30 Ekim 2012 Salı

BÜYÜK HUNLAR


Büyük Hun İmparatorluğu ya da Asya Hun İmparatorluğu
Dosya:Hunlar.PNG
(Çince: 東匈奴, anlamı: Doğu Hiung-nu), M.Ö. 220'de yaşamış eski Türkçede Kun, Çince Hiung-nu, batı dillerinde Hun adıyla geçen Türk devleti.[1][2][3] Hun İmparatorluğu'nu Türk boyları kurmuş, yönetmiş; Türk kültürü devlete şeklini vermiştir.[4]
Hiung-nu[1] (Çince: 匈奴; pinyin, Xiōngnú; Wade-Giles: Hsiung-nu) veya bazı kaynaklara göre Hunlar,[2] M.Ö. 3. yüzyıl sonlarından itibaren Çin'in Kuzey sınırlarını tehdit eden bir güç unsuru olarak 500 sene Orta Asya'da egemenlik kurmuş olan kırsal göçebe kabileler konfederasyonuna Çince'de verilen isim. Hiung-nu'lar hakkındaki bütün bilgiler dağanık Çin kaynaklarına[kaynak belirtilmeli] ve arkeolojik bulgulara dayanmaktadır. Dilleri hakkında değişik faraziyeler Çin kaynaklarında[kaynak belirtilmeli] bulunabilen çoğunluğu kişi ve unvan adları olan kelimelere dayanmaktadır. Dillerindeki kelimelerin Çin lehçelerindeki transliterasyonuna göre dillerinin Türkçe, Moğolca, Farsça ve Yesenice (paleo Sibirya dili) olduğuna dair görüşler bulunmaktadır. Kullandıkları ünvanlar ve önemli kelimeler içinde çok sayıda Türkçe kelimenin bulunması Türk Halklarının ağırlıkta olduğu veya kurucu hakim güç olduğu fikrini güçlendirmektedir.[3] Bilim adamların büyük çoğunluğu Hiung-nular ya da en azından Hiung-nuların iktidar sınıfıları Altay (yani Türk ve Moğol) kökenli olduğunu öne sürmektedirler.[4][5][6][7] Hiung-nuların ana dini ise eski zamanlardan beri muhtemelen Tengricilik idi.[8][9][10]
Çin'in kuzeyinde M.Ö. 2nci bin yıldan itibaren, bugün Çin sınırlarındaki bölgelerde ve Moğolistan'ın güneyinde yaşayan kırsal göçebe kabileler birbirleriyle savaştılar. Bu kabilelerden bazıları birleşerek Hiung-nu konfederasyonunu kurdu ve bölgedeki önemli bir güç olan Yueshi'leri[11] yendikten sonra M.Ö. 200'lerden itibaren Teoman ve Mete döneminde Çin'e karşı ciddi bir tehdit oluşturan bir imparatorluk oldular.
http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/d/d3/Huns.gif

5. yüzyıldan itibaren Çin kayıtlarında Hiung-nu ile ilgili bilgiler görülmemeye başlamıştır. Moğolistan'daki güney Sibirya'da Selenge Irmağı vadisinde yapılan kazılarda bazı Hiung-nu Chanyu'lerinin (Hiung-nu Hükümdarlarının) mezarları bulunmuştur. Ölü ile birlikte gömülmüş eşyaların arasında İran, Çin ve Yunan menşeili dokumaların bulunması Hiung-nu ile uzak memleketler arasında ticaretin olduğunu gösterir.[12]
Hiung-nu halkının, Avrupa'ya kadar gelmiş olan Hunların asıl çekirdeği olduğu görüşü üzerine tarihçiler arasında farklı görüşler vardır. M.S. 370 yılında İdil Nehri civarında görülen Hunların, batıya göç eden Hiung-nu'ların cetleri olduğu hipotezi bulunmaktadır.[13]

Farklı isimlendirmeler

Dosya:Streitende-Reiche2.jpgM.Ö. 500-221 arasında farklı Çin hükümdarları birbirleri ile iç savaşlar sürdürürken, kuzeydeki Hiung-nu toprakları genişlemeye devam ediyordu Hiung-nu halkı farklı kaynaklarda farklı isimlerle adlandırılmaktadırlar. En yaygın isimler şunlardır:




  • Hun
  • Huna
  • Hunlar
  • Khuni
  • Hiung-nu
  • Hsiung-nu
  • Xun-nu
  • Xiong-nu
  • Xiyon

Hiung-nu halkının, kendileri ile bağlantılı olan Hunlar gibi Altay ve Sayan boylarının birleşmesinden oluşmuş olduğu kabul edilmektedir. Ayrıca bu topluluğa yüzyıllar boyunca Sakalar ve Sarmatlar gibi birçok Hint-Avrupa kavimleri, Moğol kavimleri ve Çin'den sürülmüş olan bazı çoban halklarının karışmış olması gerektiği düşünülür. Mesela M.Ö. 349 yılından kalma bazı Çin yazılarında Hiung-nu halk birikiminin 19 boyundan biri olduğu belirtilen, Çiğ kavmi uzun burunları ve uzun sakalları ile Çinlerin dikkatini çekmişlerdir.
Tarihçi Sima Qian M.Ö. 2. yüzyılda yazdığı Shiji'de, Xiongnuların (Hsiungnu) atasının Chunwei adında Çin'in Xia Hanedanı mesubu bir soylu olduğunu iddia eder.[14] Ancak bu iddia modern tarihçiler tarafından kabul edilmemektedir; Çin tarih yazıcılığının "tipik olarak düşmanları ile akrabalık bağları kurma eğilimi" olarak yorumlanır.[15] Ayrıca Sima Qian ve daha sonraki hanedanlık tarihçileri, efsanevi krallar Yao ve Shun zamanından beri kuzey babar topraklarında yaşayan Dağlı Rong[16], Di[17], Xianyun[18], ve Xunyu[19] gibi halklardan bahsederek, Xiongnuların bunların ardılı olduklarını iddia etmişlerdir. Ancak bu iddiayı da destekleyen kanıtlar bulunmamaktadır.[20] Çinliler mesela Ti-halkı hakkında m.ö. 714 ve m.ö. 541 yıllarından kalma yazılarda, onları mağlup ettiklerini ve bu halkın yaya olarak savaştığını kayıt etmişlerdir. Bu üstte sayılan halklarında Hiung-nu'larla mutlaka bağlantıları olmuş olması gerektiği düşünülür.
Hiung-nu halkından kalma altın kemer kilidi. (M.Ö. 3. ila 2. yüzyıl)

M.Ö. 350 ile M.Ö. 290 yılları arasında Çin topraklarının kuzeyinde, Çin Seddi'nin ilk başlangıcı olarak Çin'in kuzey sınırını sağlamlaştırmak ve korumak amacıyla ilk savunma yapıları inşa edilmiştir. Hiung-nu halkının saldırılarına karşı daha etkili olabilmek için, Çin'in Zhou Hanedanı'nin M.Ö. 325 - M.Ö. 298 yılları arasında hükümdarı olan Wu-ling ordularına ata binmeyi ve ok atmayı öğretmiştir. Ve hatta onları Hiung-nu'lar gibi giyindirmiştir. Bu tedbirler sayesinde hükümdarlığının 26. yılında Orman-hiung-nu'larını yenilgiye uğratmıştır.
M.Ö. 318 yılında Hiung-nu'ların ve Çinlerin arasında sınırların kabul edilmesi ile ilgili antlaşması imzalanmıştir.
Hiung-nu adına ilk olarak M.Ö. 318 yılında Çin ile yapılan Kuzey Şansi Savaşı'nda ve bunun sonucunda yapılan anlaşmada rastlanmaktadır. Hiung-nular günümüzün Moğolistan bölgesinde; Çin'in kuzeybatısında yaşamlarını sürdürmekteydiler. Bilinen ilk imparatorları Teoman'dır.
Hun Devleti Teoman zamanında



Teoman, (Çince: 頭曼單于 Toman; taht M.Ö. 220 - M.Ö. 209), Hun'ların (Hiung-nu) bilinen ilk hükümdarı ve Mete'nin babasıdır. M.Ö. 3. yüzyıl dolaylarında yaşayan Teoman, bilinen ilk Hun (Hiung-nu) hükümdarıdır.
İlk dönemlerde Türk hükümdarlarına Yabgu da deniyordu, bu yüzden bazen "Teoman Yabgu" veya "Tuman Yabgu" da denirdi.
Teoman Türk boyları dahil olmak üzere çeşitli gruplar arasında birliği sağlayarak, merkezi bir yönetim kurmuş ve böylece M.Ö. 220 yılında ilk Tanhu olarak iş başına geçmiştir.
Türk boyları o zamana kadar en yakınlarındaki Çin İmparatorluğuna birçok akın gerçekleştirmişti. Her ne kadar bu akınlar Çinliler için tehdit oluştursa da, göçebe boyları hiçbir zaman birlikte hareket etmedikleri için büyük bir Hun akını olmamıştı. Teoman boyları birleştirince en başta Çin olmak üzere o dönemde Orta Asya'daki birçok farklı grubu ve topluluğu korkuttu.
Teoman'ın büyük oğlu olan Mete, veliahtı sayılıyordu. Yine de Teoman, başka bir karısına olan bağlılığı yüzünden Mete yerine, bu karısından olan oğlunu veliaht yapmak istedi. Mete'ye tanhuluğu vermemek için çeşitli tedbirler aldı ve diğer oğlunu tahta çıkarmak için uğraştı. Tüm bunlar Mete'nin ondan nefret etmesine neden oldu ve Mete tahtı babasından almak ve babası ile eşinden öç almak için bir ordu topladı. Mete 10.000 kişilik ordusu ile babasının üstüne yürüdü, Teoman'ı, Teoman'ın eşini ve bu eşinden olan veliahtı yapmak istediği oğlunu öldürdü (M.Ö. 209).


En büyük imparatorları ise, Mete'dir.
Çinliler önüne geçemedikleri Hiung-nu'ların saldırılarının ardından M.Ö. 214 yılında Çin Seddi'ni inşa etmek zorunda kalmıştır. Bu yapı günümüzde halen bir dünya harikası olarak kabul edilmektedir. Ming Hanedanı döneminde de yenilenen büyük duvarın birçok kısmı sağlamlığı ile günümüzde hala ayakta kalmıştır. Doğu Hiung-nular en parlak dönemini Mete zamanında yaşamıştır.
Kuruluşu hakkında kesin bilgiler yoktur. M.Ö. 220 yılında Teoman tarafından kurulduğu kabul edilir. Teoman'dan sonra devleti büyük bir imparatorluk haline getiren Mete'dir. Mete, İpek Yolu'na egemen olmak için Çin ile savaşmıştır. M.Ö. 200 yıllarında Çin'i yenilgiye uğratarak vergiye bağlamıştır. M.Ö. 187 yılında başında Ka-o-ti'nin bulunduğu Çin İmparatorluk Ordusu'nu, Pa-i-Teng Seferi'nde on tümenden oluşan (yüz bin kişiye tekabül eder) disiplinli ve düzenli ordusuyla yenilgiye uğratmıştır. Bu Çin ordusunun sayısının bazı kaynaklarda iki yüz bin bazı kaynaklarda ise otuz beş tümen yani üç yüz elli bin olduğu yazmaktadır. Mete devrinde Sibirya, Çin Denizi, Japon Denizi ve Hazar Denizi arasında kalan tüm topraklara hakim olunmuştur.
Mete'nin Çin'i topraklarına bağlamayıp, vergi almak suretiyle yönetmesi sebebi, Çin yerleşik hayatı ve siyasi etkisinden uzak durma olarak yorumlanır. Bunun yanında Çin'in kalabalık nüfusu altında Hunluk özelliklerini kaybetmek istememiştir.
Hiung-nu'lar, Qin Hanedanı'nın Çin Şi Huang (taht: M.Ö. 247 - M.Ö. 210) döneminde Çin seddi güçlendirilmişti ve M.Ö. 215'te General Meng Tian[21] komutasındaki 300.000 kişilik ordu tarafından yenilerek kuzeye püskürtülmüştü.

M.Ö. 3. yüzyılda Teoman, (Touman; taht ? - M.Ö. 209) ve oğlu Mete (Motun; taht M.Ö. 209 - M.Ö. 174), Çinlilerin Han döneminde bulunan ülkelerini çok kez korku içinde bırakan bir ülke kurmuştur. Bu "Büyük Hun İmparatorluğu" ve diğer isimlerle tanımlanan ülkenin yüz ölçümü 18 milyon km²'yi bulmuştur. Ülkenin yönetimi bugünkü Moğolistan'ın batısında, yani Altay bölgesinin Moğolistan'da kalan Gool Mod adlı bölümünde ve Moğolistan'ın merkezinde Noyol-Uul (bugün Noin Ula) adlı kısımında bulunmuştur.
Bu zamanlarda Hiung-nu'ların baş rakibi, kendileri gibi göçebe bir yaşam sürdüren ve bugünkü Gansu bölgesinde yaşamış olan Yueshi halkıdır. Bu halk çok kez Çinliler için para karşılığında savaşmışlardır. M.Ö. 176 yılında Hiung-nu'lar Motun (Mete) emiri altındaki Yueshi'leri ve onların etrafında yaşayan diğer halkları mağlub etmiştir ve Motun bunu Çinlilerin Han-Hükümdarına saygılı bir şekilde bildirmiştir:
Tengri'nin (Göktanrının) taht'a oturtduğu Hiung-nu'ların büyük Şan-yü'sü, Çin Hükümdarının herhangi bir sıkıntısı var mı, bilmek ister.. [...] sonra Lö-lan, U-sun ve Ho-k'ut halklarını ve bunların etraflarında bulunan diğer 25 ülkeyi mağlub edip hepsini Hiung-nu yapmıştır. Böylece bütün yay gerip ok atan halklar birleşip büyük bir aile olmuştur.
Erken zamanlarında iyi gelişmiş devlet yapıları ile dikkat çeken Hiung-nu'ların çoğu konuda genel yasaları ve cezaları vardır. Mete'nin devamlı olarak kısa süre içinde harekete geçmeye hazır büyük bir ordusu, devletin ve ordunun sorumluluğunu farklı rütbelere sahip farklı kişiler arasında paylaştırılmış bir düzeni olmuştur. Bu düzen özellike Mete'nin oğlu Ki-ok döneminde (Laoşang Tanhu, M.Ö. 174 - M.Ö. 161) geliştirilmiştir. Ayrıca Ki-ok halkından vergi toplamaya başlamıştır.

Metehan'ın Tahta çıkışı [değiştir]

Çin kaynaklarında anlatılan bir olaya göre, Asya Hun imparatorluğu'nun kurucusu olan Teoman, oğlu Metehan'ın kendisi yerine üvey annesi Yenşi'nin oğlunu tahta çıkarmak istedi.Törelerine göre Türk hatundan olan, has bir Türk'ün tahta geçmesi gerekiyordu. Metehan'ın Üvey Annesi Çin'liydi. Yani Çinli kadından olan erkek çocuk tahta geçemezdi. Bu durumdan dolayı üvey annesi Metehan'ın babasını doldurdu ve Mete'yi komşu kavim olan Yüeçiler'e (Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yuezhi'lere savaş ilan ederek Mete'yi öldürtmek istedi. Mete, babası Teoman Yuezhi'lerin topraklarına girmeden Yuezhi'lerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine on bin çadırlık bir birlik verdi. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeşlerini öldürüp kağan oldu (MÖ 209).[2][3]

Ok hikâyesi [değiştir]

Daha sonra pek çok göçebe kavimin kullandığı çavuş oku adı verilen ıslıklı okun mucidinin Mete olduğu kabul edilir. Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu ava çıkan babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.[5]

Hun'un (Hiung-nu) yükselişi [değiştir]

Ana madde: Hiung-nu
Mete Önce Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anlaşmada Donghular yıllık sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve MÖ 208 yılında onları hakimiyetine aldı.
Donghu'yu yendikten sonra[6], Kuzey Moğolistan'da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. MÖ 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu arasında yaşayan Yüeçilein üzerine seferler düzenledi.[7] MÖ 203'te Yueçi'yi mağlup ederek kendi toprağna kattı.[2]
Ordos'da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini[kaynak belirtilmeli] yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak'ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.[2]
Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.
MÖ 200'de Han Hanedanı imparatoru Gaozu'nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)'de Peteng Kalesinde kuşattı. Gaozu (Gao-Di) Mete'nin eşine hediyeler gönderdi ve Mete'nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etti ve kuşatmadan çıkmasına müsade edildi.[3] Gaozu payitahtı Çang'an(bugünkü Şian)'a dönebildiyse de Mete arada bir Han'ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet MÖ 198'de Gaozu barış istemiş ve Han'ın prensesini Tanhu'nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.

Han Hanedanıyla akrabalık [değiştir]

Qin ve Chu ile yıllar süren mücadelenin ardından Han imparatoru olan Liu Bang (Gaozu), Baideng'da Mete karşısında zor duruma düşünce, yorgun ordusunun Hunlarla baş edemeyeceğini farketmişti. Akrabalık (和亲) ilişkisi kurmak amacıyla, bir prensesi yüklüce hediyeyle birlikte Hun sarayına gönderdi.
Liu Bang MÖ 195'te ölür, karısı Lü Hou imparatoriçe olur. MÖ 192'de Mete Lü Hou'ya mektup göndererek kaba bir üslupla evlenme teklif eder. Ülkesinin içinde bulunduğu koşullarda Hunlarla bir çatışmayı göze alamayan imparatoriçe, uğradığı saygısızlığa karşın bir mektup yazarak Mete'ye bir prenses gönderir. Çin kaynaklarına göre, Lü Hou'nun davranışı karşısında pişman olan Mete, imparatoriçeden bir mektupla özür dilemiştir.
Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun'u Hun'un köleleri olmaya zorladı.
Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası'nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.
Bölgesinde askeri gücü ile korku saldı. Savaş taktikleri ve askeri disiplini sayesinde Çin İmparatorluğu'nu ve çevre kavimlerle yaptığı savaşları kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.[2]
Mete, MÖ 174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi'nden İdil Nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya'dan Tibet ve Keşmir'e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete'nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir. [2][3][4]

En güçlü dönemleri [değiştir]

Han dönemindeki Çinliler, Hiung-nu halkını "güçlü, savaşçı ama zayıf bir kültüre sahip olan bir halk" olarak tarif etmişlerdir. Fakat çok yüksek ve gelişmiş olan savaşma sanaatlarını özellikle ok atıp ata binme yeteneklerini methetmişlerdir.

Yueshi ile mücadele [değiştir]

Motun[22] (Mete; taht M.Ö. 209 - M.Ö. 174), M.Ö. 174 yılında vefat etmiş ve böylece devletin yönetimi oğlu Ki-ok[23] (M.Ö. 174 - M.Ö. 161)'a kalmışdır. Ki-ok Chanyu döneminde Hiung-nu, M.Ö. 166 yılında Çinlerin o zamanlardaki başkentlerini Chang'an'a saldırmışlardır. Ayrıca M.Ö. 160 yılında en büyük rakibi olan Yueshi'ye saldırıp onları mağlub etmişlerdir. Ancak bu savaşta Ki-ok hayatını kaybetmiştir.[kaynak belirtilmeli]

İmparator Wu ile mücadele [değiştir]

Çin Han imparatoru Wu Di[24] (taht M.Ö. 141 - M.Ö. 87), Hiung-nu'ları tekrar eski topraklarının sınırlarına itmeyi başarmışdır. Hiung-nu, Mete'nin torunu Yizhixie[25] (taht dönemi: M.Ö. 126 - M.Ö. 114) döneminde 120'li yıllarda Han Generali Wei Qing[26] komutasındaki Han ordularıyla defalarca çatışmış ve M.Ö. 119 yılında Örgöö'de (bugün Moğolistan'in başkenti Ulanbatur) General Wei Qing'in yeğeni Huo Qubing[27] komutasındaki Han ordusu tarafından büyük bir yenilgiye uğramıştır. Fakat bu büyük çatışmada Çinlilerin tüm at yetiştiriciliği de hasara uğrayıp tükenmiş olduğu için, bozkırlardaki hakimiyet yine de Hiung-nu'lara kalmış ve M.Ö. 105 yılında tekrar büyük bir başarı elde etmişlerdir.
Bu çatışmalarda Hiung-nu'lar için İpek yolu'nun kontrölü önem kazanmıştır. Bu yüzden Çinler Ipek yolunu M.Ö. 102 - M.Ö. 101 ve 73 - 94 yılları arasında ele geçirip İpek yoluna hakim olmuşlardır.

Kültür [değiştir]

Hiung-nular kendi belgelerini bırakmadığı için arkeolojik deliller dışında Çin kaynaklarına bakılmaktan başka çare yoktur. Hiung-nular'ın özelliklerinden bir kaç örnek:
  • Reisi vefat edince, yerine oturan oğlunun kendi anası dışındaki babasının kadınlarını alması.
Ancak bu özellikler sadece Hiung-nular değil, diğer göçebe kabileler için de geçerlidir. Ayrıca bunların Çin medeniyetinin ahlak anlayışı ve mantığına aykırı olduğu için Çin kaynaklarında Hiung-nular'ın gelenek ve göreneklerinden bahsedilirken eleştiri içerikli cümleler kullanılmıştır.
Hiung-nu'ların dini, Şamanizm ve Tengricilik olup, yılda üç kez büyük ayinî bayram düzenleniyordu.[kaynak belirtilmeli]
Arkeolojik kazıların sonucuyla Hiung-nular'ın başkentinin Ulan Batur'un kuzeyinde bulunan Noin-Ula Kurganı'nında olduğu saptanmıştır.[kaynak belirtilmeli] Kurganlarından kazılan Hiung-nular'ın giysilerinde eski Türk kültürünün etkisi tespit edilmiştir.

Devlet Yönetimi [değiştir]

Çin kaynaklarında Hun (Hiung-nu) devletinin yöneticileri Tanhu (Şanyu) olarak anılmaktadır. Bu kelimenin kumandan, kağan, han ya da imparator gibi bir anlamı olduğu tahmin edilir.[1]
Tanhu sözcüğü bir unvan olarak "sonsuz genişlik" anlamına gelmektedir. Hükümdarlık da kut anlayışı egemendi. Hükümdarlığın tanrıdan geldiği görüşü vardı. Ülke, töre hükümlerine göre yönetilirdi. Tanhunun görevi; ülkede dirliği sağlamak, adaleti gerçekleştirmek, orduyu komuta etmek, meclisi yönetmek olarak sıralanabilir.Hükümdarın eşine "ka-tun" (hatun) denirdi ve hatun yönetimde söz sahibiydi. Hükümdarlık babadan oğula geçmektedir. Ülke oğullar arasında doğu, batı ve merkez olarak miras bırakılmaktaydı. Doğu, Güneş'in doğduğu yön olması dolayısıyla Türkler'de kutsal görülürdü ve ülkenin doğusunu yönetmek üstünlük belirtisiydi. Ülkenin batısını yöneten tanhu doğudaki tanhuya bağlı idi.

Ordu [değiştir]

  • Ordu ücretli değildi.
  • Ordunun temeli atlı askerlere dayanırdı.
  • Ordu tümen sistemine göre teşkilatlanmıştır. (Onluk sisteme göre)
  • Kullanılan savaş araçları ok ve yaydı. Yakın dövüşte kılıç ve kargı kullanılırdı.

HUNLAR'DA DEVLET TEŞKİLATI

Hun Devleti otlağı bol besiciliğe elverişli bozkırlar bölgesinde kurulmuştu . Tarıma uygun toprakları nerdeyse hiç yoktu . Bu yüzden ekonomisinin temeli , başta at yetiştiriciliği olmak üzere hayvan yetiştirmek üzere idi . Bunun sonucu olarak sosyal durum , Çin'dekinden çok farklıydı . Çin'de geniş toprak sahipleri ile köle sınıfı vardı . Hun bölgesinde ise ne malikanelere ne de toprak kölelerine rastlanıyordu . Akrabalık bağları ile birbirine sıkı sıkı bağlı olan aileler , kabileleri meydana getiriyor , kendilerini savunmak için daima silahlı yaşayan kabilelerin sıkı işbirliği yapmalarından da devlet doğuyordu .
Bu yapısı ile ve ordunun Mete tarafından tanziminden sonra , devlet merkezden idare edilen bir "askeri teşkilat" haline gelmişti . Askeri karakterde olması ve gerekli şartların ( bozkırda eğitilmiş olmak , at ve silah ) bulunması sebebiyle de fütühata açıktı . "Köylü" Çin devletinden bu yönü ile ayrılıyordu .
Çin'de esas rejim "Feodalite" idi . Hun Devletinde ise Merkeziyetçilik hakimdi . Bu devlette Çinliler ancak küçük memurluklara ve bazı müşavirliklere gelebiliyordu . Birinci derecede sorumlu makam sahipleri ile yüksek görevliler tamamen Hun aslından gelmeydi . Bunlar emirlerindeki silahlı kuvvetlerle , aynı zamanda birer komutandılar .

Devlet teşkilatının ( Sağ-Sol eligleri=kanat kralları ) Çinlilikle hiç bir ilgisi yoktu . Mete tarafından gerçekleştirilen ve toplulukta kabilecilik gayretlerini kırarak devlete milli topluluk havasını getiren ordudaki 10'lu tertip Türk idi . Devletin "Milli" karakterinin korunmasına dikkat ediliyordu . İmparator kumandasındaki Çin ordusunu kuşatan Mete'un Çin içlerine dalarak bozkırdan uzaklaşmasına , devlet meclisi engel olmuştu .
Hun devleti bozkır Gök-Tanrı inanışındaydı . Bu bakımdan Türk inancı ne Moğol totemciliğine ne de Çin toprak tanrıcılığına benziyordu .
Bütün bunlardan dolayı Mete'un zamanında kesin şeklini aldığı görülen büyük Hun Devleti , sosyal yapı , hakimiyet anlayışı , idare , ordu , din , dünya görüşü ve benzeri gibi çeşitli yönlerden , Türk milletinin tarih ve kültüründe bir kilit taşı ve ana kaynak durumundadır . Onun için Türk ve dünya tarihinde çok büyük önem taşır .

28 Ekim 2012 Pazar

SAKA ETNONİMİNİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE

SAKA ETNONİMİNİN ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE
' Prof. Dr. Fuzuli Bayat, Gaziantep Üniversitesi, Fen. Ed. Fak. Türk Dili ve Ed. Böl.
öğretim üyesi.

Sak veya Saka etnoniminin etimolojisine geçmeden, bu Türk kavminin
bazı tarihî ve etnografik eserlerde yer alan özelliklerine değinmek gere-
kir. Yunan eserlerinde Skyth, Farslarda Saka olarak adlandırılan bu ka-
vim, M.Ö. 8-7. yüzyıllarda Sak (İskit) topluluğunun hâkimiyeti ele ge-
çirmesi ile İskit-Saka adı ile tanınmıştır. Çin kaynaklarında Say, Se, So,
Su şekillerinde kaydedilen ve en eski Türk soyu olarak nitelendirilen1 bu
boy birleşmesi Çin”in batısından Karadeniz sahillerine kadar uzanan ge-
niş bir sahada büyük bir devlet kurmuştur.
M. N. Özerdin'e göre, lVLÖ. 2500 yıllarında Çin”de tek devlet ve tek
bir uygarlık şekli ortaya çıkmadan önce, ayrı ayrı yerli kültürlerin ve çe-
şitli halkların yaşadığını görüyoruz. Tespit edilen altı yerli kültürden biri-
si kuzeybatı yani, Proto-Türk Önceleri avcı kültürü iken son-
radan çoban kültürüne dönüşmüştür.2 Büyük bir ihtimalle demirci olan bu
Proto-Türk kavimleri zamanla Çin”in kuzeyinde devletler de kurmuşlar-
dır. Bunlardan birinin Altay-Sayan dağları civarında ve çok büyük-ihti-
malle M.Ö. 4.-3. binyıllarda Türkistaniı, Altay”ı ve Hindistaniı da içine
alan Altay devleti olduğu bilinmektedir. Altay devleti yine büyük bir
ihtimalle M.Ö. 2. binyıllarında şimdiki İran'ı ve M.Ö. 1700-1500 yılları
arasında Hindistan°ı işgal eden Ari adlı Hint-Avrupalı bir ırk tarafından
yıkılmıştır.
A. _İnan”a göre, tarihin başlangıcından itibaren Türklerin büyük fiítu-
hatlarının en önemlisi iki şey sayesinde olmuştur: At besleme ve demir-
cilik. Türk, Çin, Arap ve Fars tarihçileri ve coğrafyacıları Türklerin de-
delerinin demirci olduğunu bildirrnektedirler.3 İskitler Avrupa halklarına
ve doğu halklarından İranlılara ata binmeyi, at üstünde savaşmayı öğret-
tikleri gibi, ayağa kadar uzayan etekleri çıkarıp şalvar giymeyi de öğret-
tiler. Türkler kısa, deri kürkler giyer, başlarını deri kalpakla örterlerdi.
Çin, Yunan, Fars, Arap, Rus, Gürcü ve Ermeni kaynaklarında Türklerin
giyimi hakkında yeteri kadar bilgi verilmiştir. '
Bisner, kafatası kemiklerine dayanarak İskitlerin Turani ırka mensup
olduklarını söyler.4'Buna dayanarak, Orta Asya”da, Altay”da yaşamış
olan Turani ırkın hayvan motifli sanatının da benzer olması gerektiği
sonucuna varabiliriz. Hayvan stili, Moğolistanidan Karadenife geniş bir
alana yayılmıştı. Karakterine, semiyotik senıbollerine göre hayvan stili,
coğrafya ve zaman farklılıklarına rağmen (M.Ö. 2000 yılından, M.S. 9.
yüzyıla kadar) tamamen aynıydı. Türk resim sanatı, halıcılık, deri işle-
meleri şüphesiz hayvan stili üzerine kurulnıuştu.
İskit kurganları- ile Altay kurganları, Orta Asya kurganları ile Ural
kurganları benzer şekilde olmanın yanında, eşyalar bakımından da aynı-
dır. S. İ. Rudenkomun 1929 ve 1947 arasında aralıklarla kazdığı Altay'-
daki Pazırık ve diğer kurgan kazıntıları M.Ö. 5. yy'daki kültürün Kara-
deniz kıyılarındaki lVLÖ. 7-6. yy. İskit kurgan ile aynı olduğunu
gösterir. At eyerlerinin ve yularlarının da İskit-Sakalarla Hunlar arasında
aynı olduğu defalarca kaydedilmiştir. Türkler (İskit-Sakalardan Müslü-
manlığı kabul eden Türklere kadar), ölüyü ya yaprakların döküldüğü
sonbaharda, ya da ağaçların çiçeklerini açtığı ilkbaharda defnederlerdi.
Ölünün atının kesilerek kurban edilmesi, hizmetçilerinin, atlarının, silah-
larının savaşçı ile beraber gömülrnesi âdeti, istisnasız bütün Türk boyla-
rında vardı.
At sütü içen, at eti yiyen, atlı göçebe hayatı yaşayan Türklerin, eski ve
. değişmez âdetlerinden biri de öldürdükleri düşmanın kafa tasından kadeh
yapmaları idi. Herodofiun, İskitlerin bir kolu olan İssedonlarrn uygula-
dıkları, öldürdükleri düşmanların kafa taslarından kadeh yapma geleneği
hakkında verdiği malumatın5 I-Iunlarda, Bulgarlarda ve Göktürklerde de
olduğuna dair bilgiler mevcuttur. Türkler arasında geniş bir alana yayıl-
mış olan düşman başından kadeh yapma geleneğinin temelinde, öldürü-
len düşmanın gücünün ve kahramanlığının kendilerine geçeceği inancı
vardı.6 Atlı göçebe geleneğini ve yaşamını koruyan Safevi devletinin
kurucusu Şah İsmaiPin, öldürdüğü Özbek hükümdarı Şeybanfnin kafa
tasından kadeh yapmasının nedenini de aynı gelenekte aramak gerekir.
İranlılarla savaşan Türk kavmininI adı Yunanca”da Skyth, Farsça” da
Saka, Sanskritçe' de Şaka, Çincelde Sat' idi. Budizmi oluşturan efsanevi
prens Gautanıa°nın Şakyamuní/Sakyamuni adlanınası ve Hintlilerin içine
preıısin mensup olduğu kabilenin dışarıdan gelmesi (Cevahirlel Nehru
kızına yazdığı bir mektubunda bu durumu özel olarak belirtir) düşündü-
rücüdür. Saka etnonimiyle ilgili etnotoponim Şekı' (Azerbaycanida yer
adı) adı ile korunmuştur ve bu ad Şcıkyamuııi ile bağlantılı olarak görül-
mektedir. Besütun yazıtları da bu Saklardan bahseder. K. Ritter”in, far-
kında olmadan sak sözünün halk değil, dinî anlam ifade ettiğini söyleme- V
si de bu fikri ispatlayacak bir başka delildir. Onun incelemelerine göre
Karadenizin kuzey ve batı kısımlarında yaşayan İskit-Sakaların, İranlıla-
rın dininden farklı ve İranlıların dinine düşman müşterek bir dinleri var-
dı.7 Burada şunu da belirtelinı ki, hem hayat, hem kültür, hem de dinî
inançları ile İranlılardan kesin şekilde ayrılan İskit-Sakaları, nedense bazı
Avrupa ve Rus bilim adamları göçebe İranlılar olarak araştırmaya çalış-
mışlardır. ı
İ. Dyakonov, Skyth (İskit) kelimesinin eski Yunancaida Skythe oldu-
ğunu yazar ve bu etnonimin Asur kaynaklarında Aşgıızay, Asguzay
(muhtemelen Dış veya Taş Oğuz anlamında); Babil kaynaklarında
İşguzay (ülke olarak İşguza, İşguzay sözünün İç Oğuz olabileceği ilıti-
mali güçlüdüû; eski Yahudilerde Asguz şekillerinde çeşitlendiğini bildi- -
rir,8 Bu da Saka adının Oğuz adıyla aynı kökten gelebileceği ihtimalini
göz önüne getirir. _ '
Hunlardan bahseden Avrupalılar (elçiler, tarihçiler, siyasetçiler, sey-
yahlar), onlar için daha anlaşılır bir terim olan İskit kelimesini kullandılar
veya onların da İskit olduklarını söylediler. Meselâ, 5. yüzyılda, Bizans
elçisi sıfatı ile Atilla°nın yanında bulunmuş olan Priskus,. yazılarında
“Hun töresi”, “Hun dili” ifadeleri yerine “İskit töresi” ve “İskit dili” kav-
ramlarını kullanmıştır. Atilla*nın sarayında beyaz elbiseli kızların İskitçe
şarkılar okudukları hakkında bilgiler verilmektedir.9 Karadeniz sahille-
rinde uzun süre hükümran olan (M.Ö. 7. yüzyıldan MÖ. 2. yüzyıla ka-
dar) İskitleri, Bizans tarihçileri çok iyi tanıyorlardı. 7. asrın Bizans tarih-
çisi Theophylaktos Siınokatta, Avar Türklerini İskit soylarından biri ola-
rak kabul eder.10 ` ı 1
İ. Pyankov”a göre, İskit Mazkitler (Massaget) adı altında, asıl Türkler
kastedilirdi.11 A. Bernştam Türk etnosurıun aslını doğrudan Hunlara,`
Hunların da aslını doğrudan İskitlere bağlanııştır.12 Göktürkler hakkında
yazan Bizans tarihçisi Menandros, 568 yılında Roma elçileri Türk ka-
ğanlığına gelirken, elçilerinyanan ateşleriıı arasından geçerek temizlen-
diklerini; elçilerín şahitliğine göre, bu merasime iştirak eden şamanların,
İskitlerin dilinde dua okuduklarını ve konuştuklarını kaydedenßHatta
15. yy”da Timufun ordusuna da Bizans kaynaklarında Skyth İdenildiği
bilinmektedir.14
Bütün bu ayniyetler hakkında bilgi veren Bizans tarihçileri, İskirlerin,
Hunlarm, Türklerin sadece aynı milletler olduklarını değil, ayrıca onların
mitolojik ve etimolojik bakımdan da aynı hayvan adını taşıdıklarını iyi
bilirlerdi. Benzer süreç Oğuz-Mete paralelliğinde, Hunların idare etme
sistemlerinin Göktürklerde, Oğuz Yabgu devletinde tekrarlanmasında,
Akhunların Akkoyunlulara, Karahunların Karakoyunlulara dönüşmesin-
de, Guzların Rus salnaınelerinde Torki, Bizans belgelerinde Uz diye ad-
landırılmasında da görülmektedir.
Eski kabile adlarından bazıları Ay merkezli inanç bağlamında çö-
zümlenebilir. Sak veya Saka adı da bu açıdan Ay Tanrı inancının bir yan-
sımasıdır. Eski Türklerin astral kültünde Ay”a büyük önem verilirdi. Da-
ha eski çağlarda kozmogonik mit, Ay”ı Yaratıcı Tanrı olarak kabul eder-
di. Ayîa tapınma, İskit Sakalarda, Kimmerlerde ve esasen de Hunlarda
önemli bir yer tutardı.15 Ay°ın, Türk dinî-mitolojik sisteminde yaratıcı
kudret ve mutlak iyilik sembolünden erkek veya kadın gibi tasavvur e-
dilmesine kadar gelişim göstermesi Prototürk döneminden beri bu kültün
Asya göçebeleri arasında yaygın rolünden haber verir. Göçebe Türkler
Ay”a göğün ve yerin ebedî bekçisi olarak bakmaktaydılar. Bu nedenledir
ki, Türk destan ve efsanelerinde Ay kültünün bazı yönleri ile beraber,
koruyuculuk ve bakirelik simgesi olduğu da bilinmektedir. Özellikle eski
Türk mitolojik düşüncesinde Ayfa atfedilen mistik sıfatların diğer halk-
larda bu veya diğer şekilde benzerlik oluşturması Ay merkezli mitolojik
düşünceyle ilgilidir. Zamanla Ay kültü diğer dinî sistemlerde de etkili
olmuştur. Hıristiyanlık”ta ve İslàm”da bunu açıkça görebiliriz. Bir za-
manlar Polonyalı bilim adamı Nemojewski “İsa Tanrı” adlı eserinde,
“İsa, Ay 'dan başka bir şey değildir” diye yazmıştır.16 A. Caferoğlu, V. V.
Stasov”u'ıı l902”de yayınlanan makalesinden aldığı bilgiye dayanarak,
İskitlerde ve Hunlarda Ay şeklini andıran üç çatallı aletten başka, ucunda '
Ay şeklinde demirden tasviri olan kırmızı bir kumaşın takılması ile kul-
lanılan diğer bir askerî amblemin de mevcut olduğunu bildirin” Muhte-
melen, hilal şeklinde olan U Ay işaretine ortadan çekilen ok işareti ip,
Ay”ı veya Güneşfi sembolize etıniştir.
Herodofa göre, İskit-Sakaların atası boğa (öküz) şeklinde tasavvur e-
dilen Targitay'dır.13 Bu, ecdad-boğa en eski varyantı Sümerle-
rin baba-tanrıları olan EnliFin, erkeklik simgesi olan boğa ile özdeştiril-
mesidir. Sakaların atası olan Targitay adının tar veya toridan türediği
görülmektedir. Sibirya halklarının dilinde tur veya tor, vahşi boğa veya
maııdayı bildiırnektedir. Muhtemelen, Sakaların Ay Tanrı ve onun yerde-
ki sembolü olan boğa kültüne olan inançları bu adda kalıntı şeklinde de
olsa bulunmaktadır. Diğer taraftan İskit mezarları da öküz başını hatır-
latımaktadır.19 Heredofun İskit-Amyurgiy olarak nitelediği etnosa, Stra-
bon (M.Ö. 1.asır) ve Plinius (M.Ö. 1. asır) Turregetai veya sadece Tarke
demişlerdir. Turke”lerin yaşadığı yer, Çinlilerin eski Türk soyu olarak
adlandırdığı *say, se, so, sa ile aynıdır. Avrupa bilginlerinin çoğu da bu
iki terimi, *sair (İskit-Amyıırgi) ve Yunan bilginlerinin Tarregerai de-
diklerí sa, so ile aynileştirirler.20 Sa, so”nun anlam içeriği belli olmasa da,
Saka hükíiındar ve ecdat adlarında, kurgan kültüründe boğa inancının
sistemli olduğu bir gerçektir.
Saka adının etimolojisi doğal olarak etnokültürel bağlamda açıklan-
nıalıdır. Kabile adlarının etimolojisinde belli kuralların geçerli olmadığı
yapılan araştırınalar sonucu ortaya çıkmıştır. Türk boy adlarının zamanla
semantik dallanmaya maruz kalarak birkaç merhale geçtiğini göz önünde
bulundurarak Saka veya Sak adının etimolojisinde Ay merkezli inanç ve
onun yerdeki sembolü olan boğa külrüne ekstralinguistik veri tabanında
başvurmak gerekir.
Bütün bu dinî-mitolojik, etnografik ve dil verileri bağlamında
Sak/saka etnoniminin aşağıdaki etimolojik denemesini vermek mümkün-
dür: Eski dillerde *saks, skas, seks, sak, sa şekillerinde çeşitlendirilen bu
kelime hiyerogliflerde iki ayın üst üste düşmesi biçiminde (dolunay) ifa-
de edilir ve ayı sembolize eden boğa anlamına gelirdi. Bazı dillerde (İz-
landa, Hint, Tohar, Latin vs.) nostratik bir kelime olan sak ve onun diğer
türleri altı rakarnını da 'ifade ederdi.” İdil ve Tuna Bulgarlarında sekizinci
ayın adı şehtem veya .sı:ıı'ıteı'1rıdir.2.2 Eski Bulgarca”da sahtem (Tuna Bul-
garları) ve sekírim (İdil Bulgarları) şekillerinde mevcut olan bu sekiz
sayının sekr-sekir~sekiz~sak~sah olabileceği ihtimali çok güçlüdür.
Prototürk devrinde şeh~seh~sek sözünün, kalın a ünlüsünün, ince-e ünlü-
süne çevrilmesi sonunda `ortaya çıkması büyük ihtimalle mümkündür.
*a>e ses değişmesi sonraki Türk lehçeleri için de karakteristiktir. Çağdaş
Türk lehçelerinden Tatarcefda, Başkurtca'da, Azerbaycan TürkçesŸnde
ve diğer lehçelerde *a>e değişmesi görülmektedir. Hatta tarihî Türk leh-
çelerinden Kıpçakça”da ve Peçenekçe'de *a>e` ses değişimi geniş yayıl-
mıştır. Bu değişim *a>e>i şeklinde bir gelişme de sergilemektedir. Do-
layısıyla, sak'ın sek olabileceği dil verileriyle de tasdik edilmektedir.
Sekiz sayısının güneşi sembolize ettiği bellidir. Hint-Avrupa dillerin-
den farklı olarak Türkçe°de bu kelime gelişme geçirerek sekiz rakamını
ş ve güneşi bildirmiştir. Diyebiliriz ki, sak sözü Ay merkezli mitolojik i-
nançlardan Güneş merkezli inançlara geçitte köprü rolünü üstlenmiştir.
Ayrıca bu kelimede hem ay, hem de güneş inancının işaretleri bir arada-
dır. Sair/Sekiz kelimesiyle ilgili olarak şunu da belirtmemiz gerekir ki,
sekizinci yılın sonunda Ay ışığının yeni dönemi başlar. Gezegenlerden
Venüs”ün görülme süresi sekiz aydır. Buradan da dinî simgelerdeki, cen-
netin sekiz tabakalı olması, on sekiz bin âlemin mevcutluğuna oian inanç,
zamanın sekizli devresi ve yeni zaman ölçüsünün sırrı açıklanmış olur.
Eski çağların aıtım, aile, nikâh ilâhesi olan Venüs, çoğu kez sekiz yıldızlı
 gezegen olarak tasavvur edilirdi.23 Sekiz sayısının, Sümer tanrısı Din-
gir'in bir başka anlamı olduğu bilgisini de ilave edersek, tanrı sembolü-
níínsak/seık/seg morfeminde gerçekleştiği ortaya çıkar. Eski kültür sa-
hiplerinin Venüsbü değil Ay tapınaklarını da sekizgen şeklinde inşa et-
melerinin sırrı burada olsa gerek. Doğal olarak başlangıçta Ay`ın simgesi
olan sekiz zamanla Güneşün simgesine çevrilmiştir. Özetlersek; sekiz
sayısının Ay'ı sembolize etmesi, dolayısıyla Ay”ın yerdeki simgesi olan
boğay-ı da hatırlatmakta ve bu geçit halkının Ay merkezli hayvan adını
kendine mal ettiği anlaşılmaktadır.
Sak kelimesinin değişik etimolojik izahı XIX. yüzyıldan itibaren bi-
linmektedir. Meselâ V. Grigoryev'e göre sak, sek varyantında mevcut
olan bu söz köpek demektir. V. Abayev'e göre sak, sakhklan türemiş
olup geyik anlamını ifade eder. Her iki bilim adamı sak etnonimini Hint-
Avrupa dilleri ile izah etmeye çalışmışlardır.24 D. Aytmuratov sak sözü-
nün Şaş, sas, Seç, Saksu, sıh, su, so varyantlarında mevcut olup saç, örük,
veya ceza anlamı bildirdiği fikrinde ısrar eden?5
Buraya Avrupa Türkolog ve İran-şinaslarının etimolojilerini de ilâve
edebiliriz. Batılı bilim adamlarının İskit/Saka kelimesini zorla Hint-
Avrupa diline bağlamak çabaları dilcilik ilmini zorlamaktan başka bir şey
değildir. Bilimsellikten uzak bu etimolojilerden bazı ömekler şöyledir:
Saka kelimesi girmek koşmak, akmak anlamına gelen sak'tan türemiştir.
Bir diğer açıklamaya göre; saka koşmak, hızlı, serseri anlamları bildir-
mektedir. Bu kelimenin okçu anlamı ifade eden skada>sukada>sukda>
sahra kökünden türediğini öne sürenler de vardır. Diğer etimolojiler de
sak adını etnonim kurallarına aykırı bir biçimde İran kökenli kelime ola-
rak açıklamaktaclır.26
Ciddiye alınmayacak Avrupa-merkezcilik ideolojisinden doğan eti-
molojileri bir tarafa bırakarak kısaca özetlemek gerekirse, eski İskit-
Sakalar Ay Tanrfya (Ksenofontovä göre Güneş Tanrfya) inanan ka-
vimdiler ve adlarını da diğer Türk kabile adları gibi dinî inançlarından
almışlardı.
Milattan önceki Sak veya Saka devleti tarih sahnesinde yerini başka
bir Türk devletine terk etse de bu kavim silinip gitmedi. Nitekim bugün
Sibirya”da ve Altay'da eski Sakaların varisleriyle karşılaşmış oluruz.
Bunlardan biri Saka, diğerleri de Sagay Türkleridir. Yakutların kendileri-
ne *saha/saka demeleri ve "Yütyíigen yüreyalin, Sah saraydın” (Umumi
anlamı: Tanrı korusun) atasözlerinde sak, Tanrı adı olarak nitelendiril-
miştir. Sekiz rakamının sayılar içinde özel yeri onun evrenin bütünlüğünü
simgelemesi ve simetri oluşturmasıdır. Buna göredir ki, Yakutlarda unu-
tulan eski Tanrı adının Saka olması dikkati çekınektedir. '
Yakut ve Saka etnoninılerinin Evenk dilindeki yako sözünden alındı- _
ğını söyleyenler de vard1r.27'Bu kelimenin eski Türkçeadeki yaqa (kenar,
hudud, yaka) veya yaya, süvari olmayan anlamlarına geldiği de kayde-
dilmiştir. Ancak yakn(t) ve saka kelimelerinin aynı kökten -yaldsak gel-
mesi oiasıdır. Yakut Türkçesi'nde karakteristik olan, kelime başlarında
s>d değişmesi, genel Türkçede d>y yer değişmesi şeklindedir. Bazı
dilcilerin (N. Poppe, Gy. Nemeth) Türkçeyi y ve s lehçelerine ayırdığı ve
Yakutça'yı s ağzında konuşan Türk lehçesi olarak sınıflandırdığı bilin-
mektedir.28 Türkçe°de *y ile Söylenen sözler Yakutça ve Çuvaşça'da *s
ile söylenmektedir: Yıl>sıl, y0l>suol, yer> ser vs. Bu kabilden olan söz-
lere yaqa/yaka>saka/saqa etnik adlanmasını da dâhil edebiliriz. Bütün
L bunlar yaqafyaka sözünün saka şekline dönüşebileceğini işaret etmekte-
dir. G. Ksenofontov'a göre Yakutlar, bir şey hakkında cevap venrıekte
zorlandıklarında “Sah biter” (Tanrı bilir) ifadesini kullanırlar Ve sah ke-
ıimesiiıin anıainmi eiıiiiezıeif.29 sek keıimesiiiin Türk ıeıiçeıeiiiide birçok
anlamlarını (sa/so köküne bağlı sağmak, beyaz, zaman vs.) veren
Ksenofontov, bir zamanlar *saifın Güneş T anrfnın mitolojik adı olduğu
ve saka kelimesinin de Güneş 'e tapınan 'insanlar anlamına geldiği görü-
_ şündedirg'0 Aynı yazar, haçın Yakutlarda Güneş ışığını belirttiği ve boz-
kır tanrısı Saha”nın grafik işareti olduğu görüşündedir.3ıi
Kültür tarihinden, Ay Tanrı inancının sonradan Güneş Tanrı inancı ile
yer değiştirdiği bilinmektedir. Şu hâlde, Çinlilerin insan anlamında kul-
landıkları ve say, se, so, _sa şeklinde işaretledikleri kabile adı da Ay Tanrı
inancı ile bağlı olmalıdır. V. Troşanskiy”nin araştırmalarında sak veya
saka kelimesi insan anlamı bildirmektedir.32 Onun bu fikrine E. Sidorov
da katılmıştır. Ancak bu bilim adamı saka sözünün menşeini Mançur
diline bağlar' ve kelime anlamının av, baskın, buradan da avcı, insan kav-
ramlarını bildirdiğini yazar.33 Bazı Türkologlar yukarıda da söylendiği
gibi sair/saka etnonimini Türkçeldeki kenar, uç, kapı anlamları içeren
yaga/yaka sözüne dayandırrnaktadırlar.
SakI veya Saka kökünden türeyen diğer bir kavim de Altay°da yaşayan
Sagay/Sakaylardır. Altay'da yaşayan Sagay boyu tıpkı Kaşkay gibi ay
tanrıya tapınan eski kavimlerden biri olmuştur. Sag-ay veya sak-ay ter-
kiplerinden oluşan bu etnonim sakalarla ilişkisi olabilecek eski Altay
Türklerindendir. Çin yılıklarının *say, soy,` so, se olarak transkribe ettik-
leri bu eski göçebe kavim muhtemelen şimdiki Sagaylardan başkası de-
ğildir. *Saka/saga/sag varyantlarında değişme gösteren etnonirnin sakay/
sagay şekline dönüşmesi, Türk dilinin yapısı açısından mümkündür. Ayın
sekiz devreli olmasının *sak/sek>sek-iz kelimesinde rekonstrüksiyon
edilmesi ayın simgesinin sekiz olabileceği düşüncesini doğurur. Şu hâlde
sag-ay sekiz ay gibi bir anlam kazanmış olur.
Saka kelimesinin daha öncelerde Ay anlamı karşıladığını, sonradan
Güneş kültünün göstericisi olan Sak etnoniminde kaldığını veya Güneş
Tanrısı anlamını karşıladığını düşünebiliriz. Yukarıda da belirtildiği gibi,
sekizinci yılın sonunda Ay ışığının yeni döneminin başlaması ve geze-
genlerden Venüs'ün görülme müddetinin sekiz ay olmasi, sak veya saka
(çoğulu sakat) teriminin ilk başlarda ayı sirngelediği kanaatini oluşturur..
32 Troşanskiy, V. F., Evalyutsiya Çernoy Ver: (Şamansrva) n Yakutov, Kazan, l9`02,
5.12.
33 Sidorov, E. İ., Etnonim Saha, Etniçeskaya Onomastika, Moskova, 1984, s.42.

SAHA-SAKA-S~Y-EKO-YAKO+UT

SAHALAR - SAKALAR 

Evenkiler Saha'lara Eko diyorlar, Ruslar onlardan öğrendiklerini yako şeklinde telaffuz ediyorlar, sonuna ut çoğul eki ekliyorlar ve Yakut ismi ortaya çıkıyor

Oğuzcadaki Y harfi Kıpçakçadaki C harfi ile Sahalarda S harfi aynı harfin zamanla farklılaşmış şekilleri; Yıl-Cıl-Sıl    -    Yaka-Caka-Sağa    -    Yağmur-Camgır-Samıır   -    Yaş-Cas-Saas

Sahaca - Yakutça

Yakutça ya da Saha Türkçesi, Yakutların (Saha Türklerinin) konuştuğu lehçedir. Türk lehçelerinin Sibirya grubuna bağlıdır. 456.288 kişi tarafından konuşulur. Ayrıca Taymir Yarımadası'nın doğusunda yaşayan halkların ticaret dilidir (Ruslar hariç). Yakutçaya Sahaca da denir. Bu lehçeyi konuşanların çoğunluğu Rusya Federasyonu'na bağlı Saha Cumhuriyeti'nde yaşar.

Yakutça bazı tümceler

  • Olorbuttâğar ülelêbit orduk = Çalışmak oturmaktan daha iyi.(dir)
  • Min ubayim saha oskuolatığar bâr = Benim abim Yakut okulundadır.
  • Bihigi at mïnen barıahpıt = Biz at(a) binip gideceğiz.
  • Haydah oloroğut? = Nasılsınız? ("Nasıl yaşıyorsunuz?")
  • En olus türgennik sanarağın = Sen çok hızlı konuşuyorsun.
  • Min sahali kıratık öydüübün = Ben Yakutça biraz anlarım.
  • Bihigi sarsıarda erde turabıt = Biz sabahleyin erken kalkarız.
  • Ol oğo tüün ıtir = O çocuk gece(leri) ağlar.
  • Miehe sıttık hâta uonna holuoha nâda = Bana yastık kılıfı ile galoş gerek.
  • Bu son sieğe olus kılgas = Bu ceket(in) yen(leri) çok kısa.
Ben:Min (Мин) Sen:En (Ен) O:Kini (Кини)
Biz:Bihigi (Биһиги) Siz:Ehigi (Эһиги) Onlar:Kiniler (кинилэр)

Yakutça rakamlar

1-10 biir, ikki, üs, tüört, bias, alta, satta, ağıs, toğus, uon

Saha Türkçesi, Kırgız Türkçesi ve Türkiye Türkçesi karşılaştırmaları

Türkiye Türkçesinde Türkçe menşeli söz başlarındaki Y ile başlayan sözcükler Kırgız Türkçesinde "C" sesi ile söylenirken Saha Türkçesinde "S" olmuştur. Öz Türkçe'de "Y" olan bu imce zaman içinde Türk topluluklarında Y>C>S şeklinde değişime uğramıştır. Türkiye, KKTC, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan ve Doğu Türkistan'da "Y" ile söylenirken Kazakistan'da "J", Kırgızistan'da "C", Altay, Hakas ve Tıva'da "Ç", Saha(Yakut) Yerinde ise bu imce "S" olmuştur.
TÜRKİYE TÜRKÇESİ (Y) KIRGIZ TÜRKÇESİ (C) SAHA TÜRKÇESİ (S) Кыргыз түркчеси Саха түркчеси Түркийе түркчеси
yıl Cıl Sıl жыл Сыл йыл  
yağmur camgır Samıır жамгыр самыыр яғмур  
Yaka caka Sağa жака саҕа яка  
yalamak caloo Salaa жалоо салаа яламак  
Yaş caş Saas жаш саас яш  
yaşdaş caştaş Saastıı kihi жашташ саастыы киһи яшдаш  
Yat cat Sit- жат сит ят  
yedi ceti Sette жети сэттэ ети  
Yel cel Siel жел сиэл ел  
yeni cañı Saña жаңы саҥа ени  
Yeniden cañıdan Sañattan жаңыдан саҥаттан енидең  
yer cer Sir жер сир ер  
Yumak (yıkamak) cuu- Suuy- жуу сууй юмак(йыкамак)  
Yıldız cıldız Sulus жылдыз сулус йылдыз  
Yirmi cıyırma Süürbe жыйырма сүүрбэ йирми  
Yok (hayır) cok Suox жок суох ёк (хайыр)  
Yol col Suol жол суол ёл  
Yumurta cumurtka Sımmııt жумуртка сымыыт юмурта  
Yumuşak cumşak Sımnağas жумшак сымнаҕас юмушак  
Yüz cüz Süüs жүз сүүс йүз  
Türkiye, Kırgızistan ve Yakutya Harita

Saha / Yakut alfabesi / Саха алфавита [değiştir]

А а Б б В в Г г Ҕ ҕ Д д Дь дь Е е
Ё ё Ж ж З з И и Й й К к Л л М м
Н н Ҥ ҥ Нь нь О о Ө ө П п Р р С с
Һ һ Т т У у Ү ү Ф ф Х х Ц ц Ч ч
Ш ш Щ щ Ъ ъ Ы ы Ь ь Э э Ю ю Я я

Saka dili karşılaştırmalı sözlükler [değiştir]

  • Yuriy Vasiliev (Cargıstay) . Türkçe - Sahaca (Yakutça) Sözlük (Turkish- Sakha Dictionary). Ankara: Türk Dil Kurumu, 1995 . Orijinal yumuşak plastik cildinde. Cildi çok az yorgun. 312 s. 13x19 ISBN /

Sahaca içerikler [değiştir]

Dış bağlantılar [değiştir]

[Saxaca - İngilizce Sözlük Сахалыы-Англиялыы Тылдьыта http://home.uchicago.edu/~straughn/sakhadic.pdf]

BAZI İSKİT VE SAKA KELİMELERİ ÜZERİNE

This is the html version of the file http://www.karam.org.tr/DergiPdfDetay.aspx?ID=154.
Google automatically generates html versions of documents as we crawl the web.
Page 1
'BAZI İsKİT/SAKA KELİMELERİNİN
ETİMOLOJİSİ ÜZERİNE
F uzulı' Bayat* _ z
İskit-Sakalar, Sarınatlar, Alanlar, Kuşanlar hatta Azlar gibi Hunlara ka-
darki Türk kavimlerinin ister tarih isterse de dil materyalleri İranist bilim
adamları tarafından araştırılmıştır. Bu bilim adamlarının (V. Miller, V.
Abayev, G. Bonğard-Levin, E. Grantovskiy vb.) büyük ve faal etimolojik
araştırmaları sonucunda yukarıda isimleri zikredilen kabileler Hint-
Avrupa veya İranî halklar- olarak takdim edilmiştir. M. Zakiev”e göre bu
durumun sonucu olarak Kaíkasän, Volga boyunun, Ural etrafının, Sibir-
ya'nın, Orta ve Merkezi Asya*nın, Kazakistan” ın ve A1tay'ın arkeolojik
buluntuları Iranî kavimlere ait olarak gösterilmiştir.l Nitekim malum ve
meşhur sava göre İran kavimleri Karpafitan Altayla kadar geniş bir ` ş I
alanda yaşamış, avcılık kültürü, göçebe kültür ve yerleşik kültürlerin
temellerini atmış, atı evcilleştirmiş, 12 hayvanlı takvimi oluşturmuş vs.l
vs...
Oysa Karpat dağlarından Altay”a kadar olan alanda İranlıların
2. bin yılında yaşadığını kanıtlayacak ne tarihi belge ne de arkeolojikI
buluntular mevcuttur. Nedense bulunan arkeolojik bulgular, dil malzeme- ,_
leri bugünkü İran kavimlerine ait olmayıp, Türk boylarına aittir. Bunun
mantığı izahını İranist bilim adamları bu .yerlerin sonradan Türkleşmesi _
ve Türklerin İran kültürüne sahip olması, İran kavimlerinin de yeni bir
kültür ortamına girrrıeleri ile izah ederler. Ne yazık ki kültür tarihi, dil
kuralları bunun aksini söylemektedir. .
M.Ö. 8. yy.da büyük devlet kuran İskit kavimlerI birliğine dahil
kavimlerin dillerinden V. Miller” in tespitine göre 425 kelime kalmıştır ki
bunların da büyük bir kısmı şahıs adlarıdır. Zgust adlı bir diğer bilim
' Prof. Dr. Fuzuli Bayat, Gaziantep Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili
ve Edebiyatı Bölümü.
1 Zakiev M. Z., Problemi Yazıka iProishojdenie Volƒskih Tatar, Kazan, 1986, 3.23.
Karadeniz Araştırmaları, Sayı 7 (Güz 2005), s.l-l0.
Page 2
2 KARADENİZ ARAŞTIRMLARJ -7-
adamı ise çeşitli kaynaklardan 613 İskit-Saka kelimesi tarayabilmiştir. Bu
kelimelerin bir kısmının etimolojisi açıklanmıştır ki bu açıklamaların da
hemen hemen hepsi Hint-Avrupa dil ailesi çerçevesinde, özellikle İraııî
diller çerçevesinde yapılmıştır. Mesela V. İ. Abaev 196 İskitçe kelimeyi
Osetçe izah etmeye çalışmıştır.2 Onun incelediği 196 kelimeden 48 eski
kaynaklarda (Avesta vs.) yer almasına rağmen ne tarihi ne de muasır
Osetçe”de rastlanmıştır. Diğer kelimeleri de Abayevfin zorla Osetleştir-
meye çalışmasına rağmen sözlüğünde verilen bu 196 kelimeden en az
yarıdan çoğu kolaylıkla Türkçe açıklanabilir.
Bu kelime gruplarını ilah, şahıs ve boy adları olmak üzere üç ana
başlık altında toplamak mümkündür:
1. İıah Adım-ı (Teonim)
Çeşitli kaynaklarda yer alan İskitçe ilah (teonim) adlarının büyük bir
kısmı Türkçe'dir. Bu teonimlerin yalnız adları değil Yunan kaynakların-
da mitolojik işlevleri hakkında verilen bilgi de Türk mitolojik sistemi ile
örtüşmektedir. Türk mitolojisinin en eski katmanlarından biri olan Ay
merkezli inanç bağlamında ortaya çıkan ilah adları Yunan karşılıkları ile
İskit dilinde verilmiştir. Ay terkipli bazı ilah ve şahıs adlarında eski i-
nançları ihya etmek mümkündür. Bu ilah adlarından Apia, Papaios, Goy-
tosir, Artim-Pasa vb. adları göstermek mümkündür. Büyük ihtimalle Yu-
nan dilinin fonetik ve morfolojik kuralları bağlamında yazılan bu ilah
adlarından bazıları İskitlerin söyleyiş tarzının Yunanca varyantıysa, bazı-
:ları da ilah ad anlamının Yunanca”sıdır. İlah adlarının Türkçe kolay açık-
lananları dışında bazılarını V. Miller, özellikle de V. Abaev Iran dil
grubu ile izah `etmeye çalışmıştır. Ancak burada İskitleri İranî bir kavim
olarak bilen O. Trubaçevfln bir itirafını hatırlatmak yerinde olacaktır:
“İskitçðde İskitçe olmayanlardan biri de ilah adlarıdır”.3
İskit-Saka mitolojisinin yüksek dereceli ruhlarından birinin adı Papa-
ias/Papay”dır, ki_bu ilah adını Türkçe°deki Baba kelimesiyle aynılaş-
tırırlar. İskitler hakkında verilen bilgilerden onların Papay veya Babay
adlı yıldırım tanrısının varlığından söz açılmaktadır. Herodotus bu ilah
adını Zeus olarak tercüme eder. Türkçelde baba kökünden gelen bu ilah
adı bugünkü inançlarda iyelere ve ata kültüne verilen baba unvanında da
kalmıştır. Nitekim Çuvaşlarda yıldırım tanrısına Tengre Babay veya '
2 Abaev V.İ., İstoriko-Etfmalogiçeskı): Slovar Osetinskogo Yazıka, TJ, Leningrad,
1959; Abaev V.İ., İstorƒka-Etimologiçeskıy Slovar Osetinskogo Yazıka, TZ, Lenin-
grad, 1973; Abaev V.İ., İstorfko-Etfmologiçeskiy Slovar Osetinskogo Yazıka, T.3,
Leningrad, 1979. - -
3 Trubaçev ON., “O Sindah i Iİh Yazıke”, Voprosı Yazıkoznanıjıa Noz4, 1976, 5.54.
Page 3
. FUZULİ BA YA T; BAZI İsKİT/SAKA KELİMELERINİN ETİMOLOJİSİ Å3›
Papay Tura denilir ki bu da yukarıda söylenenleri tasdik eder. Her halde
ihtimal şeklinde olsa da yıldırım türeten ruhun adının Pap-ay terkiple-
rinden oluştuğu fikrini de varsaymak mümkündür. Nitekim İskitlerin ve
onların doğrudan doğruya varisleri olan Çuvaşların aya tapındıklarını
biliyoruz ve bu tanrı adının Ay merkezli inanç sisteminde yer aldığını
kabul etmek gerekir. O halde pap/bab kökü baba kökünden oluşmuş
Baba+ay birleşmesinde ünlüden biri düşmüş Babay/Papay biçimine
girmiş ve Ay Baba anlamını bi_ldirmiştir. İlk çağlarda baş tanrının yıldı-
rım tanrısı 'olduğu da bilinmektedir. Sonradan bu görev baş tanrıdan
alınarak başka bir ruha teslim edilmiştir. 0 halde Papay yıldırımm sahibi
anlamına gelir ki bu da onun fonksiyonuyla örtüşmektedir. Ne var ki
garip etimolojiler öne süren ve İskitçe ilah adlarını .da Osetince açık-
lamağa çalışan V. Abaev Papaios adının etimoloj isini vermemiştir.
Herodotus tarih kitabında İskitlerin Aphroditeînden konuşur ve adı-
nın İskitçe Artim Pasa/Artimpas olarak kaydeder. Bu ilah adında da “er-
tem” ve “basa” kelimelerini görmek mümkündür. Yunanca yazı kuralla-
rında Türkçe için karakteristik olan b/p ses değişimini görürüz. Özellikle
.İskitçe kelimelerin Yunanca yazılış varyantı ötümsüz -p sesi iledir.
Ayrıca pas kökünün Çuvaşça,da hayvanların kışı geçirdikleri yer olarak
da bilinmesi bu ilah adının hayvancılıkla alakalı olabileceğini de akıla
getirir.
İskit-Saka döneminden belli olan ateş ve ocak kültü bugünkü şekliyle
büyük bir farklılık göstermez. M. 'Habiçev'e göre İskitlerde ocak sahibi-
nin adı Tapiti/Tabiti”dir. Herodotus bu ilah adının karşılığını Yunanca
Hestia olarak belirtir. Bu kelime Türkçelde tab/tam (ev) - idi/ide/ıye
(sahip) terkiplerinden ortaya çıkmıştır.4 İskit-Saka birliğine giren bugün-
kü Karaçay-Balkar Türklerinin dilinde Tabiti T obadı şeklinde kalmıştır.
Karaçay-Balkarlarda erkekler Teyri'ye ant içtikleri halde, kadınlar da
ocak sahibine ant içerek T obadı (vallah anlamında), derler. Bu terim
Çuvaşlarda Tupata şeklinde mevcut olup yemin edilirken kullanılır.5
Hem Karaçay-Balkar hem de Çuvaş dilinde tup/tab evin ortası, ocak
anlamında olup, eski Türkçe ile desteklenmektedir.`
Bununla beraber Karaçay-Balkarlarda ateş ananın tup/top/tep/tıp kö-
künden gelen Tepana veya T ıpana adıyla belli olduğunuda kaydedelim.
Nitekim İ. Mizievîn de yazdığı gibi Karaçay-Balkar Türkçe'sinde tıp/dıp
ateş, tıp+ır/er (ateş) yanan yer veya ocak, tıp+et ise (ateş yak) anlamları
4 Habıçev MA., K Gfdmnımfke Karaçaya faizleri, Naıçik, 1982, slızi-ı s.
5 Curtubaev M.Ç., Drevnie Verovanıya Balkartsev ı' Karaçayevtsev, Nalçik, 1991, s.
101. _ .
Page 4
4 KARADENİZARAŞTIRMALARIJ-
bildirir.6 Kelimenin Nostratik teori açısından değerlendirilmesinde Türk,
Sümer, Mısır, Hint, Hurri, Fin, Macar, Rus, Gürcü, Tunguz vb. dillerdeki
tab/tav, tep, top, tib köküne bağlı ateş, sıcaklık,I ısıtmak, kızartmaya
yarayan kap vs. anlamları bilinmektedir ki bu da ateş-ocak kültünün
genel adıyla ilgilidir. Buradan yola çıkarak bir zamanlar Miller, Tratsmer
vb. Tapiti ilah adını İran dilleri ile açıklamağa çalışmışlardır. Bunlardan
bazılarının mesela Gürcü, Rus, Osetin vs. dillerde alıntı olduğu ilk -
bakışta anlaşılır. V. Abaev 'de tap köküııün Avesta dilinde ısıtmak anlamı
içerdiğini yazmıştır.7
Yunan kaynaklarında ismi geçen ilah adlarından biri de Apiaidır.
Herodotus bu ilah adını yer ana, orman ana, hayvanların koruyucusu
olarak çevirrrııiıştir8 ki, açık bir şekilde eski Türkçe°deki ana veya büyük
ana anlamındaki aba/apa sözünü görmek mümkündür. İskitçeideki
Apia/Abia ilah adı da Türkçe açıklamak mümkündür. Nitekim Yunan
kaynaklarında dişi varlık olarak geçen bu teonim adında eski Türkçe'deki
ebı' (büyük ana, nine) kelimesini görmek mümkündür. Ayrıca Çuvaşça”da
epi, ebe anlamındadır. Ancak Orhun-Yenisey yazıtlarında sık kullanan
apa (ulu ecdad, dede) kelimesi Api-a tanrı adının etimolojisini oluştur-
ması akla daha yatkındır. İlah adlarının dişil veya eril olması veya bir
kutuptan diğerine geçmesi sık sık rastlanan olaydır. Tıpkı Papay/Babay
adı gibi Api adının da etimolojisine. V. Abaev'in açıklamasında rastlan-
maz. Anlaşıldığına göre Abaev açık bir şekilde Türkçe olan kelimelerin
etimolojisinden kaçınmıştır.
İskit tanrılarından veya yüksek dereceli ruhlarından biri olan Goytosir
adına Herodotus”ta rastlanır. Bu ilah adında gay/gök adı doğal bir şekilde _
tanrının semavi ruh olması ile de örtüşür. İlah adının ikinci kısmı olan
tosir terkibi açıklanamadığı halde yine de bu gök ruhunun İskitlerde
varlığı bilinmektedir. Belki de Goytosir adı Göktanrı şeklinde telaffuz
edilen eski Türk tanrısının Yunanca sesleniş şeklidir.
Goytosir miti Kafkas Türklerininmitolojik inançlarında da görülmek-
Itedir` Karaçay-Balkar mitolojik metinlerinde atların koruyucusu Kollu
adında mitolojik bir varlık olarak dikkat çeker. Ancak Karaçay-Balkarlar
Mart ayının ortalarında yaptıkları bahar bayramına da Kollu demekte-
dirler. Bayramın son günü ataların ruhu hatırlanır ve “Oyra Kollu” mıs-
ralarıyla başlayan şiir koro eşliğinde okunur. Anlaşıldığına göre Kollu,
6 Miziev İ.M., “Trinadtsad Slov iz Yazıka Skifov”, Azerbaycan Filologııııası Mesele-
leri, 3 Kitap, Bakü, 1991, 5.42.
7 Abaev V.İ., Osetinskiy Yazık íFoIkor, TJ, Moskova-Leningrad, 1949, s.l 84.
8 Grakov BN., skıfi, Moskova, 1911, g_sı-ss.
Page 5
FUZULİ BA YA T: BAZI İSKİ T/SAICA KELİAÆLERİNİN E T İMOLOJİSİ 5
ilk baharın gelişini bildiren koruyucu olup daha çok ekin mahsullerinin
hamisi gibi şekillenmiştir. Nitekim M. Curtubaev de kollu kelimesinin
ateş, şimşek, ışık anlamına gelen < kolfl-kııl kökünden ve lu ekinden
türediği ve kelimenin ateşe sahip olan adam anlamına geldiğini söyler.9
Karaçay-Balkarın Kollu mitolojik varlığına benzer bir mitolojik varlı-
ğa İskit mitolojisinde de rastlamaktayız. İskitlerin atası Targitayiın oğlu
Kolaksay da bahar bayramıyla ilgili görünmektedir. İskitler ataları olarak
gördükleri Kolaksayhn doğumunu ve ateş ruhuyla evlenmesi şerefine ge-
ce ile gündüzün beraber olduğu 22 Marfta bayram ederlerdi.m
İskit ilah adlarından biri de Herodotos`un Poseidon olarak tercüme
ettiği Tagimasad°dır. Herodotusfa göre Tagirnasad bütün nehirlerin ve
suların tanrısıdır. O halde adın etimolojisi onun mitolojik işlevi ile ör-
tüşmelidir. Tagim, tengiz kelimesinin Yunanca yazılış şekli olmalıdır. Bu
_ ilah adı nehir anlamında mevcut olan taluy terimi ile de benzeşmektedir.
2. Mitolojik Şahıs Adları (Antropoıiim)
VAdbiliırı kurallarına bakılırsa her bir ad birkaç fonksiyon yerine
. getirınektedir. Özellikle mitolojik adlar sosyal işlevi yerine getirmek
açısından dikkat çekmektedir. Ancak İskitçe mitolojik adları çok gülünç
bir şekilde açıklayan Osetin bilim adamı V. Abaev sonuçta akıla ve man-
tığa zıt ve dilcilik kurallarına uymayan etimolojiler söylemeye mecbur
olmuştur. Mesela V. Abaev”in etimolojisine göre bu adlar, kurt yiyen,
kadın altında kalan, su içen, sağlam karısı olan, sekiz eşeği olan, balta
gibi dişleri olan, karısını öıdüıen, uzun gııçııı vb.” şekıindedir.
Herodotusfun İskitlerin ecdadı olarak takdim ettiğiTargitay, yine
Yunan tarihçisine göre Zeus'la nehir tanrısı Borisfeniin kızından doğ-
muştur. Bu mitolojik ad üzerinde en çok yazan bilim adamı ,V. Abaev
olmuştur.12 Abaev büyük bir azimle Targitay adını İran dilgrubu bağ-
lamında açiklarnaya çalışmıştır. Onun etimolojisine göre kelimenin ilk
varyantı Avesta dilinde güç, kuvvet anlamında olan tavah kökünden
gelmedir ki bu kelime eski Hint dilinde tavas şeklindedir. Targitay adının
ikincitarafını Abaev eski Farsçadaki uzun anlamlı kök olan darga ile
izah eder. Sonuçta Abaeviin etimolojisine göre Targitay, “Uzun güçlü”
gibi bir anlam ifade etmiş olur. Ancak Targitay şahıs adında tavah, Tavas
9 Curtubaev M.Ç., a.g.e., 5.146. .
'Û Rayevskiy D.S., Oçerkı' İdeologı' Skğfiı-Sarmaıskih Plemyon, Moskova, 1977, s.
113.
“ Abaev vi., oseffnskıy Yazıkz-Foıkor, T.ı, Moskova-Leningıııd, 1949, 5.151-1 ss.
'2 Abaev v.İ., age., 5.163, 185.
Page 6
6 . ı KzıRADENİZARAŞTIRAMLARI-ı
ve darga köklerini çıkarmak mümkün değildir. Ayrıca hiçbir boy ecda-
dına böyle bir ad vermezdi.
Targitay adının Türkçe olmasını kanıtlayacak en mühim delil bu adın
Türk adbiliminde yaygın olmasıdır. Nitekim 5825'de Bizans imparatoru-
nun yanına elçi olarak gelen Avar elçisinin adının Targitiy (Simokat-
ta”nın yazmasında), Türk sülalesi Arpadların beyinin adının Targatsuy
(Konstarıtinos Porphirogenitusmn malumatında), Hülagu Hanim oğlunun
adının Taragay vb. olması13 da Targitay adının kronolojikve coğrafi
olarak uzun müddet Türklerin arasında mevcut olduğunu kanıtlar.
Bu adın targ/tarh kökünden oluştuğu ve Türkçeide soydaş, akraba
anlamları bildirdiği'4 göz önünde bulundurulursa o zaman Targitay adı da
Türkçedeki akrabalık terimleri bağlamında açıklanmalıdır. Arap kaynak-
larının Deşt-i Kıpçak diye adlandırdığı şimdiki Rusya bozkırlarında yaşa-
yan halklara T okarmar veya Tokaram denilirdi.15 Museviliği kabul etmiş
Hazar Türklerinin yukarı kısmıTevrat ananesine sadık kalarak Türk adını
Tokaram şeklinde vermiş ve kendilerini Tokaramoğulları diye adlandır-
mışlardır. 10. yüzyılda Hazar Kağanı Yusuf, Yahudi Hasday ibn Şapruf-
un sorularına cevap verirken halkının Yafes oğlu Tokaram”dan geldiğini
söylemiştir.16 Ayrıca Targitay adının Hazarların ecdadı Togaram'la aynı
kökten olduğu da ilk bakışta sezilir. Targitay adı ses göçüşmesi (metatez)
ile Togaram/Tagaram (Targ - Tag(a)r) şekline düşebilirdi. Bu da bir Ka- '
radeniz kavmi olan İskitlerle Hazarların akrabalığını gösterir.
Bütün söylenenleri bir varsayım olarak kabullenmekle Targitay adına
farklı bir etimolojimizi sunalım. Bize göre Ay merkezli inanç sisteminde
yer alan İskitler ve onların ecdadı Targítay adı da bu kodla açıklan-
malıdır. Herodotusia göre, İskit-Sakaların ecdadı Targitay boğa (öküz)
şeklinde tasavvur edilir.”r O halde Yunan kaynaklarında İskitlerin ilk
ataları olan Targitay adının tur veya tor'dan türediği görülmektedir.
Sibirya Türklerinin dilinde tur vahşi boğa veya yak adı altında bilinen
mandaya benzer çok güçlü hayvanın adıdır. Herodotus da Targitay”ı boğa
olarak Vasıf eder. Nitekim daha öncede söylendiği gibi Türk, Türkmen
kelimelerinin de tur”dan türeme olduğu, bu boynuzlu hayvanın Ayiı
'3 Bilgiler için bkz. Miziev i.M., a.g.e., 5.42.
14 Bkz. Baskakov N.A., “İmena Polovetskih Plemyon i ?olovtsev b Ruskih Letopis-
yalı”, Tyurkrkaya Onomastika, Alma-Ata, 1984, 5.72.
15 Bak: Bíblıya, Moskova, 1989.
_' ,lê Pletneva S.A., Hazar-ı, Moskova, 1986, 5.7.
n Tolstov S.P., Drevniy Horezm, Moskova, 1990, 5.87.
Page 7
F UZ ULİ BA YA T: BAZİ İSKİ T /SAIOİ KELİÅÆLERİNİN E TİMOLOJİSİ _ 7
sembolize ettiğini söylemiştik.lg Sade' mantığa göre hilale benzer tur
boynuzu Sibirya halklarında Ay, ın yer sembolü olarak görülürdü.
Ayrıca Targitay kelimesinin birinci tarafı olan tar/tur Çuvaşça”da
tanrı anlamına gelen Tora ilah adı ile aynı köktendir. Doğal olarak bu
şahıs adının Tanrıoğlu veya Ayoğlu olduğu anlamı ortaya çıkar. Her hal-
de Sakaların Ay Tanrı ve onun yerdeki sembolü olan boğa kültüne i-
nançları bu adda kalıntı şeklinde olsa da kalmıştır. Ecdatların boğa (vahşi
tur) olarak tasavvur edilmesi ilave malzemelerle de desteklenir. Mesela
İskit mezarlarının öküz başını hatırlatması buna önek olabilir.`ı9
Bütün anlatılardan şöyle bir sonuç doğar ki İskit-Sakaların atası ola-
rak gösterilen Targitay büyük olasılıkla Türk veya Türküt ecdat adının, ki
bunlar da boğa kodu ile açıklanır, Yunanca zyazılışııılır.I Ay ekine kadar
olan kısım Targit < tar-kit < tur-kit şeklinde bir gelişme geçirmiş, Ay- -
oğlu `eodat Türk, Targitay varyantında Herodotus'un Tarih kitabına gir-
miştir.
Mite göre Targitay'ın Lipoksay, Arpaksay ve Kolaksay adlı üç oğlu
varmış. G. Bongard-Levin gibi İranistleı'20 bu üç adı evrenin üç tabakasını
- gök, yer ve yer altı - simgeleyen varlıklar olarak kabul ederler. Diğer
taraftan İranist V. Abaev bu adları İran kökenli olduğunu ispatlamak için
şahıs adlarının. ikinci tarafını say olarak ayırır ve Avesta”da parıltı, ışıltı
ve hüküm etmek anlamı veren xşau'dan geldiğini yazar.21 Lipoksay
adının etimolojisi vermeyen Abaev”in fantezisinde Kolaksay, Xola-xaya
şeklinde olup birinci tarafı güneş anlamında olan Xor/xur kökünden
gelmektedir. O halde adın anlamı Güneş şah olmuş olur. Arpaksay ise
` Osetçede ağƒ- derinlik anlamı bildiren kökten türemiştir. Abaev”in kita-
bında Arpaksay derinliklerin hakimi gibi gülünç bir anlam kazanmıştır.
Arpaksay adında arpa ve say/soy terkiplerini görenler de vardır.
Kelimenin ikinci kısmını tabak veya yemek olarak çevirenler de vardır. O
halde arpaksay arpa yemeği, kolaksay ve lipoksay da çeşitli yemek adları
anlamına gelmektedir. Kolaksay kuş yemeği, Lipoksay da Paliksay şek-
linde balık yemeği anlamına gelmektedir. Biraz daha bilimsel şekilde
Arpaksayiı çiftçi kabilesi olarak değerlendirmişlerdir. `
İ. Miziev bu adiarın sonundaki ksay ekini Türkçe'deki çay ekinin
Yunanca yazılışı olarak görür ve adları da Arpaçay (Arpasay), Lipokçay
18 Genişbilgi için bkz. Bayat F., “Ay Kultunun Dini-Mifoloji Semantikasında Türk
ve Türk Tayfa Adları”, Çırag, sayı 243, Bakü, 2000.
19 Bak: şiıov Yu., Kosmfçeskfe Taym Karganov, Moskova, 1990.
20 Bongard-Levin G.M., Grantovskiy EA., Ot Slgîı' da İndi, Moskova, 1983, 5.84-85.
21 Abaev V.., a.g.e., 5.189.
Page 8
s ` ' ` KARADENjzARAşrıRMALARıı-a
(Lipoksay) ve Kulakçay (Kulaksay) şekillerinde açıklar. Buradan da Arpa
_V çay, Dar (Ensiz) çay ve Çay kolu anlamlarını çıkarmış olur.22
Ayrıca M. Zakievie göre bu üç adın sondaki eki soy olmalıdır ki o da
Karaçay-Balkarcafla nesepli anlamına gelen sıy kökünden türemiştir.23 O
halde İskitlerin ataları olan Arpaksay, Lipoksay ve Kolaksay “soylu” an-
lamı içermiş olur. Ancak görüldüğü gibi bir şeyler eksik gibi kalır ve ad
oluşturma belli bir sisteme dayatılmaz.
Ayrıca Arpaksay adını üç kısma arfer+pakfbakfbeg+say ayırmak çok
basit gözükür. Dilcilikte malum yuva teorisi ile mitolojik adların, boy
adlarının ve ilah adlarının etimolojisi istenilen sonucu vermemiştir. Çün-
kü adbilinıin şekillenmesi bir dizi dil dışı verilerle şartlanmıştır ki bunları
göz ardı etmek mümkün değildir.
Lipoksay, Arpaksay ve Kolaksay adlarının Ay merkezli inanç siste-
minde var olduğu kuşku doğurmasa da adların çay, yiyecek anlamları
içermediği kesindir. Büyük olasılıkla her üç ad boynuzlu hayvan anlamlı `
-adların Yunanca seslenişi veya tercümesidir. Nitekim Arpaksay, Lipok-
say ve Kolaksay adlarındaki k ses türemesi dışında her üç adda Targitay
adındai olduğu gibi ay terkibini görmek mümkündür. Bir hipotez de bu
adların İskit askeri birlik anlamında olabileceğini tahmin etmeye olanak
tanır. Şimdilik bu adların etimolojisini vermek mümkün görünmüyor.
Ancak Kolaksay adı Karaçay-Balkar Türkçdsinde ateş anlamı bildiren
kol kökü ile bağlı olabilir. Kol-ak-say terkiplerinden oluşan ve ateş anla-
mına gelen kol kökü adda açıkça görülmektedir. Diğer taraftan İskitlerin
ve Karaçay-Balkarların Kollu ve Kolaksay bayramını Mart ayında geçir-
meleri bu mitolojik varlıkların aynı olduğu kanaatini doğurur.
3. Boy Adları (Etnoııim)
İskitler hakkında en eski bilgilerin yer aldığı Herodotus'un Tarih
kitabında bu kavmin kendisine Skolot veya Skolt dediği yazılıdır. Görül-
düğü gibi İskit veya Saka adını onlara komşuları Yunanlılar ve Farslar
vermişlerdir. O halde Skol/Skul-ot İskitlerin, özellikle de Çar İskitlerinin
adlandırılmasıdır. Bu boy adının etimolojisinden İskitlerin etnik kimliği
de açıklığa kavuşmuş olur. Abaev bu boy adının İran kavimleri o yerlere
gelmeden önce ortaya çıkabileceğini varsayar.24 Bu boy adının İ. Miziev
tarafından etimolojisi ile razılaşmak mümkündür. Şöyle ki, Mizievie göre
Skolot terimi Karaçay-Balkarca”da saygılı, soylu anlamına gelen
f
22 Miziev İ.M., a.g.e., 5.45.
23 Zakiev M.Z., Problem: Yazıka iProishojdenie Voıfƒskih Tatar, Kazan, 1986, s.l24._
24 Abaev V.İ., a.g.e., s.244. '
Page 9
FUZULİ BA YA T.- BA Zı İSKİT/SAKA KELİMELERİNİN ETİMOL OJİSİ 9
ıslııltı/shıltı kelimesi ile aynı köktendir. Bu terim ız+gıl (sınır, hat),
ız+gılı (verese, mal-mülk), ız+gıltı (varis, soylu, nesepli) gibi kelimeler
oluşturmuştur. Shıltı kökü Herodotusfiın Skolotı boy adı ile aynıdır.25
Çeşitli kaynaklarda İskit-Saka boy birliğinde yer alan Savromat,
Masagget, Matuket, Turaget,I Amadok, Alan vb. gibi kabile adlarına rast-
lanır. Abaev bu adları da Osetçe açıklamağa çalışmış, sonuçta garip an-
lamlar ortaya çıkarmıştır. Mesela ona göre Savromat adı siyah eller, Ma-
tuket çekirge, Turaget çorba içenler, Arnadok çiğ yiyenler, Masagget ge-
yik insanlar ıîlemeliıtir.26 Bunlardan Masagget adı baş+sak anlamında,
Sakaların esas boyu şeklinde izah edilebilir. '
Yunan kaynaklarında yazılı olan sanat veya meslek toplulukları
adlarından biri de Otaçiros (Otachyros) dur. Bu sanat adında eski veya
proto-Türklerin Şamanlarla beraber tedavi eden otaçı kelimesini çıkar-
mak mümkündür. Kelimenin kökü ot veya ota olup bir tür tedavi şeklidir
ki +çı eki ile bu tedaviyi yürüten kişiyi bildirir.
Sonuç
Eski dünyanın geçit halklarından biri olan İskit-Sakalar tartışmalı -
yönleri ile beraber a) dış görünüşleri (antropolojik elementlerine göre):
yastı ve eğri burun, geniş ve elmaeık kemikleri çıkık, bedenin zayıf tüy
örtüsü, yüz çizgilerinin sert oluşu, b) etnografik özellikleri: at besleyen,
at sağan, at eti yeyen ve kımız yapan, c) defın ritüeileri: kurgan tipli
mezarlar, atlaI ve silahlarla birlikte görnülme vb. kalıcı kültür özellikleri
ile Avrupa ve İranî kavimlerden farklanan İskitler, d) dil verileri ile: ilah
adları, şahıs adları, boy adları ve yer adları ile de Hint-Avrupalı değiller.
Bütün yönleri ile Hint-Avrupa halklarından seçilen ve onlara yabancı
olan İskit-Sakalar zorla Hint-Avrupalılarla akraba edilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca İranlı kavinıleri iyi bilen ne Herodotus ne de eski Romalı ve
' Yunan yazarları İskitlerle Farsları aynı millet- veya aynı- dilde konuşan
kavimler olarak tanırlar. Bütün bunlara bakmaksızın Batılı bilim adamları
ve eski Sovyet Iranistleri inatla ve ısrarla İskitleri, Kimerleri, Azları,
Alanları vb. İran dilli halk olarak tanımaktadırlar.
25 Miziev İ.M., a.g.e., 5.46.
26 Bkz. Abaev V.İ., İstoriko-Etfnrologiçeskiy Slovar Oseƒinskogo Yazıka, T.l,
Leningrad, 1959; Abaev V.İ., İstoriko-Etimologiçeskıj› Slovar Osetfnskogo Yazıka,
T.2, Leningrad, 1973; Abaev V_İ_, İstorƒko-Etimologiçeskıy Slovar Osetinskogo
Yazıka, T.3, Leningrad, 1979. .
Page 10
10 V MRADENIZ ARAŞTIRMALARM-
KAYNAKÇA
Abaev V.İ., İstoriko-Etimologiçeskiy Slovar Osetinskogo Yazıka, T.1, Le-
ningrad, 1959.
Abaev V.İ., İstoriko-Etimologiçeskıy Slovar Osetinskogo Yazzka, T.2, Le-
ningrad, 1973.
Abaev V.İ., İstoriko-Etimologiçeskıy Slovar Osetinskogo Yazıka, T.3, Le-
ningrad, 1979.
Abaev V.İ., Osetínskıj› Yazık ı' Folkor, T.1, Moskova-Leníngrad, 1949.
Baskakov N.A., “İmena Polovetskih Plemyon i-Polovtsev b Ruskih Le-
topisyah”, Tyuricskaya Onomastika, Alma-Ata, 1984.
Bayat F., “Ay Kultunun Dini-Mifoloji Semantikasında Türk ve Türk
Tayfa Adları”, Çırag, sayı 2-3, Bakü, 2000.
Bibliya, Moskova, 1989.
Bongarcl-Levin G.M., Grantovskiy E.A., Ot Siğil' do İndi, Moskova,
1983.
Curtubaev M.Ç., Drevnie Verovanıya Balkartsev i Karaçayevtsev, Nal-
çik, 1991.
Grakov B.N., Skzfi, Moskova, 1971. ı -
Habiçev M.A., K Gidronímike Karaçaya iBalkari, Nalçik, 1982.
Miziev İ.M., “Trinadtsad Slov iz Yazıka Skífov”, Azerbaycan F ilologi-
yas: Meseleleri, 3 Kitap, Bakü, 1991.
Pletneva S.A., Hazarz, Moskova, 1986.
Rayevskiy D.S., Oçerki İdeologi Skğfo-Sarmatskíh Plemyon, Moskova,
1977, 5.113. '
Şilov Yu., Kosmiçeskie Taynı Kurganov, Moskova, 1990.
Tolstov S.P., Drevmy Horezm, Moskova, 1990.
Trubaçev O.N., “O Sindah i İh Yazıke”, Voprosı Yazıkoznanıjıa No:4,
1976. '
Zakiev MZ., Problem: Yazıka ı' Proishojdenie Voıjfskih Tatar, Kazan,
1986.