(Çince: 東匈奴, anlamı: Doğu Hiung-nu), M.Ö. 220'de yaşamış eski Türkçede Kun, Çince Hiung-nu, batı dillerinde Hun adıyla geçen Türk devleti.[1][2][3] Hun İmparatorluğu'nu Türk boyları kurmuş, yönetmiş; Türk kültürü devlete şeklini vermiştir.[4]
Hiung-nu[1] (Çince: 匈奴; pinyin, Xiōngnú; Wade-Giles: Hsiung-nu) veya bazı kaynaklara göre Hunlar,[2] M.Ö. 3. yüzyıl sonlarından itibaren Çin'in Kuzey sınırlarını tehdit eden bir güç unsuru olarak 500 sene Orta Asya'da egemenlik kurmuş olan kırsal göçebe kabileler konfederasyonuna Çince'de verilen isim. Hiung-nu'lar hakkındaki bütün bilgiler dağanık Çin kaynaklarına[kaynak belirtilmeli] ve arkeolojik bulgulara dayanmaktadır. Dilleri hakkında değişik faraziyeler Çin kaynaklarında[kaynak belirtilmeli] bulunabilen çoğunluğu kişi ve unvan adları olan kelimelere dayanmaktadır. Dillerindeki kelimelerin Çin lehçelerindeki transliterasyonuna göre dillerinin Türkçe, Moğolca, Farsça ve Yesenice (paleo Sibirya dili) olduğuna dair görüşler bulunmaktadır. Kullandıkları ünvanlar ve önemli kelimeler içinde çok sayıda Türkçe kelimenin bulunması Türk Halklarının ağırlıkta olduğu veya kurucu hakim güç olduğu fikrini güçlendirmektedir.[3] Bilim adamların büyük çoğunluğu Hiung-nular ya da en azından Hiung-nuların iktidar sınıfıları Altay (yani Türk ve Moğol) kökenli olduğunu öne sürmektedirler.[4][5][6][7] Hiung-nuların ana dini ise eski zamanlardan beri muhtemelen Tengricilik idi.[8][9][10]
Çin'in kuzeyinde M.Ö. 2nci bin yıldan itibaren, bugün Çin sınırlarındaki bölgelerde ve Moğolistan'ın güneyinde yaşayan kırsal göçebe kabileler birbirleriyle savaştılar. Bu kabilelerden bazıları birleşerek Hiung-nu konfederasyonunu kurdu ve bölgedeki önemli bir güç olan Yueshi'leri[11] yendikten sonra M.Ö. 200'lerden itibaren Teoman ve Mete döneminde Çin'e karşı ciddi bir tehdit oluşturan bir imparatorluk oldular.

5. yüzyıldan itibaren Çin kayıtlarında Hiung-nu ile ilgili bilgiler görülmemeye başlamıştır. Moğolistan'daki güney Sibirya'da Selenge Irmağı vadisinde yapılan kazılarda bazı Hiung-nu Chanyu'lerinin (Hiung-nu Hükümdarlarının) mezarları bulunmuştur. Ölü ile birlikte gömülmüş eşyaların arasında İran, Çin ve Yunan menşeili dokumaların bulunması Hiung-nu ile uzak memleketler arasında ticaretin olduğunu gösterir.[12]
Hiung-nu halkının, Avrupa'ya kadar gelmiş olan Hunların asıl çekirdeği olduğu görüşü üzerine tarihçiler arasında farklı görüşler vardır. M.S. 370 yılında İdil Nehri civarında görülen Hunların, batıya göç eden Hiung-nu'ların cetleri olduğu hipotezi bulunmaktadır.[13]
Farklı isimlendirmeler

- Hun
- Huna
- Hunlar
- Khuni
- Hiung-nu
- Hsiung-nu
- Xun-nu
- Xiong-nu
- Xiyon
Hiung-nu halkının, kendileri ile bağlantılı olan Hunlar gibi Altay ve Sayan boylarının birleşmesinden oluşmuş olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca bu topluluğa yüzyıllar boyunca Sakalar ve Sarmatlar gibi birçok Hint-Avrupa kavimleri, Moğol kavimleri ve Çin'den sürülmüş olan bazı çoban halklarının karışmış olması gerektiği düşünülür. Mesela M.Ö. 349 yılından kalma bazı Çin yazılarında Hiung-nu halk birikiminin 19 boyundan biri olduğu belirtilen, Çiğ kavmi uzun burunları ve uzun sakalları ile Çinlerin dikkatini çekmişlerdir.
Tarihçi Sima Qian M.Ö. 2. yüzyılda yazdığı Shiji'de, Xiongnuların (Hsiungnu) atasının Chunwei adında Çin'in Xia Hanedanı mesubu bir soylu olduğunu iddia eder.[14] Ancak bu iddia modern tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir; Çin tarih yazıcılığının "tipik olarak düşmanları ile akrabalık bağları kurma eğilimi" olarak yorumlanır.[15] Ayrıca Sima Qian ve daha sonraki hanedanlık tarihçileri, efsanevi krallar Yao ve Shun zamanından beri kuzey babar topraklarında yaşayan Dağlı Rong[16], Di[17], Xianyun[18], ve Xunyu[19] gibi halklardan bahsederek, Xiongnuların bunların ardılı olduklarını iddia etmişlerdir. Ancak bu iddiayı da destekleyen kanıtlar bulunmamaktadır.[20] Çinliler mesela Ti-halkı hakkında m.ö. 714 ve m.ö. 541 yıllarından kalma yazılarda, onları mağlup ettiklerini ve bu halkın yaya olarak savaştığını kayıt etmişlerdir. Bu üstte sayılan halklarında Hiung-nu'larla mutlaka bağlantıları olmuş olması gerektiği düşünülür.
Hiung-nu halkından kalma altın kemer kilidi. (M.Ö. 3. ila 2. yüzyıl)
M.Ö. 350 ile M.Ö. 290 yılları arasında Çin topraklarının kuzeyinde, Çin Seddi'nin ilk başlangıcı olarak Çin'in kuzey sınırını sağlamlaştırmak ve korumak amacıyla ilk savunma yapıları inşa edilmiştir. Hiung-nu halkının saldırılarına karşı daha etkili olabilmek için, Çin'in Zhou Hanedanı'nin M.Ö. 325 - M.Ö. 298 yılları arasında hükümdarı olan Wu-ling ordularına ata binmeyi ve ok atmayı öğretmiştir. Ve hatta onları Hiung-nu'lar gibi giyindirmiştir. Bu tedbirler sayesinde hükümdarlığının 26. yılında Orman-hiung-nu'larını yenilgiye uğratmıştır.
M.Ö. 318 yılında Hiung-nu'ların ve Çinlerin arasında sınırların kabul edilmesi ile ilgili antlaşması imzalanmıştir.
Hiung-nu adına ilk olarak M.Ö. 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde; Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler. Bilinen ilk imparatorları Teoman'dır.
Teoman, (Çince: 頭曼單于 Toman; taht M.Ö. 220 - M.Ö. 209), Hun'ların (Hiung-nu) bilinen ilk hükümdarı ve Mete'nin babasıdır. M.Ö. 3. yüzyıl dolaylarında yaşayan Teoman, bilinen ilk Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır.
İlk dönemlerde Türk hükümdarlarına Yabgu da deniyordu, bu yüzden bazen "Teoman Yabgu" veya "Tuman Yabgu" da denirdi.
Teoman Türk boyları dahil olmak üzere çeşitli gruplar arasında birliği sağlayarak, merkezi bir yönetim kurmuş ve böylece M.Ö. 220 yılında ilk Tanhu olarak iş başına geçmiştir.
Türk boyları o zamana kadar en yakınlarındaki Çin İmparatorluğuna birçok akın gerçekleştirmişti. Her ne kadar bu akınlar Çinliler için tehdit oluştursa da, göçebe boyları hiçbir zaman birlikte hareket etmedikleri için büyük bir Hun akını olmamıştı. Teoman boyları birleştirince en başta Çin olmak üzere o dönemde Orta Asya'daki birçok farklı grubu ve topluluğu korkuttu.
Teoman'ın büyük oğlu olan Mete, veliahtı sayılıyordu. Yine de Teoman, başka bir karısına olan bağlılığı yüzünden Mete yerine, bu karısından olan oğlunu veliaht yapmak istedi. Mete'ye tanhuluğu vermemek için çeşitli tedbirler aldı ve diğer oğlunu tahta çıkarmak için uğraştı. Tüm bunlar Mete'nin ondan nefret etmesine neden oldu ve Mete tahtı babasından almak ve babası ile eşinden öç almak için bir ordu topladı. Mete 10.000 kişilik ordusu ile babasının üstüne yürüdü, Teoman'ı, Teoman'ın eşini ve bu eşinden olan veliahtı yapmak istediği oğlunu öldürdü (M.Ö. 209).
En büyük imparatorları ise, Mete'dir.

Kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. M.Ö. 220 yılında Teoman tarafından kurulduğu kabul edilir. Teoman'dan sonra devleti büyük bir imparatorluk haline getiren Mete'dir. Mete, İpek Yolu'na egemen olmak için Çin ile savaşmıştır. M.Ö. 200 yıllarında Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 187 yılında başında Ka-o-ti'nin bulunduğu Çin İmparatorluk Ordusu'nu, Pa-i-Teng Seferi'nde on tümenden oluşan (yüz bin kişiye tekabül eder) disiplinli ve düzenli ordusuyla yenilgiye uğratmıştır. Bu Çin ordusunun sayısının bazı kaynaklarda iki yüz bin bazı kaynaklarda ise otuz beş tümen yani üç yüz elli bin olduğu yazmaktadır. Mete devrinde Sibirya, Çin Denizi, Japon Denizi ve Hazar Denizi arasında kalan tüm topraklara hakim olunmuştur.
Mete'nin Çin'i topraklarına bağlamayıp, vergi almak suretiyle yönetmesi sebebi, Çin yerleşik hayatı ve siyasi etkisinden uzak durma olarak yorumlanır. Bunun yanında Çin'in kalabalık nüfusu altında Hunluk özelliklerini kaybetmek istememiştir.
Hiung-nu'lar, Qin Hanedanı'nın Çin Şi Huang (taht: M.Ö. 247 - M.Ö. 210) döneminde Çin seddi güçlendirilmişti ve M.Ö. 215'te General Meng Tian[21] komutasındaki 300.000 kişilik ordu tarafından yenilerek kuzeye püskürtülmüştü.
M.Ö. 3. yüzyılda Teoman, (Touman; taht ? - M.Ö. 209) ve oğlu Mete (Motun; taht M.Ö. 209 - M.Ö. 174), Çinlilerin Han döneminde bulunan ülkelerini çok kez korku içinde bırakan bir ülke kurmuştur. Bu "Büyük Hun İmparatorluğu" ve diğer isimlerle tanımlanan ülkenin yüz ölçümü 18 milyon km²'yi bulmuştur. Ülkenin yönetimi bugünkü Moğolistan'ın batısında, yani Altay bölgesinin Moğolistan'da kalan Gool Mod adlı bölümünde ve Moğolistan'ın merkezinde Noyol-Uul (bugün Noin Ula) adlı kısımında bulunmuştur.
Bu zamanlarda Hiung-nu'ların baş rakibi, kendileri gibi göçebe bir yaşam sürdüren ve bugünkü Gansu bölgesinde yaşamış olan Yueshi halkıdır. Bu halk çok kez Çinliler için para karşılığında savaşmışlardır. M.Ö. 176 yılında Hiung-nu'lar Motun (Mete) emiri altındaki Yueshi'leri ve onların etrafında yaşayan diğer halkları mağlub etmiştir ve Motun bunu Çinlilerin Han-Hükümdarına saygılı bir şekilde bildirmiştir:
- Tengri'nin (Göktanrının) taht'a oturtduğu Hiung-nu'ların büyük Şan-yü'sü, Çin Hükümdarının herhangi bir sıkıntısı var mı, bilmek ister.. [...] sonra Lö-lan, U-sun ve Ho-k'ut halklarını ve bunların etraflarında bulunan diğer 25 ülkeyi mağlub edip hepsini Hiung-nu yapmıştır. Böylece bütün yay gerip ok atan halklar birleşip büyük bir aile olmuştur.
Metehan'ın Tahta çıkışı [değiştir]
Çin kaynaklarında anlatılan bir olaya göre, Asya Hun imparatorluğu'nun kurucusu olan Teoman, oğlu Metehan'ın kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istedi.Törelerine göre Türk hatundan olan, has bir Türk'ün tahta geçmesi gerekiyordu. Metehan'ın Üvey Annesi Çin'liydi. Yani Çinli kadından olan erkek çocuk tahta geçemezdi. Bu durumdan dolayı üvey annesi Metehan'ın babasını doldurdu ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçiler'e (Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yuezhi'lere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istedi. Mete, babası Teoman Yuezhi'lerin topraklarına girmeden Yuezhi'lerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine on bin çadırlık bir birlik verdi. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeşlerini öldürüp kağan oldu (MÖ 209).[2][3]Ok hikâyesi [değiştir]
Daha sonra pek çok göçebe kavimin kullandığı çavuş oku adı verilen ıslıklı okun mucidinin Mete olduğu kabul edilir. Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu ava çıkan babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.[5]Hun'un (Hiung-nu) yükselişi [değiştir]
- Ana madde: Hiung-nu
Donghu'yu yendikten sonra[6], Kuzey Moğolistan'da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. MÖ 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu arasında yaşayan Yüeçilein üzerine seferler düzenledi.[7] MÖ 203'te Yueçi'yi mağlup ederek kendi toprağna kattı.[2]
Ordos'da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini[kaynak belirtilmeli] yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak'ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.[2]
Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.
MÖ 200'de Han Hanedanı imparatoru Gaozu'nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)'de Peteng Kalesinde kuşattı. Gaozu (Gao-Di) Mete'nin eşine hediyeler gönderdi ve Mete'nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etti ve kuşatmadan çıkmasına müsade edildi.[3] Gaozu payitahtı Çang'an(bugünkü Şian)'a dönebildiyse de Mete arada bir Han'ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet MÖ 198'de Gaozu barış istemiş ve Han'ın prensesini Tanhu'nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.
Han Hanedanıyla akrabalık [değiştir]
Qin ve Chu ile yıllar süren mücadelenin ardından Han imparatoru olan Liu Bang (Gaozu), Baideng'da Mete karşısında zor duruma düşünce, yorgun ordusunun Hunlarla baş edemeyeceğini farketmişti. Akrabalık (和亲) ilişkisi kurmak amacıyla, bir prensesi yüklüce hediyeyle birlikte Hun sarayına gönderdi.Liu Bang MÖ 195'te ölür, karısı Lü Hou imparatoriçe olur. MÖ 192'de Mete Lü Hou'ya mektup göndererek kaba bir üslupla evlenme teklif eder. Ülkesinin içinde bulunduğu koşullarda Hunlarla bir çatışmayı göze alamayan imparatoriçe, uğradığı saygısızlığa karşın bir mektup yazarak Mete'ye bir prenses gönderir. Çin kaynaklarına göre, Lü Hou'nun davranışı karşısında pişman olan Mete, imparatoriçeden bir mektupla özür dilemiştir.
Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun'u Hun'un köleleri olmaya zorladı.
Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası'nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.
Bölgesinde askeri gücü ile korku saldı. Savaş taktikleri ve askeri disiplini sayesinde Çin İmparatorluğu'nu ve çevre kavimlerle yaptığı savaşları kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.[2]
Mete, MÖ 174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi'nden İdil Nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya'dan Tibet ve Keşmir'e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete'nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir. [2][3][4]
En güçlü dönemleri [değiştir]
Han dönemindeki Çinliler, Hiung-nu halkını "güçlü, savaşçı ama zayıf bir kültüre sahip olan bir halk" olarak tarif etmişlerdir. Fakat çok yüksek ve gelişmiş olan savaşma sanaatlarını özellikle ok atıp ata binme yeteneklerini methetmişlerdir.Yueshi ile mücadele [değiştir]
Motun[22] (Mete; taht M.Ö. 209 - M.Ö. 174), M.Ö. 174 yılında vefat etmiş ve böylece devletin yönetimi oğlu Ki-ok[23] (M.Ö. 174 - M.Ö. 161)'a kalmışdır. Ki-ok Chanyu döneminde Hiung-nu, M.Ö. 166 yılında Çinlerin o zamanlardaki başkentlerini Chang'an'a saldırmışlardır. Ayrıca M.Ö. 160 yılında en büyük rakibi olan Yueshi'ye saldırıp onları mağlub etmişlerdir. Ancak bu savaşta Ki-ok hayatını kaybetmiştir.[kaynak belirtilmeli]İmparator Wu ile mücadele [değiştir]
Çin Han imparatoru Wu Di[24] (taht M.Ö. 141 - M.Ö. 87), Hiung-nu'ları tekrar eski topraklarının sınırlarına itmeyi başarmışdır. Hiung-nu, Mete'nin torunu Yizhixie[25] (taht dönemi: M.Ö. 126 - M.Ö. 114) döneminde 120'li yıllarda Han Generali Wei Qing[26] komutasındaki Han ordularıyla defalarca çatışmış ve M.Ö. 119 yılında Örgöö'de (bugün Moğolistan'in başkenti Ulanbatur) General Wei Qing'in yeğeni Huo Qubing[27] komutasındaki Han ordusu tarafından büyük bir yenilgiye uğramıştır. Fakat bu büyük çatışmada Çinlilerin tüm at yetiştiriciliği de hasara uğrayıp tükenmiş olduğu için, bozkırlardaki hakimiyet yine de Hiung-nu'lara kalmış ve M.Ö. 105 yılında tekrar büyük bir başarı elde etmişlerdir.Bu çatışmalarda Hiung-nu'lar için İpek yolu'nun kontrölü önem kazanmıştır. Bu yüzden Çinler Ipek yolunu M.Ö. 102 - M.Ö. 101 ve 73 - 94 yılları arasında ele geçirip İpek yoluna hakim olmuşlardır.
Kültür [değiştir]
Hiung-nular kendi belgelerini bırakmadığı için arkeolojik deliller dışında Çin kaynaklarına bakılmaktan başka çare yoktur. Hiung-nular'ın özelliklerinden bir kaç örnek:- Reisi vefat edince, yerine oturan oğlunun kendi anası dışındaki babasının kadınlarını alması.
Hiung-nu'ların dini, Şamanizm ve Tengricilik olup, yılda üç kez büyük ayinî bayram düzenleniyordu.[kaynak belirtilmeli]
Arkeolojik kazıların sonucuyla Hiung-nular'ın başkentinin Ulan Batur'un kuzeyinde bulunan Noin-Ula Kurganı'nında olduğu saptanmıştır.[kaynak belirtilmeli] Kurganlarından kazılan Hiung-nular'ın giysilerinde eski Türk kültürünün etkisi tespit edilmiştir.
Devlet Yönetimi [değiştir]
Çin kaynaklarında Hun (Hiung-nu) devletinin yöneticileri Tanhu (Şanyu) olarak anılmaktadır. Bu kelimenin kumandan, kağan, han ya da imparator gibi bir anlamı olduğu tahmin edilir.[1]Tanhu sözcüğü bir unvan olarak "sonsuz genişlik" anlamına gelmektedir. Hükümdarlık da kut anlayışı egemendi. Hükümdarlığın tanrıdan geldiği görüşü vardı. Ülke, töre hükümlerine göre yönetilirdi. Tanhunun görevi; ülkede dirliği sağlamak, adaleti gerçekleştirmek, orduyu komuta etmek, meclisi yönetmek olarak sıralanabilir.Hükümdarın eşine "ka-tun" (hatun) denirdi ve hatun yönetimde söz sahibiydi. Hükümdarlık babadan oğula geçmektedir. Ülke oğullar arasında doğu, batı ve merkez olarak miras bırakılmaktaydı. Doğu, Güneş'in doğduğu yön olması dolayısıyla Türkler'de kutsal görülürdü ve ülkenin doğusunu yönetmek üstünlük belirtisiydi. Ülkenin batısını yöneten tanhu doğudaki tanhuya bağlı idi.
Ordu [değiştir]
- Ordu ücretli değildi.
- Ordunun temeli atlı askerlere dayanırdı.
- Ordu tümen sistemine göre teşkilatlanmıştır. (Onluk sisteme göre)
- Kullanılan savaş araçları ok ve yaydı. Yakın dövüşte kılıç ve kargı kullanılırdı.
HUNLAR'DA DEVLET
TEŞKİLATI
Hun Devleti otlağı bol besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu . Tarıma uygun toprakları nerdeyse hiç yoktu . Bu yüzden ekonomisinin temeli , başta at yetiştiriciliği olmak üzere hayvan yetiştirmek üzere idi . Bunun sonucu olarak sosyal durum , Çin'dekinden çok farklıydı . Çin'de geniş toprak sahipleri ile köle sınıfı vardı . Hun bölgesinde ise ne malikanelere ne de toprak kölelerine rastlanıyordu . Akrabalık bağları ile birbirine sıkı sıkı bağlı olan aileler , kabileleri meydana getiriyor , kendilerini savunmak için daima silahlı yaşayan kabilelerin sıkı işbirliği yapmalarından da devlet doğuyordu .
Hun Devleti otlağı bol besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu . Tarıma uygun toprakları nerdeyse hiç yoktu . Bu yüzden ekonomisinin temeli , başta at yetiştiriciliği olmak üzere hayvan yetiştirmek üzere idi . Bunun sonucu olarak sosyal durum , Çin'dekinden çok farklıydı . Çin'de geniş toprak sahipleri ile köle sınıfı vardı . Hun bölgesinde ise ne malikanelere ne de toprak kölelerine rastlanıyordu . Akrabalık bağları ile birbirine sıkı sıkı bağlı olan aileler , kabileleri meydana getiriyor , kendilerini savunmak için daima silahlı yaşayan kabilelerin sıkı işbirliği yapmalarından da devlet doğuyordu .
Bu yapısı ile ve
ordunun Mete tarafından tanziminden sonra , devlet merkezden idare
edilen bir "askeri teşkilat" haline gelmişti . Askeri karakterde
olması ve gerekli şartların ( bozkırda eğitilmiş olmak , at ve
silah ) bulunması sebebiyle de fütühata açıktı . "Köylü" Çin
devletinden bu yönü ile ayrılıyordu .
Çin'de esas rejim
"Feodalite" idi . Hun Devletinde ise Merkeziyetçilik hakimdi . Bu
devlette Çinliler ancak küçük memurluklara ve bazı müşavirliklere
gelebiliyordu . Birinci derecede sorumlu makam sahipleri ile yüksek
görevliler tamamen Hun aslından gelmeydi . Bunlar emirlerindeki
silahlı kuvvetlerle , aynı zamanda birer komutandılar .
Devlet teşkilatının ( Sağ-Sol eligleri=kanat kralları ) Çinlilikle hiç bir ilgisi yoktu . Mete tarafından gerçekleştirilen ve toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak devlete milli topluluk havasını getiren ordudaki 10'lu tertip Türk idi . Devletin "Milli" karakterinin korunmasına dikkat ediliyordu . İmparator kumandasındaki Çin ordusunu kuşatan Mete'un Çin içlerine dalarak bozkırdan uzaklaşmasına , devlet meclisi engel olmuştu .
Devlet teşkilatının ( Sağ-Sol eligleri=kanat kralları ) Çinlilikle hiç bir ilgisi yoktu . Mete tarafından gerçekleştirilen ve toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak devlete milli topluluk havasını getiren ordudaki 10'lu tertip Türk idi . Devletin "Milli" karakterinin korunmasına dikkat ediliyordu . İmparator kumandasındaki Çin ordusunu kuşatan Mete'un Çin içlerine dalarak bozkırdan uzaklaşmasına , devlet meclisi engel olmuştu .
Hun devleti
bozkır Gök-Tanrı inanışındaydı . Bu bakımdan Türk inancı ne Moğol
totemciliğine ne de Çin toprak tanrıcılığına benziyordu .
Bütün bunlardan
dolayı Mete'un zamanında kesin şeklini aldığı görülen büyük Hun
Devleti , sosyal yapı , hakimiyet anlayışı , idare , ordu , din ,
dünya görüşü ve benzeri gibi çeşitli yönlerden , Türk milletinin
tarih ve kültüründe bir kilit taşı ve ana kaynak durumundadır . Onun
için Türk ve dünya tarihinde çok büyük önem taşır .