |
Arar | Arar | Herodot, Hist. 4.48 | ırmak | Türkçe aryk, akan sular (akım) | G.Dremin, 2006[50] |
Arimaspoi | arima | Herodot, Hist. 4.27 | bir | – | |
Arimaspoi | spu | Herodot, Hist. 4.27 | göz | – | |
Arimaspoi | arima | Herodot, Hist. 4.27 | – | Türkçe yarım | Latyshev 1947, 307[51] |
Arimaspoi | aspoi? | Herodot, Hist. 4.27 | – | Türkçe sepi, göz | Latyshev 1947, 307[52] |
Arimaspoi | spu | Herodot, Hist. 4.27 | – | Türkçe spu, göz | G.Dremin, 2006[53] |
Arimaspoi | – | Herodot, Hist. 4.27 | tek gözlü | Moğolca äräm däk, tek gözlü | Laufer 1908, 452; Vermeer 1996, 114[54] |
Arimaspoi | Arimaspoi | Herodot, Hist. 4.27 | dağcı | Moğolca dağcı | Neumann 1856, 177[55]; New Year booking for Philology and Pedagogy 1858, 336[56] |
Arimaspoi | Arimaspoi | Herodot, Hist. 4.27 | – | Farsça aspa, at | Tomaschek 1888, 761[57] |
Arimaspoi | Arimaspoi | Herodot, Hist. 4.27 | tek gözlü bir atlı | Türkçe spu/sepi „göz“ ve Farsça aspa „at“ | Phillips 1955, 173-174. |
Arpoxai, Kolaxai, Lipoxai | – | – | – | Farsça xšāy, hüküm etmek | ? |
Arpoksai, Kolaksai, Lipoksai | – | – | – | Türkçe soy | Gasanov 2002, 210[58] |
Arpoksai | Arpok | – | – | Türkçe Arpağ, rahip; veya Arpalyk, toprak sahibi | Gasanov 2002, 210[59] |
arta | arta | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | otur | Türkçe otur | A. Chay 2002, 155[60] |
Aschy | Aschy | Herodot, Hist. 4.23 | meyve suyu | Başkurtça akşa/aşi, meyve suyu | Karl Friedrich Merleker 1841, 14 (-> Meyve işleme tarzı aynıdır)[61] |
daldu | daldu | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | doldurmak | Türkçe doldur | A. Chay 2002, 155[62] |
enarei | enarei | Ibis, 4, 67 | kadınsı erkek | Farsça nar ve -a, erkek/-siz | Abaev 1949[63] |
enarei | enarei | Ibis, 4, 67 | kadınsı erkek | Türkçe anair, kadınsı erkek | Latyshev 1893, 63[64] |
enarei | enarei | Ibis, 4, 67 | kısırlaştırılmış | Türkçe enar, kısırlaştırmak/erkekliğini kaybetmek | G.Dremin, 2006[65] |
gik | gik | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | gök | Türkçe gök | A. Chay 2002, 155[66] |
irchigi | irchigi | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | çoğalmak | Türkçe çoğal | A. Chay 2002, 155[67] |
Kolaksai | Kolak | – | – | Türkçe Kola, bronz; veya kylych, kılıç | Gasanov 2002, 216[68] |
kutta | kutta | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | katmak | Türkçe kat | A. Chay 2002, 155[69] |
kyrbasia | kyrbasia | Herodot, Hist. 7.64 | sivri şapka | Türkçe kur/koy; ve baş/başa (yani kur başa) | Mlasowsky 2006, 33[70] |
Lipoksai | Lipok | – | – | Türkçe Alp, mucizevi koruyucu/yiğit | Gasanov 2002, 204[71] |
Oiorpata | oior | Herodot, Hist. 4.110 | er | Türkçe er | G.Dremin, 2006[72] |
Oiorpata | pata | Herodot, Hist. 4.110 | dövmek/öldürmek | Türkçe patak, pataklamak/dövmek | Karl Steuerwald 1974, 268[73] |
Oiorpata | pata | Herodot, Hist. 4.110 | dövmek/öldürmek | Türkçe bat, dövmek/öldürmek | G.Dremin, 2006[74] |
Oiorpata | oior | Herodot, Hist. 4.110 | adam | Farsça vira, adam | ? |
sagaris | sagar | Herodot, Hist. 7.64 | balta | Mordwince sügä, balta | Albrecht Wirth 1905, 184[75] |
Targitai | – | Herodot, Hist. 4.5 | – | Targit, Türk-Moğol ismi | Karatay 2003, 161[76] |
Targitai | – | Herodot, Hist. 4.5 | – | Tarkutay, Moğol başbuğu | Karatay 2003, 161[77] |
Targitai | – | Herodot, Hist. 4.5 | – | Farsça darga , uzun | Abaev 1949, 163[78] |
Targitai | – | Herodot, Hist. 4.5 | – | Farsça tava , güç | Abaev 1949, 163[79] |
Traspier | – | Herodot, Hist. 4.6 | – | Farsça aspa , at | Hermann Parzinger 2004, 78[80] |
val | val | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | yol | Türkçe yol | A. Chay 2002, 155[81] |
vurun | vurun | Susa Çivi yazıtları, Iran (A.D. Mordtmann, 1870, 50) | vuruş | Türkçe vuruş | A. Chay 2002, 155[82] |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder